19 Ekim 2006

....

Bu olay Kayseri-Bünyan ilçesi sınırları içerisinde yaşanmıştır ki, olayın kendi Alfred Hitchcock'un meşhur korku filmlerini bile çok gerilerde bırakır. Kendisi Bünyanlı olmayan, politika ile de uğraşmış ve halen Kayseri'de işadamı olan birisi, Bünyan kıyıcığında, Kayseri Malatya karayolu üzerinde, lokantası olan bir benzin istasyonuna gider ve orada alabalıkla bir ufak rakı içer. Yürüyüş mesafesindeki Bünyan'a gitmek için, meyhanemsi lokantadan çıkar ki, dışarısı hem zifiri karanlık ve hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır. Benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki, Bünyan'a dönüş yolu kenarına varır. Oradan geçen bir arabaya binip, Bünyan'a ulaşma derdindedir. Fırtına daha da şiddetlenir, bir-kaç adım ötesini bile görememektedir. Gelip-geçen bir araba da yoktur. Nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın iki farını fark eder. Arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner. Kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder. İçeridekilere merhaba demek ister ama o da ne? Arabada kimse olmadığı gibi, direksiyonda da kimse yok. Birden paniğe kapılır. Korkuyla, hemencik arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri bağlanmış, hareket edemez hale gelmiştir. Araba keskin bir viraja doğru yaklaşır. Adam dua etmeye başlar. Tüm günahları için tövbe eder. Arabayı durdurması için Allah'a yalvarır. Tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak, sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar. Her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, Allah'a yalvarış ve yakarışı artar ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir. Sonunda kendisini biraz toparlar, aklini toparlamaya çalışır, ayaklarını kımıldatır.
-Ya Allah koru beni...- deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır. Bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir. Defalarca üç Külfü-bir Elham okuyarak, Bünyan'a yürüyerek ulaşır ve kahvehaneye girer. Üstü başı ıslak ve şok halindedir. Kendisini tanıyanlar hemence sobanın başına alırlar. Eline bir çay verirler. Bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğa üstü ve korkunç olayı anlatır. Olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin akli başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur. Yaklaşık yarım saat sonra, ayni kahvehaneye Koyunabdal Köyü'nden iki kişi girer. Bir masaya oturur ve iki duble çay söylerler. Bu arada, gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler
- Hasan baksana, şu sobanın başında oturan geri zekalı, bizim araba yolda kalınca, biz arabayı iterken, arabaya binip-inen kişi değil mi :)))?

Hiç yorum yok: