31 Ekim 2006

Çin Atasözü

Bir saatliğine mutlu olacaksanız, şekerleme yapın
Bir günlüğüne mutlu olacaksanız, balık avlamaya gidin
Bir aylığına mutlu olacaksanız, evlenin
Bir yıllığına mutlu olacaksanız, bir servete konun
Tüm yaşam boyunca mutlu olacaksanız, işinizi sevin...
Agop'la karisi Haykanus kahvalti ediyorlarmis.
Haykanus sormus:
- Sular akmoor Agop, bir bakarsin degil mi?
- Nereden cikarirsin simdi Haykanus, ben muslukcu ?
- Peki havagazini kontrol etsen.
- Canim, ben tesisatci?
- Agop, elektrik dugmesi de bozulmus
- Yeter artik Haykanus...
Agop aksam eve geldiginde bir bakmis ki butun aksakliklar onarilmis.
Merakla sormus Haykanus 'a:
- Canim karim, kime yaptirdin bunlari?
- Kirkor 'a rica ettim beni kirmadi.
- Ne?... Kirkor mu? O dunyanin en kotu adamidir. Karsiliksiz bir sey yapmaz.
- Evet bana " ya benimle yatacaksin ya da cikolatali pasta yapacaksin" dedi.
- Guzel...Pastayi yaptin degil mi?
- Ah Agop, nereden cikarirsin bunu? Ben pastaci...

Erkeğin ayrıldıktan sonraki 60 saniyesi

1-acaba
2-yanlis
3-mi
4-yaptim
5-yoksa
6-dogru
7-mu
8-ulan
9-guzel
10-kizdi
11-allah
12-icin
13-iyi de
14-kizdi
15-ama
16-cok
17-kiskancti
18-yahu
19-her
20-seyime
21-karisiyordu
22-bir rahat
23-haraket
24-edemiyordum
25-ama
26-gozleri
27-masmaviydi
28-deniz
29-gibi
30-gozleri
31-vardi
32-icinde
33-kayboluyordum
34-huzur
35-buluyordum
36-saclari ipek gibi
37-her dokunus
38-ayri mutluluktu
39-simsiyahti
40-offf
41-kafana s.c.m olm
42-kacirdin canim hatunu
43-bunun gibisini bir daha
44-zor bulursun
45-koseyi donmeden seslensem
46-seni seviyorum desem
47-inanir mi acaba
48-hadi olm de iste deli gibi seviyorsun
49-nerde sende o cesaret olm
50-senden bir b.k olmaz
51-hadi olm birak su inadi
52-bagir avazin ciktigi kadar
53-ya beni terslerse
54-rezil olurum
55-niye terslesin ki ya
56-seni seviyorum derdi bana hep
57-bagir hadi bagir
58-koseyi dondu hatun allah belami versin
59- hasss.. ulan mac vardi maci kaciriyorum
60- taksiiiiiiii

Gani Müjde'den "Erkekte Karizmayı Çizen Durumlar"

*Manitaya hiçbir zaman market torbalarıyla yakalanma…

*Kızın yanında osurma . Osurman kaçınılmazsa ki sık sık olur , deri bir koltuk bul ve bir iki gıcırdattıktan sonra yellen … Koltuk nasıl da gıcırdıyor filan de kapat mevzuyu. Tekrarlayıp bokunu çıkartma…

*Denizde yüzerken fazla dibe dalma. Sümüklerin isteğin dışında sakalına bıyığına yapışır dikkat et.

*Gittiğin bir galada yangın çıkarsa ağlama. Ağlarsan da korkudan olmasın gözüme duman kaçtı filan de…Veya her galaya kalın güneş gözlüklerinle git.

*Çorabın yırtıksa bırak ayakkabının içinde kalsın. Bizim evde ayakkabı çıkmaz deyip ne kadar burjuva olduğunun da altını çizersin üstelik.

*Bıyıklı ve devrimciysen kızın karşısına geçip ezo gelin çorba içme. Ne anlama geldiğini bilmiyorsan iç ve dene…

*Uçaktan korkuyorsan yürüyerek git. Amerikaya bile öyle git bana ne. İlim Çin’de olsa bile ara. Hadi bindin diyelim. Sakın kızın eline yapışma ve sakın uçağın tekerlekleri yere değidiği an Pilotu alkışlama.

*İlk tanıştığın kızı hemen o gün simitçilerden birine götürme.

*Kurtlar vadisi ve gelinim olur musun’u seyrediyor olabilirsin. Sakin ol. Sus söylemek zorunda değilsin. National Gographic , CNN Türk , NTV ve CNBC-E neyine yetmiyor.

*Tayyip erdoğan Başbakan olanı , Yılmaz Erdoğan yazar olanı. Kız ODTÜ lüyse sakın karıştırma.

*Direkman diye bişey yoktur. Tarihte hiçbir yazılı metne kazılmamıştır bu kelime. Arabeks dedin mi seni tanımam bi daha. Laylon diyorsan o kızdan da benden de uzak dur kardeşim.

*Bekar evinde yaşamak ayıp değil, her taraftan prezervatif çıkması ayıptır.Arada bir temizlik yapın kardeşim.

*Limiti dolmuş kredi kartıyla kızı yemeğe götürme.

*Anneler çocuklarını kız arkadaşlarının yanında bozmaya bayılırlar. Annelerinize engel olun. Kızın yanında bebeğim, küçüğüm, pul biber pipilim ne demek abi…

*Ortadaki fren… Ortadaki fren… Ortadaki fren…

*Kızın önünde koşmak doğru değil… Hele köpek kovalıyorken.. Hele köpek minicik bir terrier cinsi köpekken… Olmuyo ama…

*Hiç bir insanın en son okuduğu kitap Ömer Seyfettin’in “Kaşağı” adlı eseri olmamalıdır…

27 Ekim 2006

Doğum tarihinize göre hangi otsunuz?

Ocak 1 - 9 --- ısırgan otu
Ocak 10 - 24 --- ebegümeci
Ocak 25 - 31 ---dereotu
Şubat 1 - 5 --- bildiğimiz ot
Şubat 6 - 14 ---Çimen
Şubat 5 - 21 --- maydanoz
Şubat 22 - 28 --- kıvırcık
Mart 1 - 12 --- sarmaşık
Mart 13 - 15 ---dereotu
Mart 16 - 23 ---ebegümeci
Mart 24 - 31 --- bildiğimiz ot
Nisan 1 - 3 --- ısırgan otu
Nisan 4 - 14---kıvırcık
Nisan 15 - 26 ---ebegümeci
Nisan 27 - 30 --- maydanoz
Mayıs 1 - 13 --- sarmaşık
Mayıs 14 - 21 ---Çimen
Mayıs 22 - 31 ---dereotu
Haziran 1 - 3 --- ebegümeci
Haziran 4 - 14 ---maydanoz
Haziran 15 - 20 --- ısırgan otu
Haziran 21 -24 ---sarmaşık
Haziran 25 - 30 --- bildiğimiz ot
Temmuz 1 - 9 ---ebegümeci
Temmuz 10 - 15 --- ısırgan otu
Temmuz 16 - 26 ---Çimen
Temmuz 27 - 31 --- bildiğimiz ot
Ağustos 1 - 15 --- sarmaşık
Ağustos 16 - 25 ---ebegümeci
Ağustos 26 - 31 --- maydanoz
Eylül 1 - 14 ---Çimen
Eylül 15 -27--- bildiğimiz ot
Eylül 28 - 30--- ısırgan otu
Ekim 1 - 15 ---sarmaşık
Ekim 16 - 27 --- maydanoz
Ekim 28 - 31 ---kıvırcık
Kasım 1 - 16 --- dereotu
Kasım 17 -30 ---bildiğimiz ot
Aralık 1 - 16 ---ısırgan otu
Aralık 17 - 25 --- sarmaşık
Aralık 26 - 31 ---Çimen

Isırgan otu
Çekici ve popülersiniz. Kolayca arkadaş edinebiliyorsunuz. Kendinden emin tavırlarınızla grup içinde liderliğe yakışıyorsunuz. Eğer sizin liderliğinizi kabul etmiyorlarsa uygun bir yöntemle kabul ettiriyorsunuz, yine olmazsa ısırıyorsunuz.

Bildiğimiz ot
Utangaç ve sevimlisiniz. Tanımadığınız insanlarla konuşmayı sevmez ama arkadaşlarınızla her şeyi paylaşabilirsiniz. Arkadaş seçiminde oldukça dikkatlisiniz. Sevilen birisiniz. Doğayı çok seversiniz öylesine bir otsunuz.

Sarmaşık
Yerinde duramayan birisiniz. Durmadan ona buna sarılıp duruyorsunuz çok arkadaşınız var ve sosyal yaşamınız çok renkli. Dedikoduyu biraz seviyorsunuz. Sizi tanıyan sizin gibi biri daha olmadığını düşünüyor. Dikkat çekmeyi çok seviyorsunuz.

Kıvırcık
Esrarengiz birisiniz. Ne zaman nasıl davranacağınız pek belli olmuyor. Bazen her şeye salata oluyorsunuz. Çoğu şeyden ilk sizin haberiniz oluyor bu yüzden çok ilgi görüyorsunuz.

Ebegümeci
Sessiz sakin ama çok zekisiniz. Dost canlısı, sevilmeyi bekleyen tavırlarınız ilgi çekiyor. Her yerde olmayan insan sağlığına yararı bir kişiliğe sahipsiniz küçük bir arkadaş grubu size yetiyor. Fazla popüler olmasanız da yakınlarının el üstünde tuttuğu birisiniz.

Dereotu
Siz lider olmak için doğmuşsunuz. Ama yapacak bir şey yok bazı organizasyonlarda sadece değişik tat bırakıyorsunuz o kadar. Sözünü dinleten, dediğini yaptıran birisiniz. Kararlı tavırlarınız çevrenizdekileri etkiliyor. İnsanların arkadaş olmak isteyebileceği birisiniz.

Maydanoz
Uyumlu, her şeye maydanoz olmak buradan gelir sıcakkanlı birisiniz. Size nasıl davranılmasını istiyorsanız siz de herkese öyle davranıyorsunuz. Sadık ve dürüstsünüz, yapmacık insanlara ve dedikoduya karşısınız.

Çimen
Çok hassas ve narinsiniz. (çimlere basmayın ) kolay âşık oluyorsunuz. Ne çok utangaç ne çok girişkensiniz. Arkadaş grubunuzda kırılmaması için kollanan birisiniz.

En Sahici Yasalar

WILLOUGHBY YASASI
Birine bir makinenin çalışmadığını kanıtlamaya çalışırsanız makine o anda
çalışacaktır.

ANDREW YOUNG YASASI
Eğer 100 işadamı yasal olmayan bir iş yapmaya karar verirlerse,o iş yasal
olur.

AXWELL'IN ÇIKARDIĞI SONUÇ
Eğer havayı soluyabiliyor ama suyu içemiyorsanız geri kalmış bir
ülkedesinizdir. Oysa, suyu içebiliyor ama havayı soluyamıyorsanız kalkınmış
bir ülkedesinizdir.

LOFTA'NIN GÖZYAŞLARI
Hic kimse sizi kendinizi iyi hissettiğiniz zaman terketmez.

FANT YASASI
Bir eliniz dolu iken diğer elinizle kilitli bir kapıyı açmak zorunda
kaldığınızda, anahtar kesinlikle elinizin dolu olduğu taraftaki
cebinizdedir

MONLY'NIN KURALI
Mantık, yanlış sonuca özgüveninizi yitirmeden sistematik bir biçimde ulaşma
yöntemidir.

GOODWIN'DEN HATIRLATMA
Gözle görülen eleştirilmeye mahkumdur.

FULTON'UN YERÇEKIMI YASASI
Düşen bir nesneyi sakın tutmaya çalışmayın. Bırakın düşsün, daha az zarar
görecektir.

CAMPBELL YASASI
Ne kadar az iş yaparsanız, işleriniz o kadar yolunda gider.

KOVAC'IN YASASI
Telefonda yanlış numara cevirdiğinizde, asla meşgul çalmaz.

ANONIM BIR YASA
Beklenmedik bir yerden gelen para, beklenmedik bir harcamaya gider.

ÖNEMLI INSANLAR KURALI
Büyük hayranlık ve saygı duyduğunuz insanların derin düşüncelere daldığını
gördüğünüzde, olasılıkla öğle yemeğinde ne yiyeceklerini düşünüyorlardır.

YASENEK'IN GÖZLEMI Öpüşen insanlar birbirlerine o kadar yaklaşırlar ki,
birbirlerinin hatalarını göremezler.

ARLEN YASASI Bir yerden ayrılırken, insanların size ne kadar iyi
davrandıklarını görmek çok ilginçtir.

MURPHYNİN 1 NOLU YASASI
Bir işin ters gitme olasılığı varsa, kesinlikle ters gidecektir.

MURPHY'NIN 2 NOLU YASASI
Birkaç işinizin birden ters gitme olasılığı varsa, kesinlikle size en çok
zarar verecek iş ters gidecektir.

MURPHY'NIN 3 NOLU YASASI
Ne zaman bir işi yapmaya karar verirseniz, o anda yapmanız gereken bir
başka iş çıkar.

MURPHY'NIN 4 NOLU YASASI
Her iş düşündüğünüzden daha uzun sürer.

MURPHY'NIN 5 NOLU YASASI
Her çözüm beraberinde yeni sorunlar getirir.

MURPHY'NIN 6 NOLU YASASI
Ufak bir arızayı gidermeye çalışırken, daha önemli bir arızaya neden
olursunuz .

MURPHY ILKESI
Iyi bir yanlış yapmanın her zaman bir yolu vardır.

Bilgeden cevaplar

Bir bilgeye sormuşlar:
"Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
"Terzimi severim," diye cevap vermiş.
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
"Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim
oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?"
Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
"Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.

Bir bilgeye sormuşlar:
Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız?
Konuşmasından.
Ya hiç konuşmazsa?
O kadar akıllı insan yoktur ki!..

Bir bilgeye nasıl bu kadar doğru
kararlar alabildiğini
sormuşlar, "Deneyim" demiş. O deneyimi nasıl kazandın, diye sormuşlar "Hatalarımla" demiş

Bir bilgeye sormuşlar:
Efendim canınız ne istiyor? Bilge cevaplamış:
Canım hiçbir şey istememeyi istiyor demiş ve devam etmiş. Bu ruh
halinin adı gönül yorgunluğudur.


Bilgeye sormuşlar dünya da en güzel şey ne diye?
´Sevmek´ demiş...
Peki sonra? demişler...
´Sevilmek´ demiş...
Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor? demişler...
o da demiş ki ´insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir...

Bilgeye Sormuşlar;
insan neden dilek diler?
İnsan gerçekleşmesi için diler, ama bilmez ki gerçekleştirmek için dilemek gerek.

Bir bilgeye sormuşlar en mutlu insan kimdir. İşte o dağdaki çobandır demiş.
Neden diye sormuşlar. Çünkü demiş insan bildikleriyle yaşar, onun bildikleri koyunları ve çevresiyle sınırlı kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.


26 Ekim 2006

ders çalışcam bennnnnn

1---Babacım ben bu akşam arkadaşımda kalacam.Yarın önemli bir sınavımız var.Birlikte çalışacaz..
---Yemezler kızım hadi naş!
---Nası yani?
---Sen böyle bir sınav akşamının mahsulüsün!bize sökmez!!!

2---Anne bu akşam arkadaşımdayım ben,ders çalışacaz!!!
---Niye?tek çalışamıyormusun sen?
---Ama anneee!!!!
---Aması maması yok!!! Vakti zamanında bizim de üzerimizde az ders çalışmadılar.Şimdi düştüğüm duruma bak. Seni kimle çalıştığımı bile hatırlamıyorum!!!

3---Baba ben bu akşam ders çalışmak için arkadaşımdayım.Okey ?
---Okey de "okey"i unutma.Temiz bi çalışma olsun.Başımıza iş açma!!
---Ya baba saçmalama Hikmet e gidiyorum ben..
---Ne hikmeti lan.? ibne mi oldun sen.erkek erkeğe ders mi çalışılırmış.kırarım bacaklarını!
---Of baba,offf baba!!!

4---Anne,biz bu gece selinlerde ders çalışacaz! Meral,Aysun,Seda da gelecek!!
---Tabi Osman,ahmet ,mehmet,hüseyinde gelir. topluca çalışırsınız!!
---Ne ilgisi var anne ya?çok önemli bi sınavımız var yarın!!
---Grup olarak çalışıp,pratik yapacaksınız yani....Babana söylemeden git odana zıbar.!! Akşam akşam günaha sokma adamı!!!

5---Abiii biz bu akşam Aylinlerde ders çalışacaz.Bizim sınıfta var ya hani,sarışın olan!!
---Çok ilginç Aylin le bugün bizde Tolgaların evde çalışacaz.Tesadüfünde böylesi!!! --!!!!!????
---Almıyayyım ayağımın altına defooll!!!

6---Anne ders çalışmaya gidiyorum ben.arkadaşımdayım bu akşam!!
---Tamam canım. ama dikkatli çalış,bu yaşta sarktı göğüslerin!!!

7---Anne bu akşam selinlerdeyiz ..ders çalışacaz.tamam?
--Tamam canikom.haplarını almayı unutma!!!

8---baba bu akşam evde yokum.arkadaşla ders çalışacaz!!
---ah be güzel kızım bulamadın kendine zengin bir partner. o çulsuzla ders mi çalışılır!!!

aaaa o başka (Can DÜNDAR'dan)

1960'lar...
Paris'te Madeleine Meydanı'nda bir öğle üzeri...
40 yaşlarındaki Madam Janine Thepenier karşısındaki Türk delikanlıyla sohbet
ediyor.
Benoist-Mechin'in "Mustafa Kemal" kitabı yeni çıkmış piyasaya...
Daha önce Türkler ve Türkiye üzerine hiç bilgisi olmayan Fransız kadın
kitabı yeni okumuş, bizim delikanlıya sorular soruyor:
"- Şüphesiz Mustafa Kemal davasında haklıymış. Fakat niye bu kadar çok kan
dökmüş? İstiklal mahkemelerinde kelle uçurmak olacak iş mi?"
Sonra Menderes'in idamına getiriyor lafı:
"Anayasa'yı çiğnedi diye Başbakan'ı, bakanları asmak doğru mu?"
"Kıbrıs çıkarmasında masumların kanını dökmek günah değil mi?"
Delikanlı satır aralarından "Nedir sizdeki bu vahşet" sorusunu kokluyor. Ve
karşı saldırıya geçiyor:
"Benim bildiğim Fransa (1. Dünya Savaşı kahramanı, Mareşal) Petain'i idama
mahkûm etmiş, yaşlı diye cezasını süresiz hapse çevirmiştir. Laval'i ise
kurşuna dizmiştir. Bunlardan birisi başkan, öteki de bakan değil miydi?"
Madam Thepenier hayretle itiraz ediyor:
"Aaaa, o başka..."
"Peki Danton, Robespierre, Babeuf gibi ihtilal başkanlarının kesildiği yer
bu Paris değil midir?"
Cevap aynı:
"Aaaa, o başka..."
"Fransa paraşütçüleriyle Gabon'a niye müdahale etmişti? Eğer Cezayir'de
Araplar orada kalmış Fransızları kesmeye, aç bırakmaya ya da sürmeye
başlasalardı Fransa müdahale etmeyecek miydi?"
"Aaaa, o başka..."
* * *
Bu çifte standart karşısında saçını başını yolan "Fransa hayranı"
delikanlının adı Attilâ İlhan'dı.
Bu izlenimlerini "Hangi Batı"da (Bilgi, 1976, s. 41) şöyle sonlandıracaktı:
"İnsan sonra sonra Batılının, yani Fransızın olayları, insanları ve
sorunları iki ayrı gözle gördüğünü, iki ayrı ölçekle değerlendirdiğini fark
ediyor.
"Birisi, dünyayı 'yöneten' ülkelerden biri olmaktan gelen yukarı bir ölçü,
kendine toz kondurmayan, komşusuna karşı hoşgörülü...
"Ötekisi, 'yönettiği' ya da hizada saydığı ülkelere ve halklara uyguladığı,
hafif alaycı, epeyce küçümser, adamakıllı merhametsiz ve toptan haksız bir
ölçü. Avrupalı değil misiniz, 'Avrupalıyım' diye 40 yıldır yırtınsanız bile
her hareketiniz başka bir ölçüyle yargılanacaktır.
"Diyeceğim, Paris'in iki gözü, iki ayrı renk..."
* * *
Aradan geçen 40 yılda fazla bir şey değişmedi Fransa'da:
Aynı çifte standart, aynı önyargı, aynı kibir...
Şu farkla ki; bu tavrının bedelini, varoşlarından yükselen ve 60'lardakine
hiç benzemeyen bir şiddet dalgasıyla ödemeye başladı.
Türkiye ise Batı yolunda komşularıyla barışma, önyargılarından arınma,
tarihini sorgulama, yasalarını demokratikleştirme yoluna girdi.
Şimdi Türkiye'de Batılı düşünenler "Soykırım vardır" diyenlerin
hapsedilmesine fikir özgürlüğü adına karşı koyarken, "fikir özgürlüğünün
Kâbe'si" kabul edilen Batı "Soykırım yoktur" diyenleri hapsetmeye
hazırlanıyorsa, bize düşen, Batı'nın değerlerini Batı'ya hatırlatmak, bu
çifte standardı yüzlerine vurmak ve en önemlisi yolumuzdan caymamaktır.
Bu vesileyle, yarın 1. ölüm yıldönümünde anacağımız, Paris'teki o "ebedi
delikanlı"yı saygıyla selamlıyorum.

Can DÜNDAR

YEMEKLERDEN HEMEN SONRA YAPILMAMASI GEREKEN 7 ŞEY:

* Sigara içmeyin: Uzmanlarca yapılan deneyler, yemeklerden hemen sonra içilen bir sigaranın 10 sigaraya eşdeğer olduğunu kanıtlamıştır.(Kanser olma riski daha yüksek.)

* Hemen meyve yemeyin: Yemeklerin peşinden yenen meyveler midenin havayla davul gibi şişmesine neden olur.

* Çay içmeyin : Zira çay yaprakları yoğun asit içerir. Bu madde tükettiğimiz gıdalardaki proteğinin hazmını zorlaştırıyor.

* Kemerinizi gevşetmeyin: Yemekten sonra kemeri gevşetmek kolaylıkla bağırsak düğümlenmesine ve tıkanmasına neden olur.

* Banyo yapmayın: Banyo yapmak ellerdeki, bacaklardaki ve vücuttaki kan akışını hızlandırır, böylece mide çevresindeki kan miktarı bu durumda azalır. Bu da midemizin sindirim sistemini zayıflatır.

* Yürümeyin: İnsanlar çoğu zaman, yemeklerden sonra 100 adım yürümek 99 yaşına kadar yaşamanızı sağlar derler. Gerçekte bu doğru değildir. Yürümek sindirim siteminin aldığımız gıdalardan besinlerin emilimini engeller.

* Hemen uyumayın: Aldığımız gıdalar yeterince sindirilemez. Bu durum bağırsağımızda gastrit ve enfeksiyona önderlik eder.
Hayata hiç isyan etmeyin...
Öncelikle şunu kabul edin, hayat hiç adil değil.... Hiçbirimiz, hiçbir canlı eşit yaratılmadı. Başımıza gelenler de eşit değil, olmayacakta.... Yani önce hayatın adil olmadığını kabul etmelisiniz.

"Guguk Kuşu" filminde Jack Nicholson akıl hastanesinde çok ağır bir mermer havuzu kaldırabileceğine dair diğer akıl hastalarıyla iddiaya girer. Yüklenir ve havuzu kaldırmaya çalışır, fakat kaldıramaz. Diğer hastalar onunla alay ederken bir tek şey söyler:

"Ben en azından denedim"

Siz gerçekten denediniz mi? Yoksa pencereden hayatı mı seyrediyorsunuz? Öylece durup bakıyor ve onun sizi
yönlendirmesine izin mi veriyorsunuz? Hayata Windows 98'den, Sony 72 ekrandan mı bakıyorsunuz? Oysa hayat hepimizin avuçlarının içinde, Kiminin nasır tutmuş parmaklarında Kiminin boyalanmış ellerinde, Kiminin gömleğindeki ter kokusunda, Ama hayat her zaman kendi avuçlarımızın içinde...

Nasıl istersek, neye karar verirsek hayat orada var... Güneş, her sabah yeniden doğuyor, Gün, her şafakta nice umutlara gebe şekilde ağarıyor ve siz, eğer isterseniz hayatı bir ucundan yakalama şansına sahipsiniz. Yeter ki gülümseyin Yeter ki bu gün benim günüm diyerek kalkın yatağınızdan...

IQ Testi




Aşağıdaki soruları 1 dk içinde yanıtlamaya çalış. Bir kağıt kalem al ve yanıtlarını not et, ve her soruya bir defa bakmaya çalış oldukça ilginç bir zeka tesi... :))

SORULAR
1. Bazı aylar 30, bazıları 31 çeker; kaç ayda 28 gün vardır?
2. Doktorunuz size 3 hap verir ve bunları yarımşar saat arayla almanızı tavsiye ederse, ilaçların tamamını bitirmeniz ne kadar sürer?
3. Gece saat sekizde yatıyorum ve yatarken guguklu saatimi sabah dokuza kuruyorum kaç saat uyurum?
4. 30' u yarıma bölüp 10 eklediniz, kaç etti?
5. Bir çiftçinin 17 koyunu vardı. Sürüde salgın hastalık oldu, dokuzu ağır hastalandı, diğerleri öldü. Çiftçinin kaç koyunu var?
6. Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz lambası, bir gaz sobası,ve birde mum bulunan karanlık ve soğuk bir odaya girdiniz... Önce hangisini yakarsınız?
7. Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi güney manzaralı bir ev inşa ediyor. Evi kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk olur?

8.3 elma vardı ikisini aldım. kaç elmam var?
9. Musa gemisine her hayvandan kaçar adet aldı?
10. Chicago' dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs kullanıyorsunuz.Pittsburgh' da 7 yolcu binip, 5 yolcu indi. Cleveland' da 8 yolcu indi, 6 yolcu tuvalete gidip geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 20 saat sonra Philadelphia' ya vardığınızda şöförün adı neydi?




CEVAPLAR
1. Hepsinde, tüm aylarda 28 gün vardır.
2. Bir saat
3. guguklu saatler gece gündüz ayrımı yapmadığı için 1 saat.
4. 70 eder, yarıma bölmek 2 ile çarpmak demektir.
5. 9 canlı koyun
6. Kibriti
7. Ayı beyaz olur. Evin her cephesi güneye baktığına göre bina kuzey kutbundadır.
8. 2 elma
9. Sıfır, gemisine hayvan alan Nuh idi.
10. Şöför sizdiniz.


Değerlendirme:
10 doğru : Einstein seviyesi
9 doğru : Toplumla uyuşamayan psikolojik bozuk vaka
8 doğru : Mühendis
7 doğru : Üniversite öğrencisi
6 doğru : Lise öğrencisi
5 doğru : İlkokul öğrencisi
4 doğru : ilkokul öğretmeni
3 doğru : lise öğretmeni
2 doğru : Üniversite Profesörü
1 doğru : Milletvekili
0 doğru : vatandaş


Not: Değerklendirme kısmına katılmıyorum.

19 Ekim 2006

Akıllı Gelin:)))

Gelin kaynana karşı karşıya oturmuşlar kaynana;
- gelin sen daha yenisin birbirimizin huyunu suyunu oturup konuşarak anlayalım demiş.
Gelinde;
- tabi anne konuşalım demiş.
Kaynana başlamış anlatmaya.
- aman kızım benim üç halim vardır dikkat et. saçıma gül takmışsam;neşeli olurum. her yola gelirim. kulağımın arkasına gül takmışsam havamda olmam. çok ısrarcı olma. eğer ki yakama gül takmışsam sakın etrafımda dolaşma çok sinirli olurum.
gelin kaynana lafını bitirince başlamış lafa;
- anne benim halim malim yoktur. bacak bacak üstüne atarım, sigaramı yakarım,sen gülü nerene takarsan tak ben keyfime bakarım.

Hacı Bektaş Veli - Mevlana

Evvel zaman içinde bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatır, Hacı Bektaş Veli 'helal değildir' diye kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun hediyeyi kabul etmediğini söyleyince Mevlana şöyle der:

"Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir."
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhına gider ve Hacı Bektaş Veli'ye,Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip Hacı Bektaş Veli'nin görüşünü sorar.
Hacı Bektaş da şöyle der:"Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez.Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."

....

Bu olay Kayseri-Bünyan ilçesi sınırları içerisinde yaşanmıştır ki, olayın kendi Alfred Hitchcock'un meşhur korku filmlerini bile çok gerilerde bırakır. Kendisi Bünyanlı olmayan, politika ile de uğraşmış ve halen Kayseri'de işadamı olan birisi, Bünyan kıyıcığında, Kayseri Malatya karayolu üzerinde, lokantası olan bir benzin istasyonuna gider ve orada alabalıkla bir ufak rakı içer. Yürüyüş mesafesindeki Bünyan'a gitmek için, meyhanemsi lokantadan çıkar ki, dışarısı hem zifiri karanlık ve hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır. Benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki, Bünyan'a dönüş yolu kenarına varır. Oradan geçen bir arabaya binip, Bünyan'a ulaşma derdindedir. Fırtına daha da şiddetlenir, bir-kaç adım ötesini bile görememektedir. Gelip-geçen bir araba da yoktur. Nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın iki farını fark eder. Arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner. Kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder. İçeridekilere merhaba demek ister ama o da ne? Arabada kimse olmadığı gibi, direksiyonda da kimse yok. Birden paniğe kapılır. Korkuyla, hemencik arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri bağlanmış, hareket edemez hale gelmiştir. Araba keskin bir viraja doğru yaklaşır. Adam dua etmeye başlar. Tüm günahları için tövbe eder. Arabayı durdurması için Allah'a yalvarır. Tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak, sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar. Her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, Allah'a yalvarış ve yakarışı artar ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir. Sonunda kendisini biraz toparlar, aklini toparlamaya çalışır, ayaklarını kımıldatır.
-Ya Allah koru beni...- deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır. Bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir. Defalarca üç Külfü-bir Elham okuyarak, Bünyan'a yürüyerek ulaşır ve kahvehaneye girer. Üstü başı ıslak ve şok halindedir. Kendisini tanıyanlar hemence sobanın başına alırlar. Eline bir çay verirler. Bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğa üstü ve korkunç olayı anlatır. Olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin akli başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur. Yaklaşık yarım saat sonra, ayni kahvehaneye Koyunabdal Köyü'nden iki kişi girer. Bir masaya oturur ve iki duble çay söylerler. Bu arada, gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler
- Hasan baksana, şu sobanın başında oturan geri zekalı, bizim araba yolda kalınca, biz arabayı iterken, arabaya binip-inen kişi değil mi :)))?

Süpermen

Adamcağız hayli alkollü ve de bitkin üstelik gecenin saat üçünde evine gelir. Karısı son derece zinde, duruma kesinlikle hakim, kocasını sorgulamaya başlar.

- Söyle bakalım Süpermeeen. Neler yaptın bu aksam?
- Valla karıcım, patronla beraber müşterileri yemeğe çıkarttık.
- Eeee, sonra ne yaptınız Süpermen?
- Oradan striptize gittiiik... Ben sadece seyrettim.
- Yani sen bir şeyler yapmadın değil mi, Süpermen ??!!!
- Ben hiç bişicikler yapmadım, ama sen niye bana ikidedir Süpermen diyorsun?
- Valla, ben bir seni, bir de Süpermeni gördüm donunu pantolonunun üstüne giyen !!!

Arkadaşlık

Kadınların Arkadaşlıkları şu şekildedir:

Bir kadın bütün gece eve gelmemiş. Ertesi sabah kocasına, gece bir arkadaşında kaldığını söylemiş. Kocası karısının en yakın 10 arkadaşını aramış ve hiçbiri karısının kendisinde kaldığını onaylamamış.

Erkeklerin Arkadaşlıkları ise şöyledir:

Bir adam bütün gece eve gelmemiş. Ertesi sabah karısına, gece bir arkadaşında kaldığını söylemiş.
Karısı kocasının en yakin 10 arkadaşını aramış ve 5 tanesi kocasının kendisinde kaldığını onaylamış ve diğer 5 tanesi ise kocasının hala kendisiyle birlikte olduğunu iddia etmiş.
İste arkadaşlık budur…:PPPP

Papağan

Kasabanın birinde bir papaz ve onun iki tane papağanı varmış. Papağanlarda papaz gibi oldukça inançlı ve dindarlarmış. Sabah-akşam kafeslerinde oturup İncil okuyup dua ederlermiş, papazin cemaatinden bir kadınında 2 tane dişi papağanı varmış, papazın erkek papağanları ne kadar ahlaklı ise kadının dişi papağanları da o kadar ahlaksızmış. Eve gelen misafirlerin önünde erkek istiyoruz! Diye bağırırlarmış. Kadın sonunda dayanamamış ve papaza akil danışmaya gitmiş. Papaz da "Sen getir onları bana benim papağanların kafesine koyalım da ahlak öğrensinler biraz, "Benim papağanlar sürekli dua eder" demiş. Kadında almış papağanları getirmiş papazin evine... Kafese girer girmez dişi papağanlardan birisi "hey yakışıklı, iki tane ucuz fahişe ister misiniz kafesinizde" demiş. Erkek papağanlardan biri ötekine dönüp:
"oğlum bütün dualarımız kabul oldu lan sonunda..."

Ford Minibüs

Adamın birisi şehirlerarası yolcu taşımacılığında kullanmak üzere Ford minibüs satın alır. İlk sefere çıkacağı gün çok heyecanlıdır. Yolcuları tepelemeye doldurur ve yola çıkar. Fakat minibüsü öyle hızlı kullanmaktadır ki minibüsün en arka koltuğunda oturan 60 yaşlarında bir ihtiyar amca şoföre:
-"Yavrum biraz yavaş gitsene kaza yapacaksın." deyince şoför heyecanla,
-"Beybaba sen Ford minibüsü bilir misin?" der.
İhtiyar adam "Hayır bilmiyorum" deyince şoför " O zaman otur yerine bir daha işime karışma" der. Neyse seyahat bu şekilde devam eder. İleride keskin bir virajdan 120 Km hızla dönünce uçuruma yuvarlanmaktan son anda kurtulurlar. Bu arada minibüsteki yolculardan orta sıralarda oturmakta olan orta yaşlı bir kadın:
-"Şoför bey rica ederim yavaş git, evde çoluk çocuğumuz bekliyor" deyince şoför kadına "Abla sen Ford minibüsü bilir misin?" deyince kadın "hayır nereden bileyim" der. Şoför bunun üzerine
"O zaman sus, bana müdahale etme" der.
Yola devam ederler. Artık minibüs öyle süratli gitmektedir ki herkesin yüreği ağzında şoförün insafa gelmesini bekler. Şoförün sağında oturan adam dayanamayıp:
-"Şoför Bey, yavaş gitsene canına mı susadın" deyince şoför:
-"Abi sen Ford minibüsü bilir misin?" deyince, adam:
-"Evet, ulan biliyorum ne olacak! Der.
Bunun üzerine şoför heyecan içerisinde
-"İyi o zaman çabuk söyle bunun freni nerede ???

Juan ile sınır polisi

Juan, motosikleti ile Meksika sınırına gelir. Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar. Juan, "Yalnızca kum" diye yanıt verince polis,
"Aç bakalım çantaları" der. Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine rağmen kumdan başka bir şey bulamaz çantada! Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her tür tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka bir şey yoktur! Polis, çantalarını Juan'a geri verir ve sınırdan geçmesine izin verir. Ertesi gün Juan Motosikletinin arkasında iki büyük çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan'ı gene durdurur, didik didik arar, bir şey bulamaz ve Juan'ı serbest bırakmak zorunda kalır.

Bu olay, polis emekli olana dek yıllarca devam eder! Bir gün emekli polis Meksika'da bir barda otururken Juan'ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır; "Senin yıllardır bir şeyler kaçırdığından eminim. Çıldıracağım. Geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaçırdığını. Aramızda kalacağından emin olabilirsin."

Juan gülümseyerek yanıtlar, "Motosiklet"

Matematik ve Mantık

Iki rahibe varmis biri matematikçi biri mantikli.Bunlar bir aksam karanlikta kiliseye dönerlerken matematikçi rahibe mantikliya dönerek ;
-"Yaklasik 20 dakikadir bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklasiyor su
anda aradaki mesafe 50 metre" der.
Bunun üzerine mantikli rahibe bunun tek mantikli açiklamasi olabilecegini ve adamin kendilerine tecavüz edecegini ve daha hizli yürümeleri gerektigini belirtir.Rahibeler daha hizli yürümeye baslarlar. 2 dakika sonra matematikçi rahibe:
-"Adam da hizlandi ve aradaki mesafeyi kapatiyor, su anda 30 metre arkamizda... O zaman mantik olarak kosmamiz gerekir."
Rahibeler kosmaya baslar ve 3 dakika sonra matematikçi rahibe
-"O da kosuyor ve arayi kapatiyor su anda mesafe 10 metre.O zaman mantik olarak bizi yakalayacak birimiz saga digerimiz sola saparak kiliseye ulasmaya çalisalim en az birimiz kurtulur.".
Ve matematikçi saga dogru kosmaya mantikli sola dogru kosmaya baslar. Matematikçi 20 dakika sonra kiliseye ulasir ve telas içinde beklemeye baslar. Aradan 40 dakika geçtikten sonra mantikli rahibe gelir.
Matematikçi sorar ;
"Ne oldu ne yaptin ?"
"Adam beni takip etti artik mesafe üç-bes adima kadar azalmisti, mantik olarak daha fazla kosmanin anlami yoktu... "
"Eeee..."
"Mantik olarak ben durdum adamda durdu."
"Sonra..."
"Mantik olarak ben etegimi kaldirdim oda pantolonunu indirdi."
"Peki daha sonra...."
"Daha sonra ne olacak etegini kaldirmis bir rahibe pantolonunu indirmis bir adamdan DAHA HIZLI KOSAR..."


Zangoç ile Papaz

Kilise'nin papazi zangoçun karisina kötü gözle bakmaya baslar. Zangoç fark eder ama bir sey elinden gelmez. Papaz isi biraz ileri götürünce, zangoç dayanamaz ve papazin degerli saraplarini içmeye baslar. Papaz bakmis saraplar eksiliyor, takip eder, zangoçun yaptigini ögrenir. Seslenir..
-_Zangoç efendi, uzun zamandir günah çikartmiyorsun,
(Zangoç kalsin ben almayim diyemez.)
- Dogrudur sayin peder isler iste der.
Papaz
-olmaz öyle, geç bakalim kafese.
Papaz sorar.
- Zangoç.Papazin saraplarini kim içoor?
- Duyulmoor.
-Yahu nasil duyulmaz?
- Duyulmoor iste.
Papaz daha yüksek sesle
-Zangooç papazin saraplari kim içooor.
-Duyulmooor.
-Nasil duyulmaz aramizda bir karis yok.
-Buradan duyulmoor iste
-Peki yerdegistirelim sen seslen birde bakalim.
Zangoç ve papaz yer degistirirler. zangoç ses denemesi için sorar:
-Papaz efendi Zangoçun karisina kim asiloor?
Papaz cevap verir
-Hakket duyulmoor.*.............:))))

Neden

Neden her gördügümüz haritada hemen Türkiye'yi bulmaya çalisiriz? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardir? :)))))))))

Neden insanlar birbirlerine sarilinca saga-sola sallanirlar?

Neden ögrenciler ilkögretimin besinci sinifina kadar ögretmene "ögretmenim" diye seslenirken altıncı sinifta bir anda "hocam" diye seslenmeye baslarlar?

Neden sinavlarda "4 yanlis bir dogruyu götürür" seklinde bir uygulama ile ögrenciler cezalandirilirlarda; "4 dogru bil, bir dogru da bizden" seklinde bir kampanya baslatilip zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?

Neden insanlar kapali bir alandan yagmur yagan alana çikinca kafalarini egerler? Yagmura duyulan saygidan midir yoksa ondan tirstigimiz için midir?

Neden dükkanini kapatip giden esnaf, kapiya "10 dakika sonra dönücem" yazar, ne zaman gittigini nasil anlarız

Televizyona çikan insanlar neden kendilerini Türkiye'deki bütün insanlarin izledigini sanirlar? Örn: Su anda 70 milyon kisi bizi izliyor...

Neden gözlerinden öperim denir? Insan vücudunda öpülecek daha uygunsuz bir yer var midir? Kimse kimseyi gözünden öpmüs müdür?

Dügünlerde neden "Dom Dom Kursunu" ile göbek atilmaktadir. "Bir avci vurdu beni, bin avci beni yedi" gibi sözler esliginde kendinden geçen baska milletler var midir?

Neden bazi kizlarimiz sirin bir hayvancagiz gördüklerinde "inanmiyorum!" derler, inanilmayacak olan nedir?

Cumartesi ve Pazartesi'nin neden kendi isimleri yoktur?

Dolmuslardaki fiyat tarifesinde "en kisa mesafe" neden "indi-bindi" olarak tabir edilir? Önce inilip sonra mi binilir? Bir terslik yok mudur?

Bir programi kurarken neden "kabul ediyorum" ya da "kabul etmiyorum" seçenekleri vardir? O kadar parayi bayilip bir bilgisayar programi satin aldiktan sonra "kabul etmiyorum" seçenegini isaretleyen bir takim saf kisiler mevcut mudur?

Bulmacalarda boru sesinin karsiligi neden hep "ti"dir?Bulmacalari hazirlayan arkadaslar hiç "ti" diye ses çikaran boru görmüsler midir?

Ipana 7 reklamindaki kiza "Ne zamandan beri Ipana 7 kullaniyorsun?" diye soran doktor, Ipana 7'nin yeni bir ürün oldugunu ve reklamdan sadece bir kaç gün önce piyasaya çiktigini bilmemekte midir?

Neden futbol takimi olan Ajax"Ayaks" diye okunur da temizlik ürünü Ajax "Ajaks" diye okunur?

Neden ilanlarda "doktordan temiz araba" diye yazilir? Hipokrat yemininde"arabami temiz kullanacagim" seklinde bir madde mi vardir?

İyilik ve Kötülük

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
- "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."
- "Neyin simgesi" diye sordu çocuk.
- "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- "Peki" dedi. "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
- "Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!"

18 Ekim 2006

Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar. Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı...
Berber: " Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın varlığına inanmıyorum."
Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söylermisin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terk edilmiş çocuklar olurmuydu? Allah olsaydı, kimse acı çektirmez, birbirini üzmezdi. Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum..
Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü. Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.
Adam: " Biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok"
Berber: " Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim."
Adam: " Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı."
Berber: " Himmm... Berber diye bir şey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?"
Adam: " Kesinlikle doğru! Püf noktası bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. Işte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!"

17 Ekim 2006

Kızı olan babalara revizyon görmüş masallar:)

Hayatın Özeti

ilginç ölümler:

- Buenos Aires'te karısına sinirlenip onu öldürmeye karar veren adam, otelin 23. katındaki odalardan karısını aşağıya atar. Kadın elektrik tellerine takılır. İşini sağlama almak isteyen adam, karısının peşinden atlar. Tellere tutunamaz, yere çakılır.

- Mısırlı çiftçi, Nil Nehri'ne düşen tavuğunu kurtarmak için suya atlar. Ancak girdaba yakalanır. Kıyıya dönemeyince, bağırarak yardım ister. Bu kez oğlu atlar suya. O da girdaba kapılır. Beraberce yardım
isterler. Derken adamın kızı, karısı da aynı kaderi paylaşır. Sonunda tavuk kurtulur ama ardında 6 ölü bırakır.

- Iraklı terörist Khay Rahnajet, içinde bomba olan paketi postayla suikast adresine göndermeye kalkar. Ancak yeterli sayıda pul yapıştıramadığı için, paket ev adresine geri gönderilir. İçinde bomba olduğunu unutan acemi terörist paketi açar ve sonrası malum.

- Astronot biliminde çığır açan Danimarkalı bilim adamı Tycho Brahe, vaktinde tuvalete giremediği için öldü. 16. yüzyılda yemek bitmeden sofradan ayrılmak hakaret sayılırdı. O gece, şölene gelmeden önce tuvalete girmeyi unutmuştu. Yemekte içkiyi fazla kaçıran Brahe, izin isteyemeyecek kadar nazikti. İdrar kesesi patlayan bilim adamı, 11 gün acı çektikten sonra öldü.

- Güney Afrika'nın Cape Town Şehri'ndeki bir hastanede gizemli olaylar oluyordu. Üstelik ölümlerin hepsi, cuma günleri 311 numaralı yoğun bakım odasında gerçekleşiyordu. Hemşireler ve doktorlar buna bir
çözüm bulamayınca, devreye polis girdi. Araştırmalar sonuç vermedi. Sır ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi. Uzmanlar, odanın havasını bakteriyolojik olarak kontrol ettiler. Sonuç sıfırdı. Bu arada ölümler
devam etti. Sonunda oda sürekli olarak gözetim altına alındı ve neden ortaya çıktı. Cuma sabahları saat 06.00'da odaları temizleyen görevli, hastanın başındaki solunum cihazının fişini çekerek elektrik süpürgesinin
fişini takıyordu.

- Marco ve Roberto adlı iki kardeş, hiç geçinemiyorlardı. Roberto'nun sık sık kendisiyle dalga geçmesine dayanamayan Marco, kardeşini öldürdü ama onun ölümünden 5 dakika sonra kendisi de öldü. Çünkü Marco ile Roberto, aynı donanım sistemini paylaşan ikizlerdi. Roberto ölünce, Marco'nun da kan dolaşımı durmuştu.

- ABD'nin Alabama Eyaleti'nde 25 yaşındaki bir asker tükürme alışkanlığının kurbanı oldu. Pencere kenarında oturarak tükürüğünü sokak lambasına isabet ettirmeye çalışan bir asker, dengesini kaybedip 11. kattan düşerek hayatını kaybetti.

- 1995 yılında Coca Cola makinesinden bedava soda almaya çalışan bir adam, aniden fırlayan kola kutusu yüzünden hayatını kaybetti.

- Jake Fen isimli Macar adam, eşini korkutmak için kendisini asmış pozu verdi. Eve gelen eş, kocasını o halde görünce bayıldı. Kapıyı açık gören komşu kadın içeriye girince, iki cesetle karşılaştığını sanıp evi soydu. Topladıkları ile çıkarken, Jake kadına bir tekme attı. Cesedin canlandığını sanan kadın, korkudan öldü.

- New York'ta caddede bir adama araç hafifçe çarptı. Adama bir şey olmamıştı. Şoförle konuştu ve kalkacakken olayı gören biri yanına gelerek, kalkmazsa sigortadan para alabileceğini söyleyince yeniden aracın önüne yattı. Araç sürücüsü ise adamın gittiğini düşünerek gaza bastı ve adam öldü.

- Bayan Carson, Amerika'nın New York Kenti'nde yaşıyordu. Bir gün eğlenmek için cenaze işleri yapan bir şirketle anlaştı. Şirket eve telefon etti ve bayan Carson'un kalp krizi geçirip öldüğünü söyledi. Aile
hemen koştu. Bu sırada tabutun içinde yatan bayan Carson, birden doğruluverdi. Ama kızı o anda kalp krizi geçirip öldü.

- Romollo Ribaldo, işsizdi. Pisa Kenti'nde oturan 42 yaşındaki bu İtalyan, bir gün tabanca ile intihar etmeye hazırlandı. Eşi onu engellemek için dil döktü. Sonunda Romolo, ağlamaya başladı ve intihardan vazgeçip silahını yere fırlattı. Ateş alan tabancadan çıkan mermi eşine isabet etti ve eşi öldü.

- Sibirya'nın köylerinden birinde cenaze mezarlığa götürülüyormuş. Mısır tarlasının ortasında, tabut köylülerin ellerinden düşüvermiş. Tabutun içindeki ceset düşüp dereye yuvarlanmış. Akıntı, cesedi dinamitle avlanan balıkçıların yanına sürüklemiş. Balıkçılar "Acaba adamı dinamitle biz mi öldürdük?" diye endişeye kapılarak, cesedi askeri kışlanın tellerine bırakmışlar. Nöbetçi er, bölgeye birinin yaklaştığını düşünerek cesedi yaylım ateşine tutmuş. Hemen ambulans çağrılmış. Delik deşik olan ceset, hastaneye kaldırılmış. Operasyon 6 saat sürmüş. Ameliyattan çıkan doktor, alnından akan terleri silmiş ve "Çok zor oldu ama galiba yaşayacak" demiş

- 1983'te mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir kadın, polislere 'eğer onu bırakmazlarsa' morarana kadar nefesini tutacağını söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.

- Bir fil bakıcısı filin temizliği ile ilgilenirken filin posasının altında kalıp can vermiş.

- Bir lunaparkın 2 kafadar gece bekçisi, park kapandıktan sonra dönen salıncaklara binmeye karar vermişler. Yönetici kabinine girmişler, aleti çalıştırmışlar. Makinenin ısınması için 1 dakika kadar süre gerekiyor tabii. Salıncaklara bir güzel kurulmuşlar. 1 dakikalık süre geçmiş, alet çalışmaya başlamış. Ama 2 kafadar, seans süresini ayarlamayı unutunca bütün gece kusarak ölmüş.

Bunlar da ilginç ölüm nedenleri:
- Her yıl, çatıya çıkıp anteni değiştirenlerden bin 800 kişi can veriyor. Çatıdan düşen ama ölmeyenlerin sayısı da 2 bin civarında.

- Özellikle son yıllarda, cinsel ilişki sırasında ölenlerin sayısında oldukça büyük bir artış var. 1 yılda bin 500 kişi seks yaparken can veriyor.

- Dünyanın en zor mesleklerinden biri de kuşkusuz otomobil tamirciliğidir. Her yıl, bu iş sektöründe 900 kişi hayatını kaybediyor.

- En fazla ölümlerin yaşandığı iş kollarından biri de boyacılık sektörü. Dünya üzerinde her yıl bin 100 kişi, boya merdiveninden düşerek ölüyor.

- Her yıl 33 bin kişi, yanlış iğne nedeniyle ölüyor. Özellikle Afrika'da, bu tarz ölümler artık normal sayılıyor.

- Her yıl, gömlek veya pantolon düğmesi dikerken 299 kişi ölüyor. Dikiş sırasında iğneyi vücuduna batıranlardan bazılarının ölüm nedeni: Bulaşıcı hastalık.

- Her yıl, 2 bin 480 kişi ampul değiştirirken elektrik çarpması nedeniyle ölüyor.

- İlginç ölümlere maruz kalanlardan bazıları da kasa görevlileri. Her yıl ya soyguncuların kurşunu ya da müşterilerle tartıştıkları için 6 bin 500 görevli ölüyor.

BABALAR KIZLARI, KIZLAR BABALARI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜR?

0 yaşında
Baba: Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı? Gözleri
de bana ne kadar çok benziyor.
Kızı: Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.

5 yaşında
Baba: Prensesim benim, güzel kızım. Söyle bakalım baban sana ne alsın?
Kızı: En çok babamı seviyorum. Babam, niye annemle uyuyor? Hep
benimle uyusun, başkasını sevmesin.

10 yaşında
Baba: Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?
Kızı: Ben babama aşığım. Büyüyünce babam gibi erkekle
evleneceğim. Babam bu ay harçlığımı arttırır mı?

15 yaşında
Baba: Ne kadar da çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı,
bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. Sanırım daha sert
konuşmalıyım.
Kızı: Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit
geçiremiyorum. Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. Ne zaman
özgür olacağım?

20 yaşında
Baba: Artık sözümü dinlemiyor. Benden giderek uzaklaşıyor. Kendi
parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii. Uzun
zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten. Evi de sürekli
erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor.
Kızı: Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor. Hele geçen
gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli? Evden ayrılıp, kendi
hayatımı kurmalıyım. Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!

25 yaşında
Baba: Bir gün bunun olacağını biliyordum. İşte evleniyor. Zaten
aramız eskisi gibi değildi. Şimdi bir de kocası var. Prensesim beni
terkediyor.
Kızı: Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu
var ki? Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden
yapıyor. Kendi hayalindeki damat değil ya! Sanki birlikte yaşayacak olan
o.

30 yaşında
Baba: Çok az görüşüyoruz. Daha sık biraraya gelsek ne iyi olur. Hem
torunlarımı da özlüyorum.. Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da
bize gelemiyorlar ki...
Kızı: Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda çok
üzgün geldi sesi. Haftasonu onlara süpriz yapmak en iyisi.

40 yaşında
Baba: Kızım, benim entellektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. Ona göre
çağın gerisinde düşünüyormuşum. Oysa küçükken derslerine hep ben
yardım ederdim. Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı. Şimdi beni
beğenmiyor. Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim.
Kızı: Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir
şeylerden yakınıyor. Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama. Ya
ona bir şey olursa? Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da
olamadım.

45 yaşında
Baba: Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel. Gözüm arkada
gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı. Onunla gurur duyuyorum.
Kızı: Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır
değilim. İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten. Allah'ım onu benden
alma!

50 yaşında
Baba: Dünyada mutlu kal kızım!
Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Şimdi ben kime
danışacağım, kim yardım edecek bana? Ne olur gittiğin yerde çok mutlu
ol. Ve hep yanımda olduğunu hissettir, ne bileyim ben, arada sırada
işaretler yolla mesela. Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım?

55 yaşında
Kadın: Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım. Keşke seni hiç
üzmeseydim demeyeceğim, çünkü "keşke"lerin hiçbir şeyi
değiştiremeyeceğini biliyorum. Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni
üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu?

Ebediyete Kadar

Heybeliada'daki Deniz Okulu'ndan mezun olan İsmail Türe, kendi gibi Gelibolulu olan bir genç kıza kaptırır gönlünü. İki sevgili parmaklarına nişan yüzüğü taksalar da, birbirlerini çok seyrek görmektedirler.

İsmail Türe denizaltıda muhabere subayı olarak görevlidir çünkü. Üsteğmenin aklına harika bir fikir gelir; nişanlısına ışıklı mors alfabesini öğretecek, Çanakkale'den geçiş yapacakları geceyi planlı olduğu için önceden bildirecek ve böylelikle haberleşeceklerdir!..

Boğazı yüzeyden geçmekte olan denizaltının kulesindeki denizciler sigara içmekte, sohbet etmektedirler. Aralarından birinin heyecanlı olduğu her halinden belli olmaktadır. Gelibolu kıyılarına geldiklerinde, karanlık
içindeki evlerden birinden bir el fenerinin yanıp söndüğü görülür: "Seni seviyorum"... Arkadaşları gülümseyerek İsmail Türe'ye bakarlarken,genç aşık elindeki fenerle sevgilisine karşılık vermektedir...

Bu olaydan sonra iki sevgilinin aşkı düşmez olur denizaltıcıların dillerinden. Herkes, haberleşmek için kurulan ışık yolunu konuşur. Arkadaşları "Evlen şu kızla da, buralardan her geçişimizde selamlaşmayı bırak artık" diye takılırlar İsmail Türe'ye.

Denizaltının üstünün ve altının bir olduğu yağmurlu günlerde bile, Çanakkale Boğazı'ndan geçilirken, elindeki fenerle aşk nöbeti tutan yakışıklı denizci gözünü bir an olsun ayırmaz Gelibolu kıyılarından.

Yine bir gün, yirmiyedi yaşındaki Üsteğmen, Çanakkale'den geçecekleri gün ve saati, denizaltının uğradığı bir limandan telefonla haber verir nişanlısına. Ege Denizi'nden Boğaz'a giriş yapacaklarını ve en öndeki denizaltının kulesinde olacağını bildirir. Genç kızın gözüne her zaman olduğu gibi, o gece de uyku girmez. Büyük bir sabırla pencerenin önünde oturmakta ve gözünü hiç kırpmadan denize bakmaktadır. Fenerine yeni pil almış olsa da, arada bir yanıp yanmadığını kontrol eder yine de...

Birden, dev bir karartı belirir suyun üstünde. Güneyden gelen bir denizaltı, penceresinin görüş sahasına girmiştir ... Genç kız pencereyi açar ve gecenin karanlığına uzattığı elleriyle feneri yakıp söndürür.

"Seni Seviyorum..."
Kulede bulunan denizaltının komutanı Bahri Kunt işareti görünce gülümser: "Hay Allah, bu kız denizaltıları şaşırdı. Nişanlısının denizaltısı bizim önümüzdeydi..." Bir anlık tereddütten sonra Birinci İnönü denizaltısının komutanı Bahri Kunt, yanıt gönderilmezse genç kızın telaşlanacağını düşünerek,karşılık verilmesini emreder.

Yanındakilerin "Ne diyelim komutanım?" diye sorması üzerine de şunları söyler: "ebediyete kadar..."

O gece, Üsteğmen İsmail Türe'nin görev yaptığı Dumlupınar, Çanakkale Boğazı'na giriş yapan ilk denizaltı olmuştur. Ama, Gelibolu kıyılarına gelmeden, Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı "Naboland" adlı gemi
tarafından çiğnenmekten kaçamamış ve yaralı bir balina gibi acı dolu sesler çıkararak, Çanakkale'nin karanlık sularında kaybolmuştur. Her şey bir kaç dakika içinde gerçekleştiğinden, arkadan gelmekte olan Birinci İnönü denizaltısı Dumlupınar'a çarpan geminin yanından habersizce geçerek, Gelibolu'ya ulaşan ilk denizaltı olur.

Genç kız, nişanlısından haber almanın huzuru içinde başını yastığa koyduğunda, genç denizci çoktan dalmıştır "Ebediyete kadar" sürecek olan uykusuna!..

Pratik Bilgiler

1) Gözlügünüzün vidasi çok çabuk çikiyorsa vidayi takmadan önce, vidanin girecegi delige renksiz oje damlatin. Vidayi öyle takin.
2) Satin aldiginiz ayakkabilar ayaginizi sikiyor ise onlari bir kaç dakika buhara tutun.
3) Makasinizi bilemek istiyorsaniz,­ zimpara kagidi kesin.
4) Halidaki sigara yaniklarindan,­­ yanik yerin üzerine zımpara kagidi ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.
5) Mobilyalarin yerlerini degistirdiginizde halilarin üzerinde iz birakir. Bu izleri yok etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin. Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini gezdirin. Izden eser
kalmadigini göreceksiniz.
6) Fermuarli giyeceklerinizi çamasir makinesine koymadan önce kapali olup olmadigini kontrol edin. Açiksa zedelenebilirler.
7) Üst üste koydugunuz bardaklar yapisip çikmiyorsa bir legenin içerisine koyun Üstteki bardagin içerisine buz koyup legenin içerisine yavas yavas sicak su koyun. Bardaklarin kolayca çiktigini göreceksiniz. CoolSatin aldiginiz plastik ve cam esyalarin üzerine yapistirilan etiketlerden kurtulmak için etiketin üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin. Bir bez ile ovalayip yikayin. Üzerinde hiç bir leke ve çizilme olusmayacaktir.
9) Ütü yapmayi kolaylastirmak ve süreyi azaltmak için ütü masasinin kilifinin altina alüminyum folyo koyun. Sicagi geri yansitacagindan ütü yapmak daha kolay olacaktir.
10) Bez pabuçlarin temizlenmesi sorun oluyor ise pabuçlari bir yastik kilifinin içerisine koyun. Kilifin agzini kapayin ve çamasir makinasinda yikayin. Yeni gibi olacaklardir.
11) Buz kaliplarinizi su ile doldurmadan önce bölmelere portakal, limon ve dilediginiz meyve parçaciklari yerlestirirseniz dekoratif buzlar elde etmis olursunuz.
12) Eger ayaklariniz çok isinip sisiyorsa onlari saatlerce sicak suda bekletmeyin, aksine kolonya ile ovalayin. Bilekleriniz ve ayaklariniz sismeyecektir
13) Eger ayaklariniz çok hassas ise, sicak havalarda sikayetleriniz artiyorsa, her sabah bir kaç damla zeytinyagi ile ovalayin.
14) Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yikamada bir gece soguk suyun içerisinde bekletin, sonra yikayin, çekmeyeceklerdir.
15) Dirsek ve topuklarinizin sertlesmesini istemiyorsaniz, bir dilim limon ile ovun. Böylece yumusacik olacaklardir.
16) Yeni bir tava satin aldiginizda ilk önce içinde bir miktar sirke kaynatin. Bu islem ilerde kizartmalarinizin tavaya yapismasini önleyecektir.
17) Cevizle dost olun. Içindeki yag beyin hücreleri için çok yararlidir. Kan sekerini düsürdügü için seker hastalarina da uzmanlar tarafindan tavsiye edilir
18) Duvariniza çivi çakacaginiz zaman isaretlediginiz yerin üzerine çapraz bant yapistirin. Çiviyi öyle çakin. Böylece duvarin alçisini çatlatmamis olacaksiniz.
19) Kizartma yagini bir kaç kez kullanabilirsiniz. Kullanilir durumda olup olmadigini anlamak için kizgin yagin içerisine bir dilim ekmek atin. Ekmekte kara lekeler olusmuyorsa kullanabilirsiniz.
20) Cevizlerin kabuklarini kolayca açabilmek için onlari bir gece tuzlu suyun içerisinde bekletin. Böylece içleri de dagilmayacaktir.
21) Unlarinizin böceklenmemesi için, un kavanozunun içerisine bir adet defne yapragi koyun.
22) Firinda patates yapmadan önce , 10-15 dakika haslayin ve çatal ile delin. Daha kolay pisecektir.
23) Büyük miktarda patatesiniz var ise torbanin içerisine bir adet elma koyun. 8 hafta boyunca filizlenmesini ve büzüsmesini önler.
24) Kullanilmis limon kabuklarini rendeleyip seker ile karistirin. Kavanozun içerisinde buzdolabinda uzun bir süre saklayabilirsiniz. Böylece pasta yaparken elinizin altinda hazir bulunur.

BİR KARAFATMA'NIN ANATOMİSİ

Dün gece yine ölümle burun buruna geldim. Kendime bir zarar geleceğinden değil ama karım Cemile ne yapar sonra. Biz akşam yemeğimizi genelde saat 11-12 gibi yerdik, ama ev sahiplerimizin misafiri geldiğinden geç vakitlere kadar oturup yatmadılar. Neyse ki konukların gitmesiyle birlikte uykuya daldılar. Bir süre ortalığın sakinleşmesini bekleyip, yiyecek toplamaya başladım. Bugün misafirler geldiği için menü çok zengindi. Pasta ve börek kırıntılarına bayılırız. Her neyse ben nevaleyi toplarken birden mutfağın ışığı yandı ve "Aaaaaa! Karafatma" diye bir ses duydum. Salak adam, ben bir erkeğim Fatma da nereden çıktı. Benim adım İsmail. Böyle şeyler delikanlıyı bozar. Hadi beni karımla karıştırdın diyelim. Sen ne kadar korkak bir adamsın. Benim kaç katım büyüklüğünde olmana rağmen bu bağırış da ne böyle? O korkunç sesin kesilmesiyle birlikte, sanki ben ona bir bok yapmışım gibi beni kovalamaya başladı. İnanın o kadar da dikkat ediyorum, tabak, çanak bardak üzerinde dolaşmamaya çünkü bu dingilin karısı çok titiz. Bazen diyorum ki bu gıcıkların misafiri geldiğinde git ortalarda dolaş böylelikle utanılacak duruma düşsünler. Ama yapamıyorum işte. Ne olursa olsun, ekmek yediğin tekneye kötü gözle bakmamak gerekir. Ben eve geldiğim ilk yılları hatırlıyorum da ne güzeldi o günler. Rahmetli kayınbabam ve kayınvalidem beni evlerine kabul etmişlerdi. O zamanlar rahattık, çünkü ev sahibimiz Rıza amca kördü. Bu sebeple evin her yerinde serbestçe dolaşabiliyorduk. Hatta Rıza amcayla aynı sofrada yemek yediğimiz günlerde oldu. Gerçi bizleri görebilseydi nasıl davranırdı bilmem ama o hep yüreğimizde yaşayacak. Rıza amcanın durumu pek iyi sayılmazdı, memur emeklisiydi. Bu evde rahmetli
karısınınmış, bu yüzden yiyecek konusunda bu kadar fazla seçeneğimiz yoktu. Ama daha mutlu ve huzurluyduk. Rıza amca bir gün görünmez kazaya kurban gitti. Gerçi onun için bütün kazalar görünmezdi. Rıza amcanın toprağa verildiği gün biz de oradaydık. Karşı komşusu Osman Zeki bey bize geldiğinde ceketini asmıştı. Biz de bunu fırsat bilip ceketin cebine girdik. Ardından Osman Zeki beyle birlikte mezarlığa doğru yola koyulduk. Rıza amcanın üç tane oğlu vardı ama bugüne kadar sadece nüfusta gözüküyorlardı. Hayırsızlar daha ilk günden evi satışa çıkardılar. Evi şu anda oturan adam ve karısı satın aldı. Eve ayak basmalarıyla kayınbabam ve kayınvalidemi öldürmeleri bir oldu. Adam sonra iğrenerek cansız bedenleri kağıda sararak çöpe attı. Sanki kendisi çok temizmiş gibi. Halbuki tuvaletten çıktıktan sonra ellerini yıkamadığına defalarca
şahit oldum. Şimdilerde kendine üzerinde rahmetli kayınvalidemin resmi olan bir ilaç almış, durmadan
üzerimize sıkıp duruyor. Kayınvalidem Sultan hanım gençliğinde fotomodel olduğu için bu tür ilaçların üzerinde resmi bulunuyor. Hatta bir iki reklam filminde de oynamıştı. Ama evlenince mecburen bıraktı. Çünkü kayınbabam tam bir Osmanlı erkeğiydi. Bugüne kadar rahmetli Rıza amcanın anısına bu evde oturduk, artık daha fazla dayanacak halimiz kalmadı. Eşe dosta haber saldık. Kendimize göre bir ev bulur bulmaz taşınacağız buradan. Belki de sizin evinize yerleşiriz hayat bu belli mi olur?

YENİ ŞİRKET KURALLARI:)

KIYAFET

Bundan boyle herkesin aldigi maa$a gore giyinmesi onemle rica olunur... Ofise Prada ayakkabilar ve Gucci cantalarla geliyorsaniz, maddi durumunuzun yeterince iyi oldugu goruldugu icin maa$iniza zam yapilmayacaktir.
Siradan ve ucuz yerlerden giyiniyorsaniz elinizdeki parayi yeterince iyi idare edebildiginiz goruldugu icin maa$iniza zam yapilmayacaktir.
Bazen marka bazen siradan yerlerden giyiniyorsaniz, herhangi bir sorununuz
olmadigi goruldugu icin maa$iniza zam yapilmayacaktir.

HASTALIK DURUMLARI

Herhangi bir hastaliginiz durumunda doktor raporu artik kanit olarak kabul gormeyecektir. Doktora kadar gidebilen, i$ine de gidebilir.

IZIN GUNLERI

Her cali$anin senede 52 izin gunu vardir.. Bunlara Pazar denir.

WC KULLANIMI

I$gununun buyuk kisminin tuvaletlerde harcandigi tespit edildiginden, bundan boyle tuvalet kabinlerinde kalma suresi 3 dakikayla sinirlanmi$tir.. 3 dakika bittigi anda alarm calacak, tuvalet kagidi otomatikman iceri toplanacak, kabin kapisi acilacak ve yukaridan otomatik bir fotograf makinesi inerek resminizi cekecektir.

Bu durumun ustuste iki kez ba$iniza gelmesi durumunda resminiz $irketin karalistesinde yayinlanacak, resimde sirittigi tespit edilenler yonetmeligin "akli dengesizlik durumu" maddesi kapsaminda degerlendirilecektir

OGLE TATILLERI
Zayif personelin ogle tatili suresi 30 dakikadir. Normal kilodaki personelin ogle tatili suresi, dengeli beslenip formlarini korumalarina yetecek $ekilde 15 dakikadir.

Kilolu personelin ogle tatili suresi 5 dakikadir, bu da zaten bir kutu Diet Cola icmek icin gayet yeterlidir.

Ilginize cok te$ekkur ederiz.
TIBET KİŞİLİK TESTİ

Bu teste biraz zaman ayırın, büyüleneceksiniz…
ÇOK İLGİNÇ.
Dalai Lama işinize yarayıp yaramayacağını görmeniz için size okumanızı tavsiye ediyor...

Sadece 3 soru, cevaplar sizi şaşırtacak.

UYARI ! !
Dürüst olun ve cevaplara bakarak hile yapmayın.
Zihin paraşüt gibidir, en iyi açıkken çalışır.
Yapması zevklidir fakat talimatları çok dikkatli okumalısınız.
Hile yapmayın.


TESTE BAŞLAMADAN ÖNCE

BİR DİLEK TUTUN!

Bir uyarı!
Soruları ilerledikçe cevaplandırın.
Sadece 3 soru var ve hepsini bitirmeden görürseniz, gerçek sonuçları alamazsınız.

Yavaşça ilerleyin ve her alıştırmayı teker teker tamamlayın.


İlerledikçe cevaplarınızı yazmak için kağıt kalem alın.


Bu size kendiniz hakkında çok şey anlatacak bir alıştırmadır.
Her bölüm için tek cevap verin.
Genellikle aklınıza gelen ilk cevap en iyi cevaptır.
Hatırlayın – bunu kimse değil siz göreceksiniz.


CEVAPLAR…
(1) Bu sizin hayattaki önceliklerinizi tanımlar.

İnek, KARİYER anlamına gelir

Kaplan, GURUR anlamına gelir

Koyun, AŞK anlamına gelir

At, AİLE anlamına gelir

Domuz, PARA anlamına gelir

(2) Köpeği tanımlayışınız kişiliğinizi ifade eder.
Kediyi tanımlayışınız partnerinizin kişiliğini ifade eder.
Fareyi tanımlayışınız düşmanınızın kişiliğini ifade eder.
Kahveyi tanımlayışınız seksi nasıl yorumladığınızı ifade eder.
Denizi tanımlayışınız kendi hayatınızı ifade eder..

(3) Sarı: Asla unutmayacağınız biri
Turuncu: Gerçek dostunuz olarak kabul ettiğiniz biri
Kırmızı: Gerçekten aşık olduğunuz birisi
Beyaz: Ruh ikiziniz
Yeşil: Hayatınızın geri kalanında hatırlayacağınız biri

Can DÜNDAR'dan

Rahmetli Vehbi Koç ile yapılan bir televizyon röportajıydı. Yıllar önce..."Param var, malım var, şanım ver, mevkim var; ama gel gör ki, iki kaşık bulgur, bulgur pilavı yiyemiyorum" demişti üzüntüyle. Domatesli bulgur pilavının yanında turşu ve soğan çok uzun zaman önce yasak edilmişti ünlü işadamına.
"Çok şükür bugünleri de gördüm ama..."diye konuşmasını sürdüren ünlü sanayici "dünyanın en kudretli adamı da olsan fark etmiyor..."diye eklemişti. Bir soğan, bir bulgur bazen nelere bedel oluyor ..

Emel Sayın'ın hayatının anlatıldığı bir programdı. Çok genç yaşta başlayan yolculuğunda gücü, başarısı ve ışıltısından sonra bugün geldiği nokta konuşuluyordu. Pek çok kadının yerinde olmak istediği güzel, başarılı ve ünlü sanatçı "Bir tek şeye sızlıyor içim...Keşke bir çocuğum olsaydı"derken gözleri dolu doluydu. "Bana hep daha çok gençsin, önce işin, önce sanatın, daha şöhretin başındasın dediler. Ama keşke kimseyi dinlemeseydim. Keşke kimseyi dinlemeseydim..."

Gani Müjde ile söyleşi yaptığım bir programdaydık. "Çok küçüktüm ve babam kendi koşulları içinde beni şımartmaya uğraşıyordu" diye başladı anlatmaya. "Bir bayram arifesiydi. Galiba kendi takım elbisesini verip bana bir elbise yaptırmış. Çok mutluydu o bayram; bana bir şey giydirebildiği için. Ama ben elbiseden hiç hoşlanmamıştım. Ağlamaya başladım, ben bu çirkin şeyi giymem diye. Babamın bana bakışını hiç unutamam. Galiba en fazla altı yedi yaşındaydım. Birden hiç beklemediğim bir şey oldu ve babam bana hayatımdaki ilk ve son kez çok şiddetli tokadını attı. Çok gücenmişti bana. Aradan yıllar geçti. Şimdi İstanbul'un güzel manzaralı evlerinden birinde oturabiliyor ve istediğimi alabiliyorum. Babam öldükten sonra bir gün, babamın o bakışı geldi aklıma. Keşke geri dönüp o sayfayı silebilsem, öyle isterdim ki...Babamı mutlu edebilseydim.."

Üzerinden çok zaman geçti ama yine de tereddüt ettim şimdi yazıp yazmamakta... Bir cesaret yazıyorum; Yeşim Salkım-Uzan idi o zamanki soyadı-Levent'te yeşil bir villada, görkemli mobilyaların içinde görkemli duvarların arasında ve görkemli bir masanın ardında oturuyordu. Yapmak istediklerini anlatırken, çok çok uzun siyah saçları kollarını, belini, boynunu örtüyordu ve gözlerinde adını tam da koyamadığım bir siyah şey vardı. Keder? Yalnızlık? Öfke? Yorgunluk? Her şey, herşey elinin altındaydı ama mutsuzdu besbelli...Sonra zaman geçti. Soyadlarından birini sildi. Saçlarını kestirdi. Geçenlerde bir akşam gördüm onu. O beni görmedi. Yan yanaydık oysa. Geçip gittik birbirimize değmeden. Kısacık saçları, gecenin karanlığına rağmen ışıldayan gözleri vardı. Sevdiği adamın, kocasının elinden tutmuş, deniz kenarına doğru yürüyordu. Yanından geçip kendi yoluma devam ederken düşündüm de...

Hayat bu kadar basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz, özlediklerimiz, pişman olduklarımız, onardıklarımız, onaramadıklarımız...Hepsi basit, minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça,çözemedikçe, yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi, para,ün,güç... Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse...Bir çocuk, Sevildiğini bilmek, Bir vicdan rahatlığı, Bir tabak pilav, Bir sağlıklı nefes... Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise...

Bisiklete binmek

Afrika'da, çok geri kalmis olan bir köye gelen bir papaz, yerlileri egitmeye çalisiyormus. Her sabah insanlarin iyilik yapmalarini, birbirlerine karsi iyi davranmalarini vaaz ederken, ögleden sonralari da : kabilenin reisine, ingilizce ögretmeye çalisirmis.

Bir gün papaz yanina kabile reisini alip dolasmaya baslamis.

Bu arada gördükleri seylerin ingilizcelerini de söyleyerek reisin ingilizce bilgisini arttirmaya çalisiyormus.

Bir kayanin önünde papaz "Kaya" demis, reis de "Kaya" diye tekrar etmis. Bir göle gelmisler, papaz "Göl" demis, reis de "Göl" deyince papaz sevinip "Aferin" demis.

Biraz sonra çaliliklarin arasinda sevismenin son asamasinda olan bir çifte rastlamislar.

Papaz : biraz kizarmis ve yutkunarak "Bisiklete binmek" demis. Reis oynasanlara söyle bir bakmis ve tüfegi ile ates ederek her ikisini de öldürmüs.

Papaz saskinlik içinde bagirmis "Ne yapiyorsun, bunca zamandir sizi medenilestirmek için ugrasiyorum, insanlara karsi iyi davranmanizin lâzim oldugunu, bunu Tanrinin istedigini anlatiyorum. su yaptigin ise bak!

Reis parmagi ile ölü kadini göstermis, "Bisiklet benim bisiklet"

HIZ

Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş,biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu.
Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar gecen mesafede yola çocuk fırlamadı.
Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir tas çarptı.Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı.

Bunu yaparken de bağırıyordu:
Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor?O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o tasın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir suru para ödemek zorunda kalacağım.

Neden yaptın bunu???'
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi:
"Lütfen, amca, lütfen kızmayın.Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim.Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar
durmadı"




çocuk gözlerinden süzülen yasları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti:"Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum."
Çocuğun simdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:

"Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardim edebilirmisiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır."

Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı.Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam,abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı.




Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.arabanın yan kapısında tasın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi.Oradaki izi, su mesajı hiç unutmamak için sakladı:
"Hiçbir zaman yasamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin tas atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Tanrı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa,bize tas fırlatmak zorunda kalır.Fısıltıyı dinle. veya taşı bekle.
Secim senin"

Bir insani fark etmek için 1 dakika,

Onun hakkında fikir üretebilmek için 1 saat,

Ondan hoşlanabilmek için 1 gün

Onu sevebilmek için 1 hafta

Ama Unutabilmek için bir omur yetmezmiş.....

Ah şu yaratıcı Hintliler

Çılgın Hintliler
Sevgi Karşılıksızdır.
Aşk karşılıklıdır, sevgi değil...
Aşkta karşılığı istenen; arzular, özveri, dayanışma, iletişim, sadakat vardır.
El eli tutmak ister...
Göz gözü arar...
Dudaklar...
Saclar okşanmayı bekler...
Ama sevgi öyle değil...
Sevgi çoğu zaman karşılıksızdır...
Bir kedi yavrusunu kucaklamanın, bir köpeğin başını okşamanın, uzaklarda yanan bir orman için yanmanın, okyanustaki balinaları sevmenin ne karşılığı olabilir ki?..

Aşk tek başına değildir, muhatabı gitti mi bakarsınız bitiverdi...
Ama sevgi tek başına, yalnız...
Bitmez...

Geçtiğimiz günlerde küçük kız, alt kattaki veterinerin hediye ettiği küçük kaplumbağa ile o gece mutlu mutlu uyudu... Sabah kalktığında şaşkındı ve içinde dayanılmaz bir acı vardı. Kaplumbağanın ayakları yok olmuştu...
Durmadan ağladı. Yaşlı gözlerini ova ova arada bir eğilip bir baktı, arkadaşının ayakları yok... Onu aldığı gibi veterinere indi, küçük parmakları ile veterinere gösterdi:

"Ayakları gitti..."

Veteriner onu oturttu, sehpanın üzerine kaplumbağayı koydu, simdi sessizce beklemesini ve Allah'a dua etmesini söyledi... Biraz sonra küçük kız bağırdı:

"Ayakları geldi ..."

Bu sevgi...

O küçük kız bir gün gelecek büyüyecek...
Yasamın koşulları, o daracık zor yolları, insanin üzerine dalga dalga gelen o iyi-kotu günleri, acıları ve sevinçleri arasında yürüyüp gidecek...
Belki aşık olacak...
Ama küçük kaplumbağasını asla unutmayacak... Ona kişiliğini veren, onu biçimlendiren, onu insan yapan; o küçük kaplumbağaya karşı duyduğu sevgi olacak...
Çünkü sevgi yücedir...
Bitmez...
Karşılıksız...
Ve çıkarsız...

Son Geyiklermiş

*Kadın doktora gittikten sonra eve geldi ve kocasına müjdeyi verdi:
- Hamileyim!
Adam şaşkınlık içerisinde:
- İmkansız!.. Ben hep dikkat ederim...
Emin olmak için doktoru ziyaret etti:
- Anlayamıyorum doktor, dikkat etmiştim.
- Bakın bayım... Bu araba kullanırken dikkat etmeye benzer. Siz dikkat edersiniz ama başkası gelip çarpar!..

*Düğün gecesi kayınpeder damatla dalga geçiyormuş:
- Bakalım demiş, aslanlar gibi bu gece mi gerdeğe gireceksin yoksa fareler gibi ertesi geceyi mi bekleyeceksin?
Damat sırıtarak cevap vermiş:
- Ben tilki gibiyimdir efendim, dün gece girdim...

*"Bu giydiğiniz kürk için kaç vahşi hayvanın ölmesi gerekti biliyor musunuz?" diyerek bir kadına hesap sormaya kalkan hayvanları koruma derneği üyesine, kadın şöyle cevap verdi:
"Bu kürkü alabilmek için ben kaç vahşi hayvanla yatmak zorunda kaldım, siz bunu biliyor musunuz?"

*Bir adam 3 aglayan bebekle trende yolculuk ediyormus. Yaninda oturan bayan adama sormus :
- Bebekler sizin mi?
- Hayir... Ben prezervatif fabrikasinda çalisiyorum, onlar da müsteri sikayetleri.

Rüzgâr ile Yaprak

Rüzgâr ile yaprak dost oldular. Artık rüzgâr savurmuyordu yaprağı.
-''Söyle dostum, nereye istersen oraya götüreyim seni" dedi rüzgâr yaprağa.
Yaprak düşündü taşındı, aklına hiçbir şey gelmedi. Tekrar sordu rüzgâr:
- Hadi söyle seni istediğin yere taşıyayım.
Tekrar düşündü yaprak , aklına yine bir şey gelmedi...
- ''Bilmiyorum rüzgâr kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen söyle dedi."
Rüzgâr:
- Gideceğin yeri bilmedikten sonra rüzgâr dostun olsa neye yarar..
Savrulur gidersin! dedi ve bildiği gibi esti tekrar.
Yaprak yine savruldu...
Üstelik de bu sefer savuran dostuydu.

Bilgi

Ağustos adının İngilizce karşılığı olan "August", Roma İmparatoru Caesar Augustus'a ithafendir. Bir rivayete göre, Augustus da, tıpkı Julius Caesar'ın ayı Temmuz gibi (Julius'dan kaynaklanan July: Temmuz)) kendi ayının da 31 gün çekmesini istediği için Ağustos ayında 31 gün vardır. Augustus, Cleopatra'nın öldüğü zamana denk geldiği için, bu ayın, takvimde bulunduğu yere yerleştirilmesini istemiştir. Augustus bu aya adını vermeden önce Ağustos ayı, Mart ayı ile başlayan Roma takviminde altıncı ay olduğu için, Latince "Sextilis" olarak adlandırılmaktaydı.

16 Ekim 2006

Londra'daki King College Hastanesi Yaşlanma Bilimi Enstitüsü tarafından
yapılan bir araştırma, vücudumuzun bize hayatımızı kurtaracak tam 15 ipucu
verdiğini ortaya koydu.
Sağlıklı yaşam konusunda birçok araştırmaya imzasını atan; Londra'daki King
College Hastanesi Gerontoloji (yaşlanma bilimi) Enstitüsü'nde
araştırmalarını yürüten Prof. Dr. Robert Wale, "Sadece parmaklarınızın
uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda değer bilgi sahibi olmamızı
sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili önemli detaylara; dikkat ederek
sağlığınızı koruyabilirsiniz " diyor ve ekliyor: "Vücudunuz; siz fark
etmeden sağlığınızla ilgili en önemli ipuçlarını veriyor.
"Prof. Wale'ye göre, tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine kadar
vücuttaki her şey birer gösterge. O halde bir test yaparak ne kadar
sağlıklı olduğumuzu anlamak mümkün. Wale'nin "İşte hayatınızı kurtaracak 16
ipucu" dediği test şöyle:

1.Tırnaklar :
Tırnaklarınıza dikkatle bakın. Eğer hafif mavilik yada; morluk görürseniz
bu bir kalp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir.
Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da üstlerinde tümsekler olması da
nefes alma hatta akciğer sorunlarıyla karşı karşıya olduğunuzu
gösterebilir.

2. Nefeslerinizi sayın :
Eğer dakikada 15 kez ve daha altında nefes alıp veriyorsanız sağlıklı
ciğerlere sahipsiniz demek... Eğer 25 kez nefes alıp veriyorsanız o zaman
sağlığınıza dikkat etmelisiniz.

3. Gözler :
Aynada gözlerinizden birine bakın. İris'in etrafında beyaz bir daire varsa
kolesterol seviyeniz yüksek anlamına geliyor. Bu aynı şekilde yaklaşan kalp
sorunlarının da en büyük habercisi.

4. Avuç içinize bakın :
Avuç içlerinize dikkatle bakın. Eğer kırmızı ve lekelilerse karaciğerinizde
sorun var demek.

5. Hafıza kontrolü :
Bir tepsinin üstüne rasgele 10 eşya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye bakın.
Kaç tanesini hatırlayabildiniz? İyi bir hafızanızın olması Alzheimer'le
karşılaşma riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.

6. Kas kontrolü :
Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz olsun. Bir bacağınızı havaya kaldırın.
Bir kişinin ayağınıza bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere
düşüyorsa,kaslarınız da bir zayıflık olduğu anlamına geliyor.

7. Görünüş :
Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz üzerine bir cetvel yerleştirin.
Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz
uzaklığı ölçün.
Ne kadar yakına gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz
sağlığınızın iyi olduğu anlamına geliyor.

8. Tiroit misiniz? :
Kollarınızı yere paralel olarak tam karşınızda birşeye uzanıyormuş gibi
uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer elleriniz bu pozisyonda titriyorsa o
zaman tiroit olma riskiniz çok.

9. Düz yürümek :
Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat rahat
yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir.

10. Doğum kilonuz :
Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3 kilonun altında doğmuşsanız kalp
sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

11. Beliniz kalın mı? :
Vücut şekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde
toplanıyorsa, kalp sorunu yaşama riskiniz daha fazla.

12. Tuvalet sıklığı :
Her 3 saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı mı hissediyorsunuz?
Diyabetin en erken alarmlarından biri sık sık tuvalete gitmektir.

13. Nabız kontrolü :
Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o kadar uzun yaşayacaksınız demektir. Yani
nabzınız 70'in altındaysa sağlıklısınız anlamına geliyor.

14.Dişlerinizi fırçalayın :
Eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.

15. Parmak uzunluğu : İşaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan
kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazla.


16. Ayak bilekleri :
Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız
noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek
sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

15 Ekim 2006




14 Ekim 2006

zor is

Kadının biri Maldivlerde bir kumsalda yürürken ayağı eski bir lambaya takılmış, kadın lambayı kumların içinden çıkarmış, ovalamış lambayı. Lambadan cin çıkmış. Kadın hemen "Üç hakkım var değil mi?" diye sormuş.
- Tamam, tamam. Beni lambadan kurtardın vs vs vs. .. ama yüksek enflasyon, iç piyasadaki daralma , üçüncü dünya ülkelerindeki düşük maaş oranları ve Güney Asya'dakiTsunami felaketi yüzünden sadece sana bir dilek hakkı verebilirim, demiş.
- Evet söyle! nedir dileğin ?
Kadın hiç tereddüt etmeden, cebinden bir harita çıkararak
- Orta Doğu'da barış isityorum. Bu haritadaki ülkeleri görüyormusun? Bu ülkelerin birbiriyle savaşmayı bırakmasını barışın tesis edilmesini diliyorum.
Cin haritaya bakmış ve dehşetle :
- Tanrı aşkına Kadın! Bu ülkeler binlerce yıldır savaşıyorlar. Tamam İşimde iyiyim ama o kadar da değil! Bunun yapılabileceğini sanmıyorum. Başka bir dilekte bulun. Kadın birkaç dakika düşünmüş ve
- Hayatım boyunca doğru erkeği bulamadım, bilirsin Hem düşünceli hem eğlenceli biri, mutfağı sevecek, ev işlerinde yardım edecek, işinde kaplan, annemin yanında kuzu olacak, sürekli futbol izlemeyecek ve Sadık olacak erkek diliyorum, demiş. Cin derin bir iç çekmiş:
- Uzat şu kahrolası haritayı.
Bir gün Avrupa'nin ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocugun biri bir vitrinde çok hos bir tablo görür. Tablo bedeli oldukça pahalidir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin dogum gününe almayi ister ve bir is bulup kit kanaat geçinerek biriktirdigi tüm para ile magazaya gider. Sanslidir tablo hala satilmamistir. Içeri girer ve tabloyu bir süre yakindan izledikten sonra resmi yapan sanatçiyi bulur ve
"Abimin dogum günü için bu resmi satin almak istiyorum, tüm paramda bu kadar" der.
Ressam bir süre düsündükten sonra. Resmi paketler ve resmi satar.Çocukpaketini alir ve tesekkür ederek çikar. Magazada adamin arkadaslari da vardir ve saskin saskin sorarlar:
"Sen ne yaptin o resmin degeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cüzi bir rakama sattin?"
Adam cevap verir:
"Evet ben bu resme milyonlarini verecek bir sürü insan bulabilirdim,ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kisi bulabilirdim?..."



GÜNÜN SÖZÜ:
Günümüzde insanlar her seyin fiyatini biliyor, fakat hiçbir seyin degerini bilmiyorlar.

Oscar Wilde

Çocuk gözleri

Bazen insanları hafife almak için "Çocuk gibisin,Çocuk gibi davranıyorsun" denir ya.Bu hikayeden sonra çocuk gözüyle bakmanın basit olmadığını anlıyor insan.
....... Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın.Fırsat bulduğu her haftasonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapisaneye giderdi.Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapisane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı... Çok üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi bunu,o da "üzülme
kızım,yine çizersin;bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü.Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.Babası keyifle resme baktı ve sordu:"Hmmm!Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı? Küçük kız babasına eğilerek,sessizce:"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....."

13 Ekim 2006

JORGE LOIS BORGES'den

ANLAR


EĞER YENİDEN BAŞLAYABİLSEYDİM YAŞAMAYA;
İKİNCİSİNDE DAHA ÇOK HATA YAPARDIM,
KUSURSUZ OLMAYA ÇALIŞMAZ, SIRT ÜSTÜ YATARDIM.
NEŞELİ OLURDUM, İLKİNDE OLMADIĞIM KADAR,
ÇOK AZ ŞEYİ CİDDİYETLE YAPARDIM.
TEMİZLİK SORUN BİLE OLMAZDI ASLA! DAHA ÇOK RİSKE GİRERDİM.
SEYAHAT EDERDİM, DAHA FAZLA.
DAHA ÇOK GÜNEŞ DOĞUŞUNU İZLER,
DAHA ÇOK DAĞA TIRMANIR, DAHA ÇOK NEHİRDE YÜZERDİM.
GÖRMEDİĞİM BİR ÇOK YERE GİDERDİM.
DONDURMA YERDİM DOYASIYA VE DAHA AZ BEZELYE,
GERÇEK SORUNLARIM OLURDU HAYALİ OLANLARIN YERİNE.
YAŞAMIN HER ANINI GERÇEK VE VERİMLİ KILAN İNSANLARDANIM BEN.
YENİDEN BAŞLAYABİLSEYDİM EĞER; YALNIZ MUTLU ANLARIM OLURDU.
FARKINDA MISINIZ BİLMEM YAŞAM BUDUR ZATEN!
ANLAR, SADECE ANLAR, SİZ DE ANI YAŞAYIN!
HİÇBİR YERE YANINDA TERMOMETRE, SU, ŞEMSİYE VE PARAŞÜT ALMADAN GİTMEYEN İNSANLARDANIM BEN.
YENİDEN BAŞLAYABİLSEYDİM, İLKBAHARDA PABUÇLARIMI FIRLATIR ATARDIM.
VE SONBAHAR BİTENE KADAR YÜRÜRDÜM ÇIPLAK AYAKLARLA.
BİLİNMEYEN YOLLAR KEŞFEDER, GÜNEŞİN TADINA VARIR, ÇOCUKLARLA OYNARDIM, BİR ŞANSIM DAHA OLSAYDI, EĞER,
AMA İŞTE 85’İNDEYİM VE BİLİYORUM....
ÖLÜYORUM.....


JORGE LOIS BORGES

yaratıcı reklam

Yerli Malı Kullanmalı. Biz çocukken haftası bile vardı. Neden kullanmaktan vazgeçtik. Artık ithal ürünlerle yarışacak kalitede üretim yapabiliyoruz.

ORTA GELİRLİ BİR ALİLE İÇİN 2 AYLIK HARCAMA SONUCU:
DANONE YERİNE SÜTAŞ,NİVEA YERİNE ARKO ALINCA VS. 2 AYDA 900 YTL PARA TÜRKİYEDE
KALIYOR ,TEK AİLE İÇİN BU ; EĞER BÜTÜN ÜLKEYE YAYILIRSA DÜŞÜNÜN.....
tüketiciye '869' çağrısı ithal ürünler yerine Barkodu '869' ile başlayan yerli malı
ürünleri satın alma çağrısı . Tüketim malı ithalatına giden her 6 bin 500 doların Türkiye'de bir kişiyi işsiz bıraktığını belirterek, '869'u al, çocuğumuz İşsiz kalmasın'. yabancı markalı Ürünlerin market raflarını istila ettiğini ve ithal ürün tüketimi Nedeniyle Türkiye ekonomisinin çıkmaza giriyor.. bir ürünün Barkoduna bakarak hangi ülkeye ait olduğunun anlaşılabilinir, Türkiye ekonomisinin
kurtuluşunun 869 rakamında gizli.. Türkiye ekonomisi bugün güçlü ekonomiler karşısında bağımsızlık savaşı veriyor. Bu savaşta parolamız 869'dur. Yani Türk'ün şifresi 869'dur. ülkemizin ürünlerine sahip çıkalım. İthal ürünlere verdiğimiz her kuruş, ekonomimizi çıkmaz sokağa götürüyor, yerli sanayinin bacası tütmez oluyor. Gençlerimize istihdam yaratılamıyor. Yerlisi varken ( hem de aynı kalitede belki daha da iyi) yabancı mal almak, kıt kaynaklarımızın dışarıya gitmesi ve yatırımların azalmasıdır. Azalan yatırım, çoğalan işsizliktir.'

12 Ekim 2006

400 koyun

Zamanın birinde Erzurum'dan bir grup insan hacca gitmek için yola çıkmışlar. Van'a" gelmişler.
Van'ın bir köyünde konaklamaya karar vermişler. O köyün de imamı yokmuş. Köylüler aralarında konuşmuşlar ve Erzurum'dan çıkıp hacca giden bu topluluktan birini imam yapmaya karar vermişler. Bu insanlar hacca gidiyorlarsa boş insan değillerdir diye düşünmüşler. Nitekim tekliflerini içlerinden birisi kabul etmiş. Her yıl 400 koyun
verilecekmiş imama. Adam hacca gidip masraf yapacağıma burada kalıp yalandan İmamlık yapar ve her yıl 400 koyun sahibi olurum diyerek işe başlamış.Köylü camide toplanmış namaz kılınacak. Sayın imam aşlamış namazı kıldırmaya :
-Erzurum'dan çıktım yola Van'da verdim mola 400 koyun verdiler bana, Allahuekber...
Bu günlerce aynı biçimde devam etmiş. Köylü bu işe biraz şaşırmış ve konuşmuşlar aralarında
- Daha önceki imam mı yanlış kıldırıyordu, yeni imam mi yanlış kıldırıyor? Bunu gidip Müftüye soralım.
Sayın müftü meşhur Of'lu... Müftüye gelen halk her şeyi anlatmış. Müftü köylüye dönerek:
- Siz şimdi hiç imama çaktırmadan köyünüze dönün ve namaz vakti camide toplanın ben de namaza geleceğim,diye emir verir.
Herkes köyüne döner ve namaz vakti cemaat camide toplanır. Tabi ki Sayın müftüde camidedir. İmam namazı kıldırmaya başlar.
Birinci rekat :
- Erzurum'dan çıktım yola, Van'da verdim mola, 400 koyun verdiler bana, hoca.
Arkadan "öhö.. öhö!.." şeklinde bir ses duyulur. İmam yakalandım herhalde diye korkmaya başlar.
İkinci rekatta sözlerinde biraz değişiklik yapar:
- Erzurum'dan çıktım yola, Van'da verdim mola, 400 Koyun verdiler bana, yarısı sana yarısı bana... Allahuekber...
Namaz bitince köylü Müftüye dönerek "İmam efendi namazı doğru mu kıldırıyor? diye sorar. Müftünün cevabı :
- Haçen birinci rekatta biraz şaşirdi ama ikinci rekatta işi düzeltti...
Andy Rooney der ki..." Yasim ilerledikce, en cok otuz yasini asmis bayanlara deger vermeye basladim." Iste bunun sebeplerinden birkaci:
- Otuz yasini gecmis bir kadin "ne dusunuyorsun?" diye sormaz.Umurunda degildir cunku ne dusundugunuz
- Eger otuzunu asmis bir kadin TV deki maci seyretmek istemiyorsa, soylene soylene TV 'nin karsisinda yaninizda oturmaz. Yapmak istedigi bir seyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan birseydir.
- Otuz yasini asmis bir kadin kendini yeterince iyi tanir ve kendinden emindir...Kim oldugunu, ne oldugunu, ne istedigini, ve kimden istedigini bilir.
- Otuzunu asmis cok az kadin onun hakkinda ya da yaptiklari hakkinda ne dusundugunuzu onemser.
- Otuz yas ustu kadin cogunlukla buyuk asklara, omur boyu surecek bagliliklara doymustur. Hayatinda en son ihtiyaci oldugu sey bir baska miz miz, devamli soylenen,
ne yapacagina karisan, yapiskan bir asiktir.
- Otuzunu asmis kadin, agirbaslidir. Bir operanin ortasinda ya da Pahali bir restoranda sizinle ciglik cigliga kavga etmesi cok nadirdir. Ha tabi hakettiyseniz,
sizi vururken de hic tereddut etmez, sonuclarina katlanmayi da planlayarak...
- Otuzunu asmis kadin ovguler yagdirmakta cok bonkordur, cogu hak edilmemis bile olsa... cunku takdir edilmemenin ne oldugunu iyi bilir.
- Otuz yasin ustundeki kadin sizin onun arkadasina ilgi duymanizi hic sallamaz, arkadasinin onun aldatmayacagini bilir.
- Kadinlar yaslari ilerledikce medyumlasirlar. Ona gunah cikarmaniza Hic gerek yoktur, Onlar her bir haltinizi bilirler.
- Otuz yasini asmis bir kadin Kipkirmizi bir ruj surdugunde bu ona cok yakisir. Ama daha genc kadinlarda boyle degildir.
- Otuz ustu kadinlar aciksozlu, dogrucu ve durustturler. Ne kadar geri zekali oldugunuzu bir cirpida acik acik soyleyiverir, eger bir geri zekali gibi davrandiysaniz. Onun icin ne anlam tasidiginizi merak etmenize gerek yoktur.
Evet, bircok sebepten Otuz yasini asmis kadinlari begeniyor ve takdir ediyoruz.
"bilir misiniz, bu zamanda namus, kılıfını kemirir bir cevherden başka bir şey değil.Size koşuyorum; elbette siz beni anlar, benimle ağlarsınız; bayramın ilk günlerinden beri damarlarımın içinde bir kızgınlık zehiri dolaşıyor, kanımı kemiriyor. burada artık herkesin benden ürktüğünü, kaçmak istediğini görüyorum.Herkes edepsizliğe hak veriyor; bana diyorlar ki:"zaman haklıdır, akıllıdır; sen budalasın!" Allah aşkına siz öyle yapmayın, siz bari deyiniz ki:"sen budalasın,; fakat zaman haklı, akıllı değildir!"
TEVFİK FİKRET
Yukarıdaki satırlar Tevfik Fikret tarafından Süleyman Nazif'e yazılmış bir mektubun içinden alınmıştır.

Doğan Cüceloğlu'ndan

Doğan Cüceloğlu' nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:
Ben: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.
B: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanında başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar:
K: Ölüm.
B: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi? Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde devam ederim: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
K:Hayır
B:Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?
K:Var.
B:Yarın?
K:Evet.
B: 30 yıl sonra?
K: Olabilir.
B: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç bakmamışlardır. Sözümü sürdürürüm:
B: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
K: Yoktur hocam.
B: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini? Katılımcılar
burada rahatsız olmaya başlarlar.
K: Hocam konuyu değiştirsek?
B: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
B: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
B: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?