14 Aralık 2006

Dünyanın En Gizemli ilk 10'u

Geleceği Gören Harita
Coğrafya ve harita uzmanı ünlü Türk denizci Piri Reis'in 1513'te çizdiği
Afrika, Amerika ve Güney Kutbu'nu gösteren harita, ortaya çıkarıldığı 1929
yılında ortalığı karıştırdı. Çünkü Güney Kutbu'nun keşfi, haritanın
çizilmesinden çok sonra, yani 1818'de gerçekleşmişti. Dahası, Piri Reis'in
haritası, kıtanın buz altında kalmış sahil kesimlerini de gösteriyordu.
Ancak kıta üzerindeki buzlar, haritanın çizilmesinden tam 6 bin yıl önce
erimişti.

2 Bin Yıllık Pil
Alman arkeolog Wilhelm König tarafından 1938'de Irak'ın başkenti Bağdat'ın
yakınlarında bulunan 2 bin yıllık pil, bilim adamlarını şaşkına düşürdü.
Konig, 13 santimetre boyundaki toprak bir kabin içine Monte edilmiş bir
Bakir silindir, onun etrafındaki demir çubuk ve testinin ağzını kapatan
Asfalttan oluşan bu nesneyi "dünyanın en eski pili" olarak tanımladı. Pilin
2 volt enerji ürettiği saptanırken, 1800'lü yularda modern pili icat Eden
Alessandro Volta adli İtalyan kontunun DA şöhretine gölge düştü.

Bir Nevi Bilgisayar
1900 yılında Girit açıklarındaki bir batıkta araştırma yapan bilim adamları
ilginç bir cisme rastladı. Tahta bir muhafazanın içine yerleştirilmiş bir
Dizi bronz dişliden oluşan bu garip nesnenin kasası, yüzeye çıkarıldığı anda
dağıldı ve cihazın içindeki karmaşık yapı ortaya çıktı. Yapılan çalışmaların
ardından, bu aygıtın Ay, Güneş ve diğer gezegenlerin konumlarını hesaplamak
Ve istendiği anda bunların pozisyonlarına yönelik tahminlerde bulunmak için
geliştirildiği anlaşıldı.

Gizemli Kuru Kafa
Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal
üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru
kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu
Teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı söyleniyor.

Alüminyumdan Kemer Tokası
M.S. 300'lü yıllarda ölen Çinli general Çou Çou'nun mezarında 1956 yılında
Bulunan kemerin tokası, yüzde 85 oranında alüminyumdan yapılmış. Ama doğada
Sadece bileşik olarak bulunan alüminyumun diğer maddelerden ayrıştırılarak
Tek bir madde olarak kullanılabilmesi ilk kez 19. yüzyılda mümkün olmuştu.

1000 Yılda Yapılan Kent
Pasifik Okyanusu'ndaki Mikronezya adası yakınlarına kurulu antik Nan Madol
Kentinin inşası, M.Ö 200'de başladı ve 1000 yıl sürdü. 250 milyon tonluk dev
Bazalt bloklar kullanılarak yapılan bu Kent, 100 yapay adayı kanallarla
Birbirine bağlıyor. Bu kadar bazaltın bölgeye nasıl getirildiği ise hâlâ
sır.

Uzaylılara İniş Pisti
Peru'nun Pampa sahilindeki 450 kilometrekarelik Alan üzerine çizili
Motifler, M.O. 300 üe M.S. 600 arasındaki dönemi kapsayan hayvan ve bitki
şekillerini resmediyor. Nazca medeniyeti tarafından yapıldığı düşünülen bu
Garip motiflerin, uzaylılar için bir iniş pisti vazifesi gördüğü öne
sürülüyor.

Concorde'un Atası
M.Ö 200'de yapıldığı sanılan bu nesne, 1898 yılında Mısır'da bir lahitte
Bulundu. Ancak gerçek uçaklar icat edilene kadar NE olduğu konusunda kimse
Bir fikir beyan edememişti. 1972'de arkeolog Halil Mesiha bunun bir model
uçak olduğunu, mükemmel bir aerodinamiğinin bulunduğunu ve kanatlarının
Concorde'u andırdığını iddia etti.

Çekicin Sırrı
Tahta sap ve demir tokmaktan oluşan bu çekiç, 1936'da Teksas'ta 400-500
Milyon yıllık bir kayanın içine gömülü olarak bulundu. Modern bir aletin
Tarih öncesi bir kaya kütlesinin içine nasıl girdiği bir yana, çekiçte
kullanılan demirin günümüz demirlerinden bile saf olması bilim adamlarını
Hayrete düşürdü.

Harçsız Taş Set
Peru'nun Cusco bölgesindeki bir Inka kalesinin etrafını 360 metre boyunca
Zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapımında, tanesi 300 tona varan
kireçtaşı blokları kullanılmış. Ancak hiç harç kullanılmamasına rağmen bu
Kayalar, arasına bıçak bile sokulamayacak kadar mükemmel yerleştirilmiş

[Kaynak Focus Dergisi]

7 Yasindaki bir kiz çocugu için acil Kan.

VERILEN BILGILERE INANMAYANLAR 0212 414 30 00 TELEFON NUMARASINI ARAYARAK GERÇEK OLDUGUNU ÖGRENEBILIRLER.
LÜTFEN VATANDASLIK GÖREVINIZI YERINE GETIRMEK IÇIN BILGIYI ULASABILDIGINIZ HERKESE ILETINIZ Bir cümle çok kötü hissettirdi:"Eger bir gün siz de böyle bir mesaj göndermek zorunda kalirsaniz. Okumadan silen ve iletmeyenler hakkinda ne düsünürsünüz" Lütfen tüm tanidiklariniza iletin...
7 Yasindaki bir kiz çocugu için acil Kan.
Sevgili Arkadaslar, Cerrahpasa Tip Fakültesi Onkoloji Çocuk Bölümünde yatan 7 yasinda Lösemi hastasi Damla Ashan için (AB-Negatif) taze kana ihtiyaç duyulmaktaymis. DOKTORLARA GÖRE EN AZ 6 AY DEVAMLI KANA ihtiyaçlari Var.. Yardim etmek isteyenler olursa asagida yazilan cep telefonlarindan annesine ulasabilirler. Sizde bu e-postayi lütfen tanidiginiz herkese gönderin. Zor durumda olan bu çocuga yardim edelim.Herkese Saglikli Günler...
Damla'nin Annesinin tel.no :0532 411 32 53

İşte Hizmet

Üniversiteye hazırlananlar, tercih sıkıntısı yaşayanlar, orta yaşa gelip de yaptığı işin kendine uygun olmadığını düşünenler... İşte size bulunmaz bir fırsat. Sadece adınız ve soyadınızla, size en uygun işi bulabiliyorsunuz. Vatandaşa verdiğimiz hizmetin sınırı yok. Buyrun tıklayın ve sorunlarınıza son verin.

ÖNEMLİİİİİİİ

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi K.B.B Anabilim Dalı olarak 12 yaş altı işitme problemi olan maddi durumu kötü hiç bir sağlık güvencesi olmayan fakir çocukların tüm tedavisini ve kullandıkları işitme cihazını ücretsiz karşılayacağız. Çevrenizde bu tür çocuklar varsa lütfen benim telefonumu verin.

SEMA ONAY
İ.Ü. Rektör asist.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yurtiçi yayın koordinatörü
Cep Tel: 0543 2916565-

HARRY HOUDINI

Herkes ünlü sihirbaz Harry Houdini'nin adını duymuştur. Yanına hiçbir gereç almadan, yalnızca giysileriyle girdiği herhangi bir hapishaneden bir saatten önce kurtulacağını iddia eder ve bununla övünürdü.İngiliz Adalar'ındaki küçük bir kasaba Houdini'yi davet etti.Houdini kasabanın yeni hapishanesine geldiğinde, hapishanedeki bir hücreye yerleştirildi. Heyecan doruktaydı. Kapılar kapandığında hiç kimse onun o hücreden çıkabileceğine inanmıyordu. Houdini'nin kemerinde yirmibeş santimlik bir çelik parçası vardı ve bütün kilitleri onunla açardı. Otuzuncu dakikanın sonunda, yüzündeki kendine güven ifadesi yok olmuştu. Bir saat dolduğunda artık ter dökmeye başlamıştı. İkinci saatin sonunda kapının üzerine yığıldı ve kapı o anda kendiliğinden açıldı. Kapıyı kilitlememişlerdi. Kapı yalnızca Houdini'nin kafasında kilitliydi. Biraz itse açılacaktı kapı, ama kapının kilitli olduğunu düşündüğü için bunu denemedi bile.
Şans kapıları da aynen böyledir. Kilitli olduklarını düşünüp,açmayı denemeyiz bile. Fakat bazen yapmanız gereken tek şey, şöyle hafifçe dokunuvermektir kapıya.Karşımıza öyle kapılar çıkıyorki bazen dünyanın koşuşturmacasından bu kapıların kilitli mi yoksa açık mı olduğuna bakmak aklımızdan bile geçmiyor... Bence biraz daha dikkat biraz daha kendimize vakit ayırabilsek ... Tüm kapalı kapıları açabiliriz.

Türkler Uzaya Gidince (II)

-houston, ahmet kalemimi aldı vermiyor.

2. -houston, abi uykum kaçtı ordaysanız muhabbet edelim.

3. -houston..
-evet?
-deniyorum abi orda mısınız diye. yok bi şey.

4. - hüsto abi ruslarla kenetlenme olayı vardı ya.
- evet canım vardı, burda yazıyo raporda.
- hah işte mehmet ruslara nah yaptı camdan, herifler kenetlenmeyiz diyo.
- aferin canım.. ben arıyorum konsolosu.

5. -houston, amirim diyo ki bi kişi daha yollıcakmışsınız. böyle okey oynayamıyomusuz.
-tamam raporunuzda belirtin siz.

6. -deneme 1..2.. deneme.. puff pufffff
- yuzbaşı volkan napıyorsunuz?
- bi karışma be güzelim. benim dayıoğlu tesisatcıda çalışıyo.biliyoruz da yapıyoruz.

7. -hüstiiiinn, lan biz hakkaten uzayda mıyız şimdi?
- apollo 31, onaylandı.
- ba mına koyim teknolojiye bak bee.

8. -houston we have a problem
- nası guzelim? neyini kurcaladınız yine aletin? ellemeyinarkadaşım her yerine. bana zimmetli alet ben ugraşıcam sonra.

9. -houston gemi kontolden çıktı. ne yapmam gerekiyor şimdi.
-orda ana panelde kırmızı bir düğme var görüyor musun?
-evet gorüyorum.
-o düğme sana girsin. ahahah

10. -houston, fener maçı kaç kaç?

11. - hauston
- yine ne var
- ne gçzel ismin varmış senin be. hey allahım be..

12. - hauston, kına gecesi ne zamandı

13. -apollo 31 napıyosunuz orda bu duman da ne?
-mangal yakıyoruz güzel kardeşim. hapla olmaz ki bu beslenmeişı bilememişsiniz siz.
-karbonmonoksitten zehirlenme ihtimaliniz var, derhal söndürün.
-$$. delikanli adama bi şey olmaz

14. - hauston, çekirdekleri nereye atayım
- sağda bi boşluk var
- oeaehae yok oldu bu hauston. david copperfield gibi it oğlu it.

15. - huston..abi oyun yok bu alette ?!?
- anlaşılmadı paşif 12..
- yok abi haşim diil.. şevki ben.. hani tanışmiıştık kokteylde..
- ne diyosun kardeşim ?
- oyun diyorum abi.. af buyur kıçıkırık telefonlarda bile snake var, raket var.. ayıp valla.
- çıkıp istop oynayın siz, anca keser.. hadi bakim..

16. -houston, sanırım koaksiyel ateşleme sisteminin duplikasyon bölümünde yakıt sıkışmasından kaynaklanan bir hata var.
-gemi gidiyor mu genç?
-onaylandı houston.
-devam et o zaman devaaam.

17. -houston, üşüdüm olm ben güneşe yaklaşıcam biraz.
-apollo bu cok tehlikeli yapma. gemiye zarar verebilirsin.
-hey mına koyum ne değerli geminiz varmış mkicem yaa.

18. -yuzbaşı volkan geminin yuzeyinde napıyorsun durumunu bildir hemen?
-hoca daraldım gezinmeye çıktım biraz.
-dikkatli ol en ufak hatada gemi yüzeyinden kopabilirsin.
-ooo iyice cocuk yaptınız hoca siz de bizi. olmuyo böyle.

19. -houston, usta telefon çekmiyo mu burda? hatuna msgatıcaktım söz vermiştim.
-olumsuz apollo.
-ya arkadaşım çekmiyo de, telefonun bozuktur de. olumsuz ne oluyo öyle. ben seni biliyorum sen beni biliyosun. ayıp yani.

20. -alo hüston. kible ne tarafta kalıyo şimdi ?21.
-yüzbaşı volkan ne yapıyorsunuz!!??
-cam açıyorum abi sıcak oldu çok burası
-cam açtığınızda basınçtan oluşan girdap moleküllerinizeayrılmanıza neden olabilir.
-haaa doğru.

22. -hüztin, şimdi bu alet ışık hızına çıkabiliyo mu. zaman makinası tadı yasayabiliyoz mu bununla? hani diyorum 2-3 atyarışı falan yapsak
-hayır zaten öyle bir şey mümkün olsaydı bile buna izin vermezdik, zaman kırılması olurdu.
-baba neyi kırdıysak öderdik parasını. şimdi kesin olmuyor mu oolay?
-olumsuz.

23. -houston su jupiter warya
-heeeeeee
-sana girsin ohaohahah , kızdın mı
-yooooo
-o zaman satrün de girsin uhe uhe uheheheh

24. -houston?
-söle güzelim?
-güzelim diyen dillerini yirim ben senin!
-demiyim şu halde..

25. -höstun..
-arkadaşım uzaya gittin hala oğrenemedin ama olmuyo bak.hüstın diceksin, hüstın.
-hüston.
-hay mkiyim senin dilini yaa. ne var söyle ?

26. - huztin..ehhesiz varya keksiniz
- dikkatli konuş
- milyonlarca dolar harcayıp uzayda yazı yazabilmek içintükenmez kalem icat ettiniz ya
- evet.. çok gururluyuz
- ehehe mehmet kurşun kalem getirmi$, onla yazıyo ehehhhehehe

27. -huso. kopyalıyormusunuz?
-ne var be ne var ?
-abi biz sirius beşteyiz
-bizde caddebostandayız nevar?
-abi bişey diycem ama kızmayın.
-naaptınız lan yine
-abi eşli king oynadık alien'larla. bizim gemiyi kaybettik
-lan hasta mısınız taş toplayın diye yolluyoruz bi deütülüyorsunuz.
-abi bi de yedekte bi gemi daha getirin beraberinizde
-o niye o ?!?
-ya kingde kaybedince borcu kapatalım diye kalkış yarışı yaptık yörüngede, onu da şeettik
-dıt dıt dıt dıııııııt dıt dıt dıt dııııııttttt
-alo hüso?

28. -turkship 1a22bc23 motorları kapattınız, bi sorun mu var ?
-yok be hostoncığım jupiter çekiyo zaten bosa aldım fazlayakmasın alet

29. -la huson
-söle kardeşim
-ulan inanmazsın bundan 5 sene önce bi manita yapmışım kemancıda sabaha kadar tepişmiştik yengenle
-kayıtlara geçsin tamam
-geçsin tabi kafayı yedirttiniz bana. 2 muhabbet edecek adam yok. zaten bu i.nelere gıcığım atacam musili sularına eşşeksıpalarnın
-aman mahmut abi yapma gözünü sevem projeyi yakma

30. - alo houston..
- ye what?
- hastir bunlar ingilizce konuşuyo oolum...

31. - alo houston lan, imambayıldı lekesini çıkarmak içinnaapmak lazım?

32. - alo hustoon
- sööleee
- baba benim bi cep telefonu vardı
- eee
- bi arayıp bizbizecelle geçirtsenize onu buradayız konuşamıyoz bari sabit ücretten girmesin
- lannn senin bizini.....cellini..
- hadi be abi bee kapının arkasında pantolonun arka cebindekafa kaadı onunla bi arayip ben haydar diyin geçirtin bee
- peki anam beki canım geçirecem ben sen devam et

33. -brek brek houston, şampuana ayrı sac kremine ayrı zamanmı?
-anlaşılmadı apollo, tekrar edin lütfen.
-ehiehi yok hoca bi şey takılın siz.

Türkler Uzaya Gidince ( I )

Houston..
- Efendim abi...
- Aya inmek üzereyiz...
- Hadi hayırlısı...
- Kraterli olandı di mi ay?

****
- Houston...
- Evet Apollo, ay yürüyüşünüz bitti mi?
- Bitti bitmesine de bu Ayı Cemal tutturdugelmişken Amerikan bayrağını sökelim, bizimkini koyalım diye, onu ararken kaybolduk,az daha oksijenimiz bitiyordu.
- Buldunuz mu bari?
- Bulduk ama sökemedik, nasıl dikmişlerse gavurlar...Cemal yarın ay aracıyla üzerinden geçmeyi deneyecek...
- Helal olsun aslanlar... Size güveniyoruz...

****
- Houston...
- Apollo?
- Ya bu Cemal Fener bayrağı getirmiş yanında,aya onu da dikmek istiyor, yere de topladığımıztaşlardan "Efsane geri döndü" yazdı...Ben hayatta terk etmem burayı o bayrak buradayken...Bir cim bom bayrağı yollayın hemen...
- Merak etme Apollo, biliyordum ben o hoşafınböyle bişiy yapacağını... Acil oksijen depolarınınolduğu yere bakarsan göreceksin ki oksijen tüpleriorada yok... niye? Çünkü kardeşin oraya anlı şanlıdev bir GS bayrağı koydu..
- Hehe.. büyüksün Houston... seni seviyorum...Yenilse de yense de...

****
- Houston
- Nedir?
- Abi ben çok sıkıldım burada, şu dönüş tarihini önealalım diyecektim...
- Olur mu, daha Satürn'e gidip örnek alacaksınız!
- Abi ben hep örnek almışımdır Satürn'ü zaten,bi an önce dönelim... diyorum
- Ya Apollo, bak sinirimi bozma, kitlerim kumandaaletlerinizi buradan, bi daha dönmek nasip olmaz!!!
- Ama abi ya...
- Sus sus !

****
- Apollo!
- Buyur Houstoncuğum
- Venüs'ten taş örneklerini aldınız mı?
- Aldık aldık, bi sürü taşımız oldu, şimdi dönmeküzere yola çıktık, 24 saatte yörüngeye gireriz..
- Çok iyi. Bilim adına önemli şeyler yaptınız..
- Ya bişey sorcam Houston...
- Sor..
- Neden sadece taş toplattınız bize, o kadar böcek,çiçek vardı, bi de o tek gözlü yaratıklardan da getirseydik?
- Hastir, neden söylemediniz?
- Neyi abi?

****
- Houston bişey sorcam, biz niye topladık bu taşdı kumdu falan, ne yapcaz ki bunları?
- Bilimsel araştırmalar için, evrenin sırlarınıgizlerini öğrenmek için falan, biliyorsun bunlar bi çok konuda bizleri aydınlatabilir..
- Yani çok önemli şeyler bunlar yani?
- Evet Apollo, hadi yörüngeye girmek üzeresiniz,hazırlanın artık bu arada sen niye soruyon bunları???
- Valla Houston, ben bu örnekleri topladıktan sonra Semih Abi'ye vermiştim, gemiye koy diye,o da zannetmişki kapıya kadar götürecek,ben oradan alıp bagaja koycam, yani senin anlayacağın biz onları ayda unuttuk galiba...
- Neeee?
- Abi yörüngeye giriyoz, sonra konuşalım..

****
- Houston?
- Apollo..
- Houston bişiy diycem ama kapatmak yok..
- Go ahead Apollo..
- Houston 10 aydır uzaydayım, burada bu kadarastronot, kozmonot arkadaşla irtibatım oldu,yeminle söylüyorum, sen hepsine beş basarsın.Seni neden yer ekibine vermişler anlamış değilim.
- Sorma hocam, bir takım politik olaylara kurbangittik, çok büyük yanlışlar yapıldı bize...
- Sen diğerlerinden farklısın, halk adamısın sen.Seni seviyorum Houston...
- Ben de seni Apollo...

13 Aralık 2006

Otobüs Şöförü Hidayet

Hidayet ölünce cennetin kapisinda kuyruga girer. Hemen önünde bekleyen adam pederdir. Kapida bir melek beklemektedir.
Melek pedere sorar: Hiç günahın var mı peder ?
Aziz melek ben rahiptim. Tüm hayatım boyunca hep tanrıma dua ettim. Karıma ve çocuklarima sadik kaldim.Insanlara ve hayvanlara hep yardim ettim..
Melek :Çok iyi, bunları biliyorduk zaten. Al sana cennetin gümüş anahtarı der.
Ve sonra Hidayet'e döner. Senin hiç günahın var mı?
Hidayet:Ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım. Tanrıya dua etmedim etmedim açikçasi, inancim da zayifti ve bir günahim vardi.. Çok sert ve hizli otobüs kullanirdim..
Melek Hidayet'e döner ve bunu da biliyoruz..Çok iyi al sana cennetin altın anahtarı..
Peder bu olaya çok sinirlenir:Ben hayatımı tanrıya adadım, siz de gidip bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz, haksızlık değil mi ?!!
Melek gülerek:Oglum sen vaaz verirken herkes uyuyordu ama Hidayet otobüs kullanirken herkes dua ediyordu. Skor farkli yani!

Muhendis fikralari

Bir rahip,bir doktor ve bir muhendis golf sahasinin bosalmasini beklemektedirler.
Muhendis:"Bu adamlar ne yapiyor boyle,15dakikadir bitirmelerini bekliyoruz."
Doktor: "Bilmiyorum ama hic boyle bir sacmalik gormedim."
Rahip: "Iste gorevli geliyor, onunla konusalim."
Rahip: " Merhaba, Su anda sahada olan grup ne zaman cikacak, neden bu kadar yavaslar?"
Gorevli: "Evet onlar kor itfaiyeciler. Kulubumuzde gecen sene cikan yanginda gozlerini kaybettiler. Bu yuzden istedikleri zaman burada ucretsiz oynamalarina izin verildi.
Rahip:"ne kadar uzucu, bu aksam onlar icin dua edecegim."
Doktor: "Cok guzel bir fikir, ben de hastanedeki doktor arkadaslarla konusup onlar icin bir seyler yapabilir miyiz diye bakacagim."
Muhendis:"Bu adamlar neden geceleri oynamiyorlar?"


Uc isletmeci ve uc muhendis is icabi trenle bir seyahate cikacaklardir. Tren garinda uc isletmeci uc bilet aldigi halde, muhendisler yalnizca bir tane alirlar. İsletmeciler bunun sebebini sorduklarindaysa, "bekleyin ve gorun" derler. Trene binerler, bir sure sonra uc muhendis kalkip beraberce tuvalete gider.Konduktor gelir, uc isletmeciden uc bileti aldiktan sonra tuvaletin kapisini calar,"biletiniz lutfen" der. Muhendislerden biri eliyle bileti disari uzatir.Isletmeciler de bunu gorurler. Artik taktigi kapmislardir. Donus zamani gelmistir, yine gar dalardir. Isletmeciler gidip bir bilet alirlar. Bakarlar muhendisler bu sefer hic bilet almiyor, saskinlikla yine sebebini sorarlar, "bekleyin ve gorun" der yine muhendisler. Yolculuk baslar. Isletmeciler beraberce kalkip tuvalete giderler, ardindan da muhendisler de karsisindaki tuvalete. Konduktorun gelmesine yakin, muhendislerden biri disari cikar, karsidaki tuvaletin kapisini tiklatip "biletiniz lutfen" der. Acilan kapidan bir el bileti uzatir.Bileti alan muhendis diger tuvalete geri girer.

Yonetici ve Muhendis
Buyuk bir sirketin ust duzey yoneticilerinden biri bir gun New York uzerinde balonla dolasmaya cikar. Aksilik bu ya, pusulasini asagiya dusurur ve kaybolur. Inmek icin uygun bir yer ararken bir gokdelenin tepesinde sigara icen bir adam gorur ve alcalir. "Pardon. Ben neredeyim acaba?" diye sorar.
"Yerden 500 feet yukseklikte bir balonun icindesin" der adam.
Yonetici sinirlenir:
"Sen muhendissin degil mi?" diye sorar.
"Evet." der adam. "Nereden bildin?"
"Cunku basim belada ve sana bir soru soruyorum. Verdigin cevap 100% dogru fakat hic bir isime yaramiyor."
"Sen de yoneticisin degil mi?"
"Evet sen nereden bildin?"
"Cunku yerden 500 feet yukseklikte bir balonun icinde kaybolmussun. Pusulan yok,berbat durumdasin. Fakat bu simdi benim sucum oldu."


Nasa Mars'a adam gonderecekmis. Sadece bir kisi gidebilecek, giden de geri donemeyecekmis. Ilk aday olan muhendise bu is icin ne kadar isteyecegini sormuslar:
- 1 Milyon Dolar demis ve eklemis - kizilhaca bagislayacagim.
Ikinci aday olan doktora da ayni soruyu sormuslar. Doktor:
- 2 Milyon Dolar demis. - Bir milyonunu aileme bir milyonunu da tibbi arastirmalara bagislayacagim.
Ucuncu aday olan Temel ayni soruya
- 3 Milyon Dolar diye cevap verince yetkililer digerleri bu kadar az isterken kendisinin neden 3 milyon dolar istedigini sormuslar. Temel yetkililere dogru egilmis, kisIk bir sesle:
- 1 milyonunu ben alirim, 1 milyonunu size veririm, muhendise de 1milyon verip Mars'a gondeririz.

12 Aralık 2006

sunay akin' dan

yil 1910..
fransizlar yeni buluslari olan ucagi tanitmak icin tum uluslardan katilimcilari davet ederler... herkes boyle bir icatin gerceklesmis olmasi nedeniyle saskin ve meraklidir... donemin osmanli hukumetine de katilimci icin haber gonderilmis... hukumet icatlara oldukca merakli olan ali riza pasa yi gonderelim o meraklidir demisler...ve derhal saraya cagirmislar...kendisine fransizlarin bulusundan bahsetmisler ve osmanli yi temsilen gitmesini istemisler...ali riza pasa bunu biz yapmaliydik demis icinden hayiflanarak...yalniz demisler pasa ya davet 2 kisilik yanina 1 kisi daha al onu da sen belirle demisler... ali riza pasa biraz dusunmus ve bir delikanli var onu gotureyim demis... neyse ali riza pasa ve delikanli paris'in yolunu tutmuslar... paris'te otel e yerlesmisler...ve bulusun gosterilecegi gun kalabalik meydan ve pist herkes merakla bekliyor..derken pilot hazirliklarini yapiyor...ustune mont giyiyor birde gozluk takiyor...ucak havalaniyor... parendeler taklalar manevralar muthis bir gosteri... piste iniyor... alkislar arasinda iniyor ucaktan... herkes kiskanc ama saskin .... bir yetkili bir gonullu istiyor..pilotun arkasinda ona eslik edebilecek cesareti olan... bizim delikanli atiliyor.. ben ben... tamam, deniyor ve delikanliya gozluk ve mont veriliyor... delikanli montu giyiyor gozlugu takiyor.. kalabaliktan siyrilmak uzere iken ali riza pasa kolundan tutuyor... bosver sen binme birak baskasi binsin diyor...neden diye soruyor delikanli birsey mi hissettiniz.. yok, sen yine de binme evlat diyor... derken baskasi biniyor ucaga..ucak havalaniyor delikanli ofkeli pasa ya ... parandeler... manevralar... derken ucak alev topuna donuyor ve piste cakiliyor..2 olu... delikanli pasaya bakiyor hayretler icinde... pasa magrur ve mutlu bir insani kurtardigi icin...ama bir baskasi ölmüş...

Paşanın o gün kurtardığı bir insan değildi, bir ulustu...cunku delikanli mustafa kemal atatürk'tü.

* * * AVRUPA BIRLIGI * * * ve BİZ

Yil 2050!
AB Komisyonu Baskani odasinda otururken, yardimcisi iceriye heyecanla girer:
-Efendim, Turkiye tum isteklerimizi yerine getirdi. Onlari AB'ye alacak miyiz?
AB Baskani:
-Yok canim, henuz olmaz. Git, duyur, Tum Turkiye Ingilizce konusacak, Turkce'yi yasakliyorum.
-Efendim onu 5 sene once yaptilar. Hatirlamiyor musunuz?
-O zaman soyle Kibrisi versinler...
-Efendim onu da 40 sene once verdiler zaten...
-O zaman soyle guneydoguya ozerklik versinler.
-Aman efendim, Turkiyede guneydogu mu kaldi, 2020'de bagimsiz devlet oldu ya orasi zaten.
-O zaman soyle (sozde)ermeni soykirimini tanisinlar.
-Efendim, sadece ermeni degil, Pontus, Yunan, Bulgar, Rus, Ukrayna, Moldova soykirimini bile tanidilar, hatta Canakkale savasindan dolayi Ingiliz, Avustralya, Yeni Zelanda soykirimini bile tanidilar ya.. nasil unuttunuz.
-Hmm. O zaman soyle, kokorec yasaklansin.
-Aman efendim, onu yemeyi 2007'te biraktilar.
-Isa askina, ya ne bileyim? Kinayi yasaklayin, yakamasinlar.
-Ooooo. Beyefendi.Onu da coktan biraktilar. AB Baskani dusunup tasinir ve;
-EEEE...DAGITIN O ZAMAN AVRUPA BIRLIGI'NI

ÖKSÜRÜKTEN KURTULMAK İÇİN İKİ İKSİR

1 diş sarımsak,1 tatlı kaşığı naneyi kaynatın ılıdıktan sonra içine limon sıkın sarımsak tadı gidinceye kadar ve sonra şeker koyup içirin gerçekten iyi geliyor sabah akşam (ben şeker yerine 1 çay kaşğı bal koydum. kaynatacağınız su 200 ml. civarında

BİRDE ŞEFİMDEN ALDIĞIM ŞU TARİF VAR
BİR TANE KARA TURP ALIYORSUNUZ. VE SOYUYORSUNUZ İÇİNİ BİRAZ OYUP İÇİNE 1 ÇAY KAŞIĞI BAL KOYUYORSUNUZ.BİR GECE BEKLETİYORSUNUZ BALIN ETKİSİYLE TURP SUYUNU SALIYOR. VE O TURP SUSYUNU ŞURUP GİBİ ÇİRİYORSUNUZ.

EŞ ve ARKADAŞ ARAYAN KADIN-ERKEK İLANLARI..

Sanal ortamda, gazetelerde veya dergilerde eş ve arkadaş arayanların verdikleri ilanlarda kendilerini anlatırken ne diyorlar ve bu aslında ne anlama geliyor bir inceleyelim.

KADINLARIN VERDİĞİ İLANLAR VE GERÇEKLERİ;

40 yaşlarındayım = Aslında 48'im..

Maceraperestim = Bugüne kadar senin 5 katın kadar sayıda ilişki yaşadım..

Atletiğim = Tahta göğüslüyüm, spor yapmaktan…

Güzel sayılırım. = Çirkin olmasam bile idare ederim..

Güzelim = Patolojik yalancıyım…
İyi eğitim aldım = Üniversite 2'den terkim…

Hassas ve duyguluyum = Ruhsal tedavi gördüm..

Feministim = Şişko ve erkek kılıklıyım…

Eğlenceli olduğumu söylerler = Sıkıcıyım…
İyi bir dinleyiciyim = Otistiğim..

Şair ruhluyum = Depresif şizofreni belirtileri var…

Mantıklı ve akılcıyım = Tam bir cadıyım…

Orijinal kızılım = Saç boyamın markası Clairol…

Romantiğim = Sadece mum ışığında güzel görünürüm…

Dulum = İlk kocamı az kalsın doğrayacaktım, elimden kurtuldu.

Ruhum genç = Dişlerim dökülüyor, protez yaptıracağım..

ERKEKLERİN VERDİĞİ İLANLAR VE GERÇEKLERİ;

40 yaşlarındayım = 52 yaşındayım ve 25 yaş civarı birini arıyorum

Atletiğim = Bütün gün koltuktan kalkmadan Eurosport'u seyrederim

Görünüşüm fena değil = Kulağımda ve sırtımda kıl yoktur…

İyi eğitimliyim = Sana her an aptal muamelesi yapabilirim..

Özgür ruhluyum = Kız kardeşin bile bana çekici gelir..

Arkadaşlığa önem veririm = Yeter ki çıplak ve sevişecek bir arkadaş olsun..

Eğlenceliyim = Yanımda tv kumandası ve 6 kutu birayla keyfime değmeyin gitsin..

Yakışıklıyım = Kabayım..

Dürüstüm = Patolojik yalancıyım..

Kucaklaşmayı severim = Güvensizim, insanlara bağımlı yaşarım..

Olgunum = Tanıyana kadar..
A
çık fikirliyim = Eski kız arkadaşımın kız kardeşine sarktım ama o yüz vermedi…

Şair ruhluyum = WC duvarlarına dörtlükler yazarım…

Düşünceli ve saygılıyım = Bira getirmeni emrederken söze "lütfen" diye başlarım..

05 Aralık 2006

Bıdıklardan aşk tanımları

En büyüğü 10 yaşında olan bir grup akıllı bıdığa "Sence aşk nedir?" diye sormuşlar. Alınan cevaplar, internette hızla dolaşıyor. Cevaplara bakınca anlıyoruz ki, gerçekten çağ atlıyoruz. Çocukluğumuzda bize "Aşk nedir?" diye sorsalar ne cevap verirdik? Aramızdan cevap verebilen çıkar mıydı? Evet, belki kendi aramızda "Aşk bir sudur iç iç kudur" türünden bir tekerleme yuvarlayıp işin içinden çıkardık ama aşağıdaki türden yargılara ulaşacak verimiz olmadığı gibi, dile getirmeye de utanırdık galiba! Bu arada unutmadan cevapların yanındaki yorumlar da e-posta dünyayı dolaşırken, isimsiz kahramanlarca eklenmiş... İşte cevaplar:


- Aşk, sevgilimizle aramızda bi sürü kötü şey meydana gelmeden önce hissettiğimiz şeydir.





- Benim anneannem sırtından hasta olmuştu ve eğilemediği için ayak tırnaklarına oje süremiyordu, dedemin de parmakları hasta olmasına rağmen anneannemin ayak tırnaklarına hep oje sürüyordu. Bence aşk budur.
(Evet yaaa. evet yaaa)





- Sizin adınız size aşık olan birinin ağzından daha değişik çıkar, o size adınızı söylediği zaman "benim ne güzel adım var" diye düşünürsünüz...
(Hakikaten! Hiç böyle düşünmemiştim.)







- Aşk birlikte yemeğe gittiğimiz zaman sevgilimizin kendi kızarmış patateslerini bizim tabağımıza koyması ve bizim tabağımızdan hiçbir şey almamasıdır.
(İşte bu en güzeliydi)







- Aşk, biri sizi ne kadar kırmış olsa da sırf o üzülür diye ona kötü bişey söylememektir.
(Canımm yaa evet öööle, ama...)





- Aşk çok yorgun olduğumuzda bizi gülümseten bişeydir.
(Daha nasıl anlatılabilir ki?)





- Aşk, annemiz babamıza kahve yaptığı zaman ona götürüp vermeden önce kendisinin bir yudum içmesi ve tadının çok güzel olduğunu kontrol etmesidir.
(Bi de illa ki de paylaşmaktır)





- Aşk, sevgilimiz bişey söylüyorsa yılbaşı hediyelerini açmayı bile bırakıp onu dinlemektir.
(Şimdi ağlicam ama, bu da ikinci en güzel tarif)





- 'Senden nefret ediyorum' dediğimiz birine ilerde aşık oluruz.
(Hadiseyi çabuk kavramış :-))







- Aşk sarılmaktır... Aşk öpüşmektir... Aşk "hayır" demektir.
(Bu da çabuk çözmüş :-)))







- Aşk sevgilimizin her şeyini bildikten sonra bile onunla çok iyi arkadaş olabilmektir.
(Cidden ağlicam.)







- Aşk kocamız çok terliyken ve kötü kokuyorken bile ona "Sen Bruce Willis'ten daha yakışıklısın" demektir. (Kesinlikleeeeeee)



- Aşk, köpeğinizi bütün gün evde yalnız bıraksanız bile eve döndüğünüzde size koşup bütün suratınızı yalamasıdır.
(Yaa off hayır bu çok acımasızca ama :-)))



- Aşk, Sevgililer Günü kartlarının üzerinde yazan şeyleri sevgilimize soylemek ama başkalarına söylerken yakalanmamaktır.
(eheheheheh seni gidi seni)



- Birine aşıksanız, kirpikleriniz hareket ettikçe gözlerinizin içinden yıldızlar çıkar.
(Süper tespit)



- Eğer aşık değilseniz "seni seviyorum"demeyin, ama gerçekten aşıksanız hep "seni seviyorum"diyin, hem aşıksanız hem de "seni seviyorum" demiyorsanız çok ayıp.
(Anlayan anlamıştır bile... :-)))
Son istatistikler: Erkekler sex ten sonra ne yapar?
2% birseyler yer.
3% sigara içer.
4% dus alir.
5% uyur.
86% kalkar, giyinir ve evine karisinin yanina gider.

Kadinlarin 5 ünlü yalani;
- Bakireyim.
- Ooo, çok büyük!!
- En iyi arkadasima bunu yapamam!!
- Evlenince sismanlamiyacagim....
- Geliyorum!!! Geliyorum!!!

Barda kizin yanina yanasan adam; " Sihir yapmak istermisin?" Kiz; "Nasil bir sihir?" Adam; " Eve gidelim, seviselim ve sonra sen kaybol"

Kadinlarin "ay hali" ile benzer olan nedir? Erkeklerin maasi!!! O da ayda bir kere gelir, 4-5 günde biter, eger gelmezse, sictiniz demektir.

Tom Clancy demis ki;"Bence, para ile alinabilen sagliga yarali seylerin en dogali ve
en güzeli Sex dir."

Drew Carey demis ki; "Ask olmadan sex anlamsiz bir deneyimdir fakat, anlamsiz gibi görünen deneyimler müthis güzel olur..."

Woody Allen demis ki; "Sex yapmak Briç oynamak gibidir, eger iyi bir partnere sahip degilseniz, kuvvetli bir eliniz olmak zorunda..."

Johnnie Cochran demis ki; "Öpüsmek savasa hazirliktir. Söyleki: Öpüsmek, gelecek nesillerin tohumlarinin atilma ivmesini hizlandirma ülküsü ile altdaki savas bölgesinde daha ilerilere girebilmek amaci ile üst bölgede yapilan hazirliktir.

Bir adam 3 aglayan bebekle trende yolculuk ediyormus. Yaninda oturan bayan adama sormus; " Bebekler sizin mi?" Adam: "Hayir.... ben prezervatif! fabrikasinda çalisiyorum, onlar da müsteri sikayetleri"

siz cocuklarinizi sevmek icin ertelemeyin...

İşin Bitince Beni Severmisin;

Kapıdan içeri girer girmez neşeyle bağırdı:
"Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?"
"Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum."
Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu. Herşey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu olduğunda. Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitsindi? Annesi kapattı telefonu. Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti.
"Sana yardım edeyim mi?" dedi en sevimli halini takınarak.
Annesi manalı manalı baktı.
"Hayırdır. Bir yaramazlık filan. Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten."
Yorgunluk nasıl bir şeydi. Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır "Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni" diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, ne diye annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
"Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor."
"Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum."
Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun olduğumdan. Böyle yorgun yorgunken...
"Anneciğim sen yorulma diye..."
"Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz."
"Hani siz yoruluyorsunuz ya..."
"Eeee...."
"Ben de oynamaktan yoruluyorum."
"Ne yapayım?"
"Bilmem..."
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı. "Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamı. Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını. Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki elini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı.
"bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı. Neden sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti birden. Kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı. Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına

"Işin bitince beni sever misin anne?" dedi.

Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.

erkek milleti:)

Nezaket dersi veren öğretmen; "Çok lüks bir restoranda mükemmel bir kız arkadaşla yemekteyken, çişinizin gelmesi durumunda ne dersiniz" diye erkek öğrencilere sormaya başlar.
Erkek öğrencilerde sırayla cevap verirler. İlk öğrenci direk dürüst bir şekilde "Çişim geldi, bi tuvalete gidiyorum" der.
Ögretmen şaşırır, "Çok ayıp" der ve ikinci ögrenciye yönelir.
İkinci öğrenci bakar ne desem diye, sonra der ki; " Benim bi tuvalete gitmem lazim.".
Öğretmen daha memnun olur ama yeterli gelmemiştir. Sıra üçüncü öğrenciye geldiğinde öğrenci sırasından kalkar, gözlerini kısar, karizmatik bakışlarla
"Bebeğim, benim eski bi arkadaşımla tokalaşmam gerekiyor, hemen donerim. Hem yemekten sonra seni de tanıştıracağım."der...

02 Aralık 2006

SARISIN VE RULET

Iki gazino krupyesi canlari sıkkın, rulet masasi başında müşteri bekliyorlardi. Bu sırada cazibeli bir sarisin elinde USD 20.000 lik fisle masaya dogru yaklasti ve
- "Oynayabilir miyiz?" dedi. "Ben kendimi ciplak olursam daha sansli hissediyorum" diye ilave etti ve ustundekileri bir cirpida cikardi. Bu sirada da rulet çarkı da cevrildi.
- "Hadi bakalim, kazanacagiz, yeni elbiselere ihtiyacim var." dedi sarışın.
Kisa bir aradan sonra bir ciglik duyuldu:
- "Evet, evet kazandim, kazandim."
Elbiselerini ve paralari toplayip gozden kayboldu. Krupiyeler birbirlerine bakakaldilar. Az sonra biri digerine sordu:
- "Fislerini hangi numaraya koymustu ki?"
- "Bilmiyorum, sen bakiyorsun diye dusunmustum."

Kissadan hisse: "Butun sarisinlar aptal degildir, ama butun erkekler erkektir."

:)))))))))))

Bu Amerikalı'ların kendi eleştirilerini acımasızca yapabiliyor olmalarına hayranım...İşte bir Amerikan gazetesindeki bir köşe yazısı :

"Butun bebekler ayni sayida hucreden olusurlar. Embriyodaki hucreler 9 ay boyunca geliserek cesitli organlari olustururlar. Sorun erkek bebeklerin olusmasinda cikar.. Hucre sayisi ayni olduguna gore,erkeklik organi nasil olusacak?
ABD'de bilim adamlari bu konuda arastirma yapmislar ve erkek ureme organini olusturan hucrelerin nerden geldigini bulmuslar.. Beyinden..! Yani erkegin beyin hucrelerinden bir bolumu asagilara goc edip, erkek cinsel organini olusturuyorlar... Boylece kiz cocuklar erkek cocuklardan daha akilli uslu oluyorlar!!!!.
Cocuklar ergenlik cagina gelince sorun daha da buyuyor. Cocuk buyudukce sadece beyinleri arasindaki fark buyumuyor, dusunme merkezleri de degisiyor.Kadin basi ile dusunurken, erkek dusunceleri bir olcude,asagilara goc etmis eski beyin hucrelerinde olusuyor. Tabii sorunun buyuklugu erkekten erkege degisiyor. Bazi erkeklerde asagi goc eden beyin hucresi sayisi az. Bunlar hemen tum mental kapasiteye sahip ama,seks acisindan cok sıkıcı adamlar oluyorlar. Bunlara tip dilinde"Cumhuriyetci" deniyor..
Bazilarinda daha cok beyin hucresi asagi iniyor..Tip dilindeki isimleri, Demokratlar!.."

Cok ender olarak hemen tum beyin hucreleri asagi goc etmis olan erkekler de var. Bunlara da "Sayin Baskan" diyoruz!.."

Kadınlar ve Erkekler

Kadın: Kişiliğimiz kullandığımız arabanın beygir gücü
ile doğru orantılı olarak değişmiyor
Erkek: Sizin kişiliğiniz beraber olduğunuz erkeğin
cüzdan gücü ile değişiyor

Kadın: Kırmızı ışıkta yanımızdaki arabanın bizden önce
çıkması yada bir aracın bizi sollaması hiçbir şey
ifade etmez
Erkek: Bizim için de çevremizde diğer hemcinsimizin
sahip olduğu mücevherat veya üzerindeki pahalı giysi
hiçbirşey ifade etmez

Kadın: Kas olacak diye bir zorunluluğumuz yok
Erkek: Selülitler olmayacak gibi bir zorunluluğunuz
var ama...

Kadın: Aşık oluyoruz.... korkmadan.
Erkek: Biz de oluyoruz.... azıcık ödümüz patlıyor ama
sebep olanlar UTANSIN

Kadın: Evde, banyoda, kıl-tüy dökmeyiz.
Erkek: Küvetteki, lavabodaki, yataktaki ve yemekteki
saçların çoğu size ait.

Kadın: Her sabah tıraş olmak zorunda değiliz.
Erkek: Valla ben tıraş olmayı ağda yaptırmaya tercih
ederim şahsen.

Kadın: Biri birimizin ağzını yüzünü kırdığımız sporlar
yapmıyoruz.
Erkek: Vahşi bakışlarla birbirinizin gözünü oyduğunuz
kıskançlık ,haset, çekememe sporlarıyla yeterince
uğraşıyorsunuz.

Kadın: Hiç iki kadının silahla oynarken birbirini
vurduğunu duydunuz mu?
Erkek: Hiç iki erkeğin "aman tanrım benim elbisemin
aynısını giymiş" diye mahvolduğunu duydunuz mu?

Kadın: Horlamıyoruz
Erkek: Halt etmişsiniz, hatta hıçkırmıyor, geğirmiyor
ve hapşırmıyorsunuz da. Yoksa siz insan değil
misiniz??? Size Afrodit diyebilir miyim? :))

Kadın: Az bildiğimiz bir şey üzerinde çok fazla
konuşabiliriz.
Erkek: Yani çok konuşup hiç bir şey söylemezsiniz

Kadın: Birbirimize eşek şakaları yapma adetimiz
yoktur.
Erkek: Çevrenizde ki diğer hatunlar hakkında senaryo
dedikodular üretme alışkanlığınız var ama

Kadın:TÜKÜRMEYİZ
Erkek: KIRITMAYIZ!!

Kadın: Sanat eserlerinin %90'ı kadınlardan
esinlenilmişdir.
Erkek: Sanat eserlerinin %90'ı erkekler tarafından
yapılmışdır..

Kadın: Uzağa işeme, uzağa tükürme, yüksek sesle
geğirme gibi aptalca karizma krikolarımız yok
Erkek: Ortamın en güzeli olma, en zayıf olma, en
pahalı giyineni olma, en zengin kocayı bulma gibi
krikolarınız var ama

Kadın: Askere gitmiyoruz
Erkek: Hamile kalmıyoruz

Kadın: Kol saatimiz de aynı zaman da hesap makinesi,
takometre,barometre,termometre ve radyo olması
gerekmiyor.
Erkek: Çantamızda ruj, allık, pudra, yedek çorap,
ıslak mendil, vs taşımamız gerekmiyor.

Kadın:Doğum günü, evlilik yıldönümü gibi özel günleri
parmağımıza kırmızı iplik bağlamadan da
hatırlayabiliyoruz
Erkek: Ütüyü fişde, yemeği ocakta, arabanın anahtarını
kontakta unutmuyoruz. Bunlar daha faydalı..

Kadın: Ortalıkta alakasız her türlü nesne ve sözcükten
cinsel çağrışımlar çıkarıp günün yarısını seks
düşünerek geçirmeyiz...
Erkek: Valla geyik olsun diye yapıyoruz. Hem siz günün
yarısını güzelleşmeğe çalışarak geçiriyorsunuz. HANGİ
AMAÇLA : ))

Kadın: Kel olmuyoruz (pu ha ha ha)
Erkek: AMA GÖĞÜSLERİNİZ SARKIYOR!!! (muhahahaha) :-))

Erkeklik deklerasyonu!!

Bütün kadınlara:

1. Eger sismanladiginizi dusunuyorsaniz buyuk ihtimalle sismanlamissindir zaten, bize sormayin, cevap vermeyi reddediyoruz.

2. Eger bir sey istiyorsaniz sormaniz yeterli. Bi seyi acikliga kavusturalim. Biz erkekler oyle farkli anlamlar tasiyan dolayli sorulari anlamayiz. Ne istiyorsaniz dogrudan soyleyin.

3. Eger aslinda cevap beklemediginiz bir soru sordugunuzda duymak istemediginiz bir cevap alirsanizsakin sasirip kizmayin.

4. Biz erkekler basitizdir. Mesela sizden ekmegi getirmenizi istiyorsak, aslinda ekmegi getirmenizi istiyoruzdur. Bundan ekmek masada degil diye bir igneleme
yaptigimiz sonucunu cikarmayin. Bunda ne bir dolayli anlam ne de bir igneleme var.

5. Sizi dusunmedigimiz zamanlar da olabilir. Bu kotu bir sey degil, buna alismalisiniz. Bize ne dusundugumuzu sakin sormayin, cunku bu bizim icin sizin politika, ekonomi, felsefe, futbol, kafa cekmek, gogusler, kalcalar ve arabalar hakkinda muhabbet edebileceginizi gosterir, ama edemezsiniz.

6. Cuma + Cumartesi + Pazar = Bol bol yemek yemek = Arkadaslarla muhabbet , Futbol, Bira. Bizden baska bir sey beklemeyin. Ister deprem, ister yangin, ister sel, ister dolunay olsun bizim icin haftasonlari budur.

7. Alisveris yapmak zevkli degildir ve asla da olmayacak.

8. Bir yere gittigimizde, hangi kiyafeti giyerseniz giyin, size cok yakisiyor, yemin ederiz, o yuzden bir daha sormayin.

9.Yeteri kadar ayakkabiniz ve elbiseniz var. Bizi iflas ettirmek bir sevgi gosterisi degildir.

10. Erkeklerin cogunun en fazla 3 cift ayakkabisi vardir. Tekrar ediyoruz, biz basitiz. O yuzden 30 cift ayakkabinizdan hangisinin kiyafetinize uyacagini sormayin, bilmiyoruz.

11. Evet ya da hayir gibi cevaplar yeterlidir, soru ne olursa olsun. Baska anlamlar aramayin, evet ya da hayir iste.

12. Bir problemin oldugunda benden sorunu cozmek icin yardim iste. Bizden sizinle ayni uzuntuyu cekmemizi beklemeyin, o sizin kiz arkadaslarinizin isi.

13. 8 hafta suren bas agrilari bas agrisi olamaz, bir doktora gidin.

14. Eger 2 degisik sekilde anlayabileceginiz bir sey soylemissek ve bunlardan biri kotu ve sizi uzecekse, kesinlikle öbür anlaminda soylemisizdir, bosuna bizi sikintiya sokmayin.

15. Erkekler sadece 16 renk gorurler. Sampanya bir renk degil bir ickidir.

16. Siz el cantalarini ne kadar seviyorsaniz biz de birayi o kadar seviyoruz. Bunu anlamanizi beklemiyoruz cunku biz de sizinkini anlamiyoruz.

17. Size neyiniz var diye sordugumuzda hicbir seyim yok derseniz size inaniriz, bizim icin olay bitmistir. O yuzden bir seyiniz varsa dogrudan soyleyin.

18. Beni seviyor musun diye sormayin. Emin olun ki sevmesek yaninizda 1 saniye bile durmayiz.

19. En karmasik durumda bile bizim icin temel kural sudur: En kolayini sec. Bizden komplike seyler beklemeyin.

Gunun Sozu

Soylediklerinize dikkat edin, dusuncelere donusur.
Dusuncelerinize dikkat edin, duygulariniza donusur.
Duygulariniza dikkat edin, davranislariniza donusur.
Davranislariniza dikkat edin aliskanliklariniza
donusur.
Aliskanliklariniza dikkat edin, degerlerinize donusur.
Degerlerinize dikkat edin, karakterinize donosur.
Karakterinize dikkat edin; kaderinize donusur.
Mahatma Gandi

....

20. yüzyilin basinda bi evde kucuk bir cocuk babasina
sormus "Baba kedilerin kuyruklarini kesip kemer yapmak
gunah midir?" Baba ilgisizce "Gunahtir evladim" demis.
"Peki baba zencilerin derilerinden paspas yapmak gunah
midir?" "Gunahtir evladim" "Peki baba japonlarin
beyinlerinden corba yapmak gunah midir?" "Offf o da
gunahtir evladim" "Peki baba yahudilerin yaglarindan
sabun yapmak gunah midir?" baba en sonunda dayanamaz
"Degildir ulan .Off bee Adolf nerden aklina gelir
boyle sorular sormak..."

Cem Yılmaz ile 2004 Röportajı

2004'TE DÜNYA

Uzaydan başlayalım: Mars'ta hayat olduğu kanıtlanacak mı?
Bence 2004'te Mars'ta su bulunacak. Ama akabinde bunun kuyu suyu olduğu,
içilemeyeceği anlaşılacak.


2004'TE TÜRKİYE

Meclis'te parlamenterlere lap-top dağıtılması demokrasimizi nasıl etkileyecek?
Bunun kullanma amacı ne olacak bilemiyorum. Ama ' minder' diye kullanılma tehlikesi
var. O deri koltuklarda bir maraz olduğunu duymuştum.

2004'te siyasette Ecevit, Erbakan, Demirel, Çiller, Yılmaz olmayacak. Mizahçılar
açısından zor bir yıl olmayacak mı?
Karikatür dünyasında uzun zamandır bunun sıkıntısı yaşanıyor. Biz de "Lider yok ki,
taklidini yapasın" diye espri yapıyoruz.

Üzerine espri yapılamayan lider korkutur beni? Hiç Bahçeli esprisi duymadım mesela?
Yıldırım Akbulut'u çok arayacak gibiyiz.
Ben onun zamanında başlamıştım mizaha biliyor musun?.

İstanbul'da belediye başkanı olarak kim görünüyor?
Otobüslerin rengini kırmızıya dönüştürecek kim varsa, ben onun kazanmasını isterim.
Aslında çok başarılı, yumuşak bir geçiş yaptılar: 'Doğa dostu otobüs' 'ekolojik,
hijyenik otobüs' filan diye diye bütün otobüsler yemyeşil oldu. Bence otobüsler
değil de etraf yeşil olsa daha iyi olur.

Köşk'te milli bayram resepsiyonlarında bir kriz beklenir mi? Senin Cumhurbaşkanı ile
tanışma şansın oldu mu?
Olmadı. Bir çok kimsenin de olmadığını tahmin ediyorum. Cumhuriyet bayramı
resepsiyonuna bazı sanatçıları davet ettiler. Doğrusu ben de gitmeyi isterdim. Ama
öyle bir davet olmadı. Bu davetin nasıl geldiğini de merak ediyorum.

AB üyeliği? Ne zaman girebilecek Türkiye?
"Bu şartlarda mümkün değil abi" ile "Girdik sayılır" arasında gidip geliyoruz. Valla
benim için saat kaçta gireceği önemli? Çünkü ben öğlene kadar uyuyorum. "Gündüz
gireriz de ben uykuda olurum, atlarım, Euro'ya geçilir parasız kalırım" diye
korkuyorum.

Kıbrıs? Sence Türkiye, Kıbrıs'ta bir kumar mı oynuyor?
Onu Mehmet Ali Erbil'e sormak lazım.

Deprem? Vizontele'de müteahhit 'Artist Fikri' vardı. Onların inşaatları başımıza
göçecek mi?
Veli Göçer vardı ya? Bir insan bu kadar mı soyismiyle müsemma olur. Ben bir de o
anlamda eski RTÜK Başkanı Nuri Kayış'ın soyadını çok anlamlı bulurum. İsmi
söylendiği anda, kanalın kapanması icap ediyor.

Liradan üç sıfır atılması hayatımızı nasıl etkileyecek?
Bence sadece memur maaşlarından üç sıfır atacaklar, fiyatlar aynı kalacak. Yani
gelirleri azaltacak, giderlere dokunmayacaklar. Maliye geçenlerde şöyle bir açıklama
yaptı: "Bakın, 1,5 milyar maaş alan birinin maaşı 1,5 milyon TL olacak. Ona göre
harcayın" diyordu. Adamlar ipucunu veriyor işte?

2004'TE DÜNYA

Uzaydan başlayalım: Mars'ta hayat olduğu kanıtlanacak mı?
Bence 2004'te Mars'ta su bulunacak. Ama akabinde bunun kuyu suyu olduğu,
içilemeyeceği anlaşılacak.

Uzaylılar gelecek mi?
Ben bu soruyu bir röportaj için gittiğimizde Demirel'e sordum. Baktım ki her şeyi
biliyor, cevap vermediği soru yok, dedim ki, "Efendim, Marslılar var mı?" Ben sandım
ki, bu soru üzerine yüzündeki maskeyi çıkaracak -mesela Ecevit çıkacak altından
filan- ya da "Bu ne biçim soru" diyecek, şöyle bir baktı ve güldü yalnızca? Hiçbir
şey demedi.

Saddam Hüseyin ne olacak?
Onun dublörleri yakalanmaya başlayacak artık? Kuyuda paralarla yakalanması hakikaten
tam karikatürdü.

Sıra Bush'un yakalanmasına geldi mi?
O da Teksas'ta bir petrol kuyusunda, yanında bir milyon dolarla yakalanacak.

Bin Ladin?
Onun kellesine 50 milyon dolar veriyorlar ya, bir arkadaşla Sinan Çetin'i 'Bin
Ladin' diye ihbar etmeyi düşünüyoruz. Kır sakallarına biraz rötuş yapıp tıpatıp
benzetebiliriz.

Michael Jackson'ın çocukları taciz skandalı nereye varacak?
"Kaset çıkaracakmış, promosyon için yaptı" diyorlar. Geçen gün Eğitim Gönüllüleri
Vakfı'nın gecesine çağrıldık. "Siz çocukların sevgilisisiniz" dediler. "Yanlış"
dedim, "O, Michael Jackson?" Bundan sonra hiçbir sanatçı için "Çocukların sevgilisi"
denemeyecek.

Tıp insan ömrünü uzatabilecek mi?
Evet, insan ömrü 400 yıl olacak, ama emeklilik yaşı da 360'a çıkarılacak.
Dolayısıyla bir şey değişmemiş olacak.

Ozon tabakası delinecek mi?
O da artık delinsin be birader? Sahi Ozan Orhon dile biri vardı, ne oldu ona??

Bilgisayar teknolojisi dünyayı nereye götürüyor?
Bence yavaş yavaş teknolojiden sıkılıp geriye gitme dönemi başlayacak. Sonunda bu
lap-top'ların, internet'in filan o kadar elzem şeyler olmadığı anlaşılacak. 2025'te
yeniden homo erektus'a dönüşmüş olacağız. (hem "homo", hem "erektus" nasıl oluyor
hiç anlamam ya?)


2004'TE POPÜLER KÜLTÜR

Pop Star yarışması nasıl bitecek?
Bence bundan böyle her meslekle ilgili yarışma düzenlenecek. En komik komedyen
yarışması? En iyi avukat yarışması? En iyi beyin cerrahını seçmek için doktorların
yarıştığını düşünsene?

Bayhan'ın durumu nasıl görünüyor?
Bayhan'lar ölmez/vatan bölünmez. Geçen gün bir yerde söyledim: "Sahneye çıkmadan
önce birinin kafasına odunla vurdum. Tahmin ediyorum ölmüştür. Jüri oradan bana bir
kanaat notu verir herhalde" diye?

Şimdi televizyonda yaşayan insanlar oluştu. BBG evinde yaşıyor, yarışarak
evleniyorlar.
Eskiden 'sevişerek evlenmek' diye bir tabir vardı. Televizyonda artık böyle şeyler
görmek istiyoruz.

Dizinden kurşunlanan kadınlar serisi sürer mi?
Yakalananların "Aklıma esti vurdum" dediğine bakılırsa bu, hepimizin başına
gelebilecek bir şey gibi görünüyor. Bu da çok can sıkıcı tabii?

Televole salgını sürecek mi?
Bu ara biraz duruldu gibi? Bence bunda MİT müsteşarının "Komünizm gelir" uyarısı
etkili oldu. MİT el koyunca dağıldılar. Herhalde insanlar "Komünizm geleceğine,
magazinden vazgeçelim" dediler.

Halkımızın Pınar Altuğ'dan, oynadığı roldeki gibi yaşamasını istemesi diğer
sanatçıları nasıl etkiler?
Allahtan ben hep kötü adam rollerinde oynuyorum. Gelip "Abi sen kötü adam taklidi
yapıyorsun, ama bayağı düzgün adamsın. Ne sahtekârlık bu" diye kızamazlar ya?

Hatıra yazıp itirafçı olmak eğilimi baş gösterdi bir de?
Müjdat Gezen'e çok acımasız davrandıklarını öğrendik sonradan işin aslı ortaya
çıkınca; ama doğrusu benim de ilk reaksiyonum şu oldu: Bir gün evde otururken "Yahu
ben kimlerle yatmıştım hanım? Ver şurdan bakiyim not defterimi" demiş sanki? Bu
herhalde bir sanatçı için yapılacak son şey olmalı? Ama biz işleri büyütmeyi
severiz. Ben de olayların üzerine biraz 'abartma tozu' serperim ki mizah çıksın.

Bir yandan buralarda çok muhafazakâr görünen toplum, bir yandan da reklamlarda kadın
bağını, prezervatifi görmeye başladı. Gelen seyircide, böyle bir açılıp saçılma hali
gözlüyor musun?
Orada benim ölçütüm şudur: Aile içinde konuşulamayacak bir şeyi sahneye taşımam.
Mahrem konular ne tonda konuşulabiliyorsa o tonda konuşurum.

Ama o ton reklamlarla, cinsel eğitim dersleriyle, internetle biraz genişlemedi mi?
Evet, ar damarına anjiyo yapıldı. Hani starlarda "Estetikse soyunurum" diye bir laf
vardır ya... Ben de öyle diyeceğim: Estetikse açılın?

Milli piyangoda büyük ikramiyeyi kazanacak şanslıya 2004'te 10 trilyonla ne
yapmasını tavsiye edersin?
Bakın hemen bir menü yazayım da ben hemen harcayıvereyim size o parayı? Hayaller
suya düşsün:
Ulus Maya'da bir daire : İki milyon dolar?
Bir Ferrari : 340 bin dolar? Ferrari'nin taşıt pulu: 9,5 milyar?
Ev içi mobilya, elektronik eşya, beyaz eşya vs.: 750 milyar da oraya gitti.
Biletin çeyrekse, para bitti bile? Devam edelim:
Bir tekne: Bir milyon dolar.
Yani bu hesapla evi, arabayı, tekneyi alıyorsun, Üçüncü taşıt pulunu aldığın zaman
para bitmiş oluyor. Hâlâ para arttıysa o da boşadığın eşin nafakasına gider.

Süreyya Ayhan Olimpiyat şampiyonu olabilecek mi?
Bence onun ikinci olması adettendir.


2004'TE CEM YILMAZ

2004'te Cem Yılmaz'ın heykeli dikilecek mi?
Geçen gün Engin Ardıç, "Oğlum Cem, yanlış yoldasın" diye yazmış. "Bu memlekette
heykelinin dikileceğini sanıyorsan, yanılıyorsun" diyor. Ben heykelimin dikileceğini
sanacak kadar geri zekalı değilim, bir? İkincisi, Allah insanın heykelini
diktirmesin, çünkü ne zaman heykelin dikilirse, o zaman kuşlar üstüne sıçar. Bu
kaçınılmaz bir denklem yani? O nedenle heykelle işimiz olmaz.

Vizyona giremeyen filmin Gora'ya ne olacak?
Benim en çok ilgimi çeken soru bu? 2004'te izleriz diye umuyorum.

Türkü kaseti filan çıkaracak mısın?
Böyle haberler çıkınca tüylerim ürperiyor: "Kaset çıkaracak." Bir an düşünüyorum,
"Yahu zevk benim değil mi, elime bağlama alır türkü söylerim, kaset yapar
çıkarırım." Bunu sırf serserilikten yapabilirsin. Ama o kadar kolay olmuyor işte?
"Türkülerimiz elden gidiyor"dan tut, "Senin üstüne vazife miydi"ye kadar
gidebiliyor. Öyle radikal değişiklikler pek sevilmez bizim memlekette? İşin tuhafı,
o radikal çıkış yaparak şöhret oluyorsun, sonra ciddi değişiklik istemiyorlar.

Saçını kazıttın diye herkes kazıttı, karizma yapmaya çalıştılar. Şimdi sen tekrar
uzatıyorsun, millet sonuç alamadan damdazlak ortada kaldı.
Bizim Cem Yılmaz'lığımız kellere yaradı. Beni kel zannettiler. Daha toplumumuz
dazlakla keli ayıramayacak durumda Can Bey?

Yılmaz Erdoğan'la ikili şov planlıyormuşsunuz?
Evet, dünya tarihini şöyle bir baştan değerlendirelim istiyoruz. Keşifler ve
buluşlar. Bunlar gerçekten nasıl yapıldı, filan? Aslında çok klişe bir şeydir. Ama
böyle iki kişinin başrolü paylaştığı çok sağlam skeçlerden oluşan kalabalık kadrolu
bir şey planlıyoruz. Atıyorum, Tao nasıl bir adamdı, karısıyla cinsel hayatı
nasıldı? Hem mimar, hem mühendis, hem ressam, hem bilgin olan Leonardo da Vinci bu
kadar mesleği nasıl yapabiliyordu? Böyle şeylerden yola çıkarak bir dünya tarihi
yapacaktık. Filmler karıştı araya? Erteledik. Ama Yılmaz'ın filmi de vizyona
girdikten sonra yaz sonu başlayabiliriz.

2004 için kabus senaryon var mı? Mesela savaş çıkmış yeniden askere çağrılmışsın ya
da bir gün şov yaparken seyirci akın akın dışarı çıkmaya başlamış gibi?
Valla en kötü senaryoya o kadar yakın bir hayat yaşıyorum ki? Bugün "Auto focus"
diye çok enteresan bir film izledim. Televizyonla şöhret olmuş, eğlence hayatı
içinde bir adamın 1978'de öldürülüşünün hikayesi? Orada görüyorsun ki, bir yanlış
anlamayla meşhur olabilirsin, sonra o seni şöhrete kavuşturan vesile yine
rastlantısal bir şekilde ortadan kalkabilir. Ve süper bir boşluğa düşüyor adam?
Perişan oluyor. Çalışmadığı zaman aç kalabilecek bir noktaya geliyor. Bu tür
mesleklerde bu türden bir kötü senaryo hiç de o kadar uzak değil. Onu hiçbir zaman
unutmadım. Ama bu nasıl göğüslenir, onunla ilgili hiçbir fikrim yok. Problem şurada:
Başkalarının ne dediği çok önemliyse sizin için o zor? Mesela sen, "Yerel bir
gazetede köşe yazmaya devam ederim" diyebilirsin, fakat başkaları bunu problem
yapıp, "Can'ı gördün mü abi, Konya Meram gazetesinde yazmaya başlamış" dedikleri
zaman senin için de problem haline geliyor. Bunu göğüslemek çok zor. Ben de hissiyat
olarak yarın limon satmaya başlayabilirmişim gibi geliyor, ama bu, herhangi birinin
limon satması kadar kolay absorbe edilemeyebilir.

Çok teşekkürler?
Bir dakika bir telefon geldi? (Telefonu açıyor) Ne, Mars'ta su mu varmış? Kuyu
suyudur o abi? (Kahkahalar?)

2004'TE BURÇLAR

Burçlara göre de bir gelecek yıl kehaneti yaptı Cem Yılmaz... Hepsine tek tek
tavsiyelerde bulundu.
Mesela Kova'lara "Akarken doldurun" dedi. Yengeçlere "Kabuğunuzu kırın..."
Futbol federasyonuna tavsiyesi ise şuydu: "Ligi iki takıma indirsinler. Aralarında
oynatsınlar."

Dünyada kalbi göbeğinde olan tek insan...

Cildinize doğal kış bakımı

Kışın olumsuz etkenleri cildin yıpranmasına yol açıyor. Bu yıpranmayı önlemek için evde bulunan malzemelerle mucize yaratmaya ne dersiniz? Sirke, bal ve kille doğal maskeler hazırlayıp cildinizi kış kâbusundan kurtarabilirsiniz.


Kış aylarında cilt ekstra bir bakım istiyor. Soğuk ve rüzgârlı hava cildin kurumasına yol açarken, kapalı mekânlardaki kirli hava ise cildin gözeneklerini kapatarak, nefes almasını engelliyor. Cilt, mat bir görünüm kazanıyor ve olumsuz dış etkenlere karşı mücadele edemiyor. Yaşlanma etkileri artarak kırışıklıklara davetiye çıkarıyor.
Kış aylarında cildinize özen göstermelisiniz. Çünkü cildin yaşlanmasının nedeni yaşın yanı sıra dengesiz beslenme ve olumsuz dış etkenler.



Balık, ceviz, soya, su...
Cildin yaşlanmasını önlemek için öncelikle beslenme alışkanlığınızın balık, sebze ve su ağırlıklı olmasına dikkat etmelisiniz. Günde en az 1.5 litre su için. Bunun yanı sıra E ve C vitaminli meyve ve sebze sularını bol bol içebilirsiniz. Cildin dış etkenlere karşı savunma gücünü artıran balığı haftada üç kez yemeye özen gösterin. Posalı yiyeceklerle (soya, fasulye, bezelye gibi) cildinizin yaşlanmasını durdurun. Soya, içeriğindeki doğal östrojen sayesinde cildin her dem genç kalmasını sağlıyor. Omega 6 içeren ceviz, fındık, badem ve ay çekirdeği cildi nemlendirip besliyor ve yaşlanmayı geciktiriyor.
Konserve yiyecek ve şarküteri ürünlerinden uzak durun. Sigara içmeyin.
Bu arada kil, bal ve sirkeyi kış güzelliğiniz için mutfağınızdan eksik etmeyin. Kili baharatçıdan ya da doğal ürünler satan dükkânlardan temin edebilirsiniz.


SİRKE İLE GÜZELLİK KÜRÜ
Sirke, cildin dış yüzeyini ölü hücrelerden arındırıp elastiki liflerin üretimini artırıyor. Soğuk hava nedeniyle yıpranan cilde esneklik ve yumuşaklık kazandırıyor. 30'lu yaşlardan sonra cilt hücrelerinde yenilenme işlevi yavaşlamaya başlıyor ve cilt, elastikiyetini kaybedip kırışıklıklara davetiye çıkarıyor.


Derinlemesine temizlik
7-8 damla sirkeyi yarım çay bardağı tatlı badem yağı veya zeytinyağına ilave edip karıştırın. Akşamları yatmadan önce 1 ay boyunca haftada birkaç kez cildinize sürün. Antioksidan etkili bu sirkeli karışım hücreleri koruyor.



Aknelere karşı tonik
Küçük bir şişeyi gül yapraklarıyla doldurun. Üzerini örtecek kadar sıcak su doldurun. Ağzını kapatıp 2 gün bekletin. Süzüp 1 kahve fincanı sirke ilave edip karıştırın. Bir parça pamuğu karışıma batırıp cildinize yedirerek sürün. Kuruyuncaya kadar birkaç dakika bekleyin. Ilık suyla durulayın.


KİL İLE GÜZELLİK KÜRÜ
Kış aylarında cildinizi haftada bir uygulayacağınız besleyici killi maskelerle koruyun. Kil, cilt kızarıklığını giderip cilde pürüzsüzlük kazandırıyor.


Besleyici maske
Kil zengin içeriği ile cildi besliyor. Kil maskesi için 1 avuç kili 2 çorba kaşığı ılık su ve birkaç damla zeytinyağı ile sulandırıp, göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza sürün. Eğer cildiniz yağlı ise karışıma birkaç damla limon suyu ilave edin. Eğer kuru ise bir tatlı kaşığı bal ekleyip karıştırın. 5 dakika bekleyip ılık su ile durulayın.



Kırışıklıkları önleme veya azaltma
Papatya ve adaçayı özü ile zenginleştirilmiş kil maskesini göz çevresi hariç temizlenmiş cildinize sürün. 10-15 dakika bekletip ılık su ile yıkayın. Cildinize nemlendirici krem sürün.



Kahverengi cilt lekeleri ve kızarıklıkları hafifletme
Cilt lekelerini gidermek için kil maskesi etkili bir yöntem. Ancak bu kez maskeye yabanmersini püresi ilave etmelisiniz.



Ölü hücreleri arındırma
Özellikle beyaz kil ciltteki ölü hücreleri arındırıcı özellikler içeriyor. Beyaz kili biraz su ile yumuşatıp koyu bir krem kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Göz çevresi hariç yüzünüze ve boynunuza sürüp 10 dakika bekledikten sonra ılık su ile yıkayın. Yumuşak bir havlu ile tampon yaparak kurulayın.



Sivilceleri temizleme
Sivilceleri sıkmayın, kurumasını bekleyin. Beyaz kil maskesine 2 damla limon suyu ve 2 damla zeytinyağı ekleyip karıştırın. Akşam yatmadan önce pamuklu kulak çubuğunu karışıma batırıp sivilcelerin üzerine hafif bastırarak maskeyi yedirin. Bir süre bekleyip cildinizi yıkayın.


BAL İLE GÜZELLİK KÜRÜ
Bal, cilde yumuşaklık ve parlaklık veriyor. Cildiniz yorgun görünüyorsa tazelemek için bal ile bir güzellik kremi hazırlayabilirsiniz.


Yumuşacık kadifemsi bir cilt için
Göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza bal sürüp 10 dakika bekleyin. Ilık suyla durulayıp havlu ile kurulayın.



Cildi canlandırma
1 çorba kaşığı balı rendelenmiş 1 elma ve ezilmiş 1 muzla karıştırıp göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza sürün.
15-20 dakika bekledikten sonra ılık suyla durulayın ve havlu ile kurulayın.



Kırışıklıklara karşı
1 çorba kaşığı limon suyu, 2 çorba kaşığı bal ve 2 çorba kaşığı suyu bir kapta krem kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Göz çevresi hariç tüm yüzünüze sürün. Ilık suyla yıkayıp kurulayın.



Cildi sıkılaştırma
1 yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı badem yağı (sızma zeytinyağı da olabilir), 1 çorba kaşığı bal ve mercimek büyüklüğünde tereyağını bir kaba alıp krem kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Göz çevresi hariç tüm yüzünüze ve boynunuza sürüp 5-10 dakika bekleyin.
Ilık suyla yıkayıp durulayın ve ılık havlu ile tampon yaparak kurulayın.



Ergenlik sivilcelerine karşı
1 kahve fincanı bal, 1 poşet yeşil çay ve 1 ampul C vitaminini robotta krem haline gelinceye kadar ezin. Göz çevresi hariç tüm yüzünüze dairesel hareketlerle masaj yaparak yedirin. Ilık suyla yıkayıp havlu ile tampon yaparak kurulayın.



Cildi besleyici ve gençleştirici maske
2 çorba kaşığı bal ile 2 çorba kaşığı pirinç ununu karıştırın. Ayrı bir yerde kar halinde çırpılmış yumurta akını ilave edip karıştırın. Maskeyi göz çevresi hariç tüm yüz ve boynunuza sürüp 10 dakika bekletin. Ilık suyla durulayıp kurulayın.

kaplumbağalarrr:)

Hikaye bu ya, bir zaman gelmiş ve kaplumbağalar ülkesinde su tükenmiş. napıcaz ne edicez diye düşünmeye başlamışlar. aralarından en yaşlı ve bilge olanı "şu dağı görüyor musunuz?? onun arka tarafında büyük bir göl var. "demiş. ee koca dağı hepsi birden aşamazlar..arada yaşlı olanlar var. bunun üzerine oraya gidip su getirmeleri için en genç 2 kaplumbağa seçilmiş. genç kaplumbağalar 25 yıl sora göle ulaşmışlar. (ohaa demeyin..ancak çıkmışlar dağı. hem nasıl olsa uzun yıllar yaşıyorlar.) ve o anda farketmişler. suyu alıp götürmek için yanlarına kap almayı unutmuşlar. kaplumbağalardan biri;
-ee napıcaz şimdii?? birimizin gidip kap alması lazım. diğerimizde burda bekleyelim ki kimse gelip içmesin sudan!! en iyisi sen git!
-olmazzz... ben gidicem sen ya suyu içersen. o zaman köy susuz kalır ve hepimiz ölürüz susuzluktan!
-yok valla bak yemin ederim ağzımı sürmiycem. sen git al gel kabı bekliycem. söz veriyorum!
bunun üzerine diğer kaplumbağa yola çıkmış. orda kalanda beklemeye başlamış. aradan 30 yıl geçmiş. 50 yıl. 60 yıl... sonunda bekleyen kaplumbağa bu böyle olmıycak demiş... galiba gelmiycek bu. köydekiler de öldü heralde susuzluktan... en iyisi ben biraz su içeyim de bari ben hayatta kalayım... kaplumbağaların soyu devam etsin. tam eğmiş kafasını göle doğru bir yudum alacakken çalıların arkasından bir ses duyulmuş...
-bak böyle yaparsan gitmem amaaa!!!!!!!!!!

cesaret

iki arkadas cesaret konusunda iddiaya girmisler. Cesaretlerini olcmek icinde mezarlıkta bir gece yatmayı secmisler.
Aynı gece mezarlıkta bulusmuslar. Gece yarısı gürültüler gelmeye baslay¹nca korkudan ne yapacaklarini sasirmisler. Ancak erkekliğe (krem) sürmemek icin olayın üstüne gitmeye karar vermisler... Gürültüye dogru yaklasinca yaslı bir adamın mezar tasina bir seyler yazmaya calistigini görünce rahatlamislar.. DAHA CESUR OLANI iHTiYARıN YANINA GiDiP;
-ya amca korkuttun bizi demiş...ne yapıyosun gece vakti burda...??
ihtiyar yavasca dönüp tıslayan bir sesle cevap vermis
-adimi yanlis yazmis ipneler................

30 Kasım 2006

kendi projenizi kendin bulun

EVINIZDEKI FAZLA MOBILYALARI , KULLANMADIGINIZ KIYAFETLERI, KITAPLARI VE DAHA PEK COK ESYAYI VEREBILECEGINIZ ADRESLERI BILIYORMUSUNUZ ?

SIZIN IHTIYACINIZ OLMADIGINI DUSUNDUGUNUZ BIR COK SEYE IHTIYACI OLANLARI UNUTMAYIN LUTFEN MAILI TANIDIKLARINIZA DA YOLLADIGINIZ ICIN TESEKKUR EDERIZ.

1. TOCEV 0212 280 25 11

2. ACIL IHTIYAC PROJESI VAKFI 0212 491 06 61 – 534 33 82

3. COCUK ESIRGEME KURUMU 0312 310 24 60

4. KADEV (KADIN EMEGINI DEGERLENDIRME VAKFI ) Beyoglu'ndaki vakif binasinin hemen alt katinda Nahil ismindeki dukkanda ikinci el esyalar satiliyor. 0212 292 26 72

5. www.velimolurmusun.org sitesinden bir cocugun velisi olabilir ve Express Kargo da sponsor oldugu icin ucretsiz gonderim yapabilrsiniz.

6. Taksim Genclik ve Cocuk Evi. 13 – 18 yaslarindaki kiz cocuklarinin siginma evi. Herseye ihtiyaclari oluyor. 0212 251 28 18

7. Beyoglu Sosyal Yardim Magazasi 0212 251 83 44 nolu telefonu arayip adresinizi soyledginizde bir gun sonra evinizden neyi vermek istiyorsaniz alip fakirlere dagitiyorlar.

8. Umut Cocuklari Dernegi ev esyalarini kabul ediyor. 0212 297 61 05 – 297 61 06

9. Toplum gonulleri vakfi'nin magazasina satilmak uzere hediye edebilirsiniz. www.tog.org.tr

10. TOFD (Turkiye Omurilik Felclileri Dernegi ) 0212 661 08 61

11. Bir ogretmenin cagrisina da kulak verebilirsiniz '' Trabzona bagli Duzkoy Cayirbagi I.O . ogretmeniyim. 600 civarinda ogrencimiz zor sartlarda egtim goruyor.yardimci olabilirseniz seviniriz.'' mesutmevlude@mynet.com

12. Mahalle muhtarlari da bu tur yardimlari alip dagitabiliyor.

BELKI KULLANMADIGINIZ ESYALARINIZ BIRILERININ DAHA COK ISINE YARAYACAKTIR. DESTEGINIZ ICIN TESEKKUR EDERIZ

29 Kasım 2006

Kadın olmak:)

İstiyor. İnsan her şeyi istiyor.
Hem de ayni anda... Nedir bu her şey? Yaptığın işi, iyi yapmaya çalışacaksın. Kafa patlatacaksın. Uyduruk kaydırık olmamasına uğraşacaksın. Bu yeterince zor zaten.
Sabah aksam işle yatıp kalkman gerekiyor. Ama iste an geliyor, o da insanı kesmiyor. İnsan, yatağına is dışında, başka şeyler de almak istiyor! Ee peki, aşık oldun oldun diyelim. Sanki bir ilişkiyi yürütmek kolay? O da inanılmaz emek istiyor. Diyelim ki, iyi gidiyor. Şükrediyorsun. Ama bu sefer ne oluyor?
İki kişilik bir dünyada Küçük Prens ve Küçük Prenses olarak yaşamaman gerekiyor. Sosyal hayatin da olacak. Gideceksin, dostlarınla, arkadaşlarınla vakit geçireceksin. Peki anladık, onu da yaptın. Ama kendini de beslemen gerekiyor. Ruhunu yani. Okunacak kitaplar, gezilecek sergiler, izlenecek filmler var. Ne yazık ki is, ruhla da bitmiyor. Bütün bunları yaparken bakımlı ve güzel olmak icap ediyor.
Ee 30 yaşından sonra da iyi durabilmek için epey bir çaba gerekiyor. Spor yapacaksın spor! :boom: Yine fedakarlık: Ya sabahın köründe kalkıp bir saat yürüyeceksin ya da is çıkısında herkesi ekip yüzmeye gideceksin Ay bitmiyor!
Paran olması gerekiyor, sabrın olması gerekiyor, vaktin olması gerekiyor, berbere gitmen gerekiyor, dip boya yaptırman gerekiyor, manikür, pedikür, sonra aileni ihmal etmemen gerekiyor, varsa kedinle günde en az bir saat sarmaş dolaş olman gerekiyor, onun sağlığı, senin sağlığın, evin bakimi, onarımı, arabanın durumu... EE ne oluyor?
Suçluluk ve vicdan azabı içinde kıvranıyorsun. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyorsun. Beceremiyorsun. Hepsinin altından kalkmaya çalışınca da...
Toptan çuvallıyorsun! İyi bir is mi çıkardın, patronun "Bugün amma da çirkinsin!" diyor. Güzel mi görünüyorsun, bu sefer isinde "low profile" oluyorsun. Evin güzel mi oldu, ha ha ha parasız kalıyorsun. Tam kendini iyi hissediyorsun, bu sefer de şişmanlamaya başladığını fark ediyorsun. Ben kaçmak istiyorum! Ben bu yazı üstüne çığlık atmak istiyorum. AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA !!!!!!!

28 Kasım 2006

Trafik Kanunu

2928 SAYILI TRAFİK KANUNU Trafik kazası sonucu yaralanan ve hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınan kazazedelerin, kanuna göre tedavi için ücret ödememesi gerektiği belirtildi. Tüketiciler Birliği, kazazedelerin haklarıyla ilgili bir rapor hazırladı.Kaza sonucu yaralanan ve herhangi bir hastanede tedavi gören kazazedelerin bu tedavileri sonucu hastane tarafından ücret talep edilemeyeceğinin belirtildiği raporda, 2928 Sayılı Trafik Kanunu'na göre herhangi bir trafik kazası sonucu yaralanan kişi en kısa sürede hastaneye yetiştirilmek ve gereken tedavinin yapılması hükümlerini içeriyor. Yönetmeliğe göre, hastane acil servisi, kendisine gelen kazazedenin maddi durumu, sosyal güvencesinin olup olmadığına ve hastanın özelliğine bakmadan gereken tedaviyi ve müdahaleyi herhangi bir ücret talep etmeden yapmak zorunda. Bu tedavi sonucu oluşan masrafın ise Sağlık Bakanlığı Karayolları Trafik Döner Sermaye İsletmesi tarafından karşılanacağının belirtildiği rapora göre, vatandaşların haklarını bilmediği için sorunlar yaşandığını ve hastanelerin bu kanundan bihabermiş gibi gözüküp vatandaştan para talep etmelerinin suç olduğu belirtildi. Lütfen tanıdığınız herkese iletiniz.Kazasız günler dileğiyle

27 Kasım 2006

Seçimler

Nedense insan hep en son ve en çok sevilen olmak istiyor. Sahip olduğu sevgiden daha çoğunu istiyor hep.Yersiz bir istek ama..Oluyor iste...Sevdikleri hep bir tercihte bulunsun istiyor.Tercih edilen olmak için yapıyor bunu...
***
Güneydoğu Asya daki büyük deprem sonrasında sulara kapılan bir anne, kucağındaki iki çocuğundan birini gücü kesilince bırakmak zorunda kalıyor. 5 yaşındaki oğlu sulara kapılıyor. Anne ve kucağındaki yirmi aylık oğlu direniyor. Mucize eseri, sulara kapılan oğlu da, kocası da sular çekildikten sonra ortaya çıkıyor. Gazetede bu haberi okuduğumda en çok bir cümleye takıldık aklım; "Yaşadıkları bu olayı ne anne ne de 5 yaşındaki Lachie artık unutabilecek..." "Annem beni bırakmıştı..."
Acaba yıllar sonra nasıl bir kişiliği olacak 5 yaşındaki çocuğun. Gerçekten nasıl gelişecek ruhu? "Ağladım, ağladım kimse beni duymayınca sustum ve tahtalara tutundum"
demiş...
nnesinin tercihi beyninde nasıl bir kıvrıma sıkışacak acaba? Hadi biraz daha ileri gidersek; "sevmeye engel bir yara" olacak mı acaba bu yaşadığı? "...Annem beni bırakmıştı"
Çocuklarını kurtarmaya çalışan anne, gücü kesilen kollarından bıraktığı oğlunun ertesi gün bulunmasından sonra ağlamış. Tanrı ya şükretmiş. "Kendimi hiçbir zaman affedemezdim" demiş. Evlerine dönmüşler. ma belli ki kurtulmuş hayatlarında artık hep bu olay var...
Bir kere kolları çözülmüş annenin. Ne anne affedebilir kendini, ne de Lachie annesini...
***
Bazen yakınım dediğiniz insanların ihaneti de sizi sulara bırakması gibi değil midir? "...Annem beni bırakmıştı" kadar sızlatır bence bu gerçek insanın kalbini...
Sevgi tercih kabul etmiyor, Ama hayat hep bir tercihe sürüklüyor insanı. "Akıp giden günlerimiz" bazen tsunami dalgaları kadar vahşice alıp götürüyor bir şeyleri... İnsan, kollarının direnme gücü tükendiğinde vazgeçiyor bir şeylerden...Bir tercihte bulunuyor...
Ya annesini seçiyor ya da karısını.
Ya karısını seçiyor ya da sevdiğini.
Ya sevdiğini seçiyor ya da çevresini...
***
O vahşi sular alıp götürüyor bir şeyleri. Kuşandığımız, takındığımız, bir yerlere tıkıştırdığımız ne varsa çekip alıyor. Bir can, bir de ten kalıyor çıplak... İşte o zaman ağlayıp ağlayıp susuyoruz. Bulduğumuz bir tahta parçasına tutunuyoruz... Uzanan elleri ya da sulara bırakanları unutmuyoruz hiç... O "tercihler" bir yerlere çörekleniyor... Ve bir gün bir başka kişisel tercihin sebebi oluyor.











TV Gafları

Kahramanımız 'Seda SAYAN' yine bi sabah elleri belinde, programını sunuyor. O sırada bi canlı bağlantı olur ve...
Seda SAYAN:
- AAloooğğğ kiminle görüşüyoruz ?
- Ben Mustafa
- Naber lan Mustafa ?
- Nerden arıyosun bizi Mustafa ?
- Şişli'den.
- Ne iş yapıyon lan Mustafa?
- Belediye başkanıyım... (Mustafa SARIGÜL)

İsmet Badem bir basketbol maçında seyircilerin arasına çıkar ve bir kızla röportaja başlar.
Badem: sizin gibi güzel bayanları salonlarda görmekten çok mutlu oluyorum. Basketbola bu ilgi nereden?
Kız: ben Efes kızlarından biriyim zaten.
Badem: Aaa öyle mi çıplak değilsin ya tanıyamadım.
Bu diyalogdan sonra anlatım masasında olan Murat Murathanoğlu kopmuştur ve ekranları başında izleyen milyonların söylemek istediklerine tercüman olmuştur.
Murathanoğlu: Ya İsmet bi de sana bu iş için para veriyorlar değil mi?

Esra Ceyhan'ın programında da böle anlardan çok yaşanmıştır şöyle ki, yeni piyasaya çıkmış birini konuk etmiştir Esra hanım, sohbet ederler, Esra hanım her zamanki gibi başlar yalakalıklarına, kasetiniz çok güzel olmuş geçen hafta aldım evde arabada her yerde dinliyorum demesi üzerine yeni yetmenin kasetim daha çıkmadı haftaya çıkacak demesi...

Müslüm Gürses filminden bir sahne; Müslüm Gürses kadını kollarından tutmuş sarsa sarsa sormaktadır;
Müslüm: Seviyor musun?
Kadın: Hayır!!
Müslüm: Seviyor musun?!!!!
Kadın: Hayırrr!!!!!!
Müslüm: Seviyor muusuunnnnn!!!!!!!!
Kadın: Eveett!!
Müslüm: Yalannnnn!!! (deyip kadına bir tokat atmıştır)

Sokakta kurban kesen insanlarla röportaj yapan NTV muhabirinin bir vatandaşımızla yaşadığı diyalog:
-Burada sağlık açısından elverişsiz koşullarda beklettiğiniz bu etleri yemeyi düşünüyor musunuz?
-Yok, bacım, eşe dosta dağıtacağız.

Jean Claude Van Damme'ın BBG evine girmesi. Akabinde oradaki bir yarışmacıyla diyalogu:
Jean Claude Van Damme: Do you speak english?
03 hede: maybe

Reha Muhtar'ın tavanda yürüyen sirk cambazı ile konuşurken ekranda kendi görüntüsünü ters çevirtmesi ve röportajı 2-3 dakika boyunca baş aşağı yapması

Mustafa Denizli'nin ATV de bizim stadyumu sunduğu dönemdeki hakemliği yeni bırakan Erman Toroğlu'nu anons ederken "tartışmasız Türkiye'nin en büyük düdüğü" demesi Erman Toroğlu'nun afallaması.

Bir Cevizkabuğu programı, konuk Zekeriya Beyaz
ZB: Şimdi, sayın cevizkabuğu...
HC: Cevizoğlu efendim.

Reha Muhtar telefondaki adama fırça atıyor.
-Bütün bunları nasıl yaptın ha? cevap ver??
-Bakın efendim şöyle izah edeyim...
-Sus konuşma, hala utanmadan izah ediyorsun.. cevap versene??!
-......??

Arena'da Uğur Dündar'ın fırın sahibine "bakın beyefendi tavanı yok buranın, pislik götürüyor burayı, bu böcekler nereden geliyor peki temizse?" diye sorduğunda "bu böcek nerden geliyor biliyor musunuz Uğur Bey siz eğitimli insanlarsınız bu böcek ülkemize ilk kez Afrika'dan muzun içinde geldi" diye cevap verdiği an.

Reha Muhtar: kaza nasıl oldu anlatır mısınız?
Mağdur (kaza sonrası yatakta yatmaktadır ) : kamyon karşı yoldan bizim taraf geçti ve kafadan çarptı.
RM: Peki o sırada ne düşündünüz?
Mağdur: Valla pek bir şey düşünemedik Reha Bey.
RM: Anlıyorum ama o sırada düşündüğünüz ilk şey neydi?
Mağdur: Bir şey düşünemedik, zaten çok kısa sürede oldu.
RM: yani efendim, o orta şeridi aşıp üstünüze gelirken, aklınıza ne geldi?
Mağdur: Hatırlamıyorum.
RM: Peki efendim.

Acun firarda programında, Acun'un yurtdışında bir barda önüne gelen kıza sarkıntılık yapıp yılışan bir tipi gösterip, "görüyorsunuz sayın seyirciler magandalık sadece Türklere özgü değil, Avrupa'da da magandalar var" demesi, ardından o kişinin gelip, "abi nasılsın? Ben de türküm" demesi.

Satanist hikâyelerin revaçta olduğu günlerde, abuk TV programlarının birinde, İzmir de satanist olduğunu iddia eden bir arkadaşla, röportaj yapan muhabir arasındaki diyalog:
Muhabir- peki siz gerçekten bakire kızları mı kurban ediyor sununuz?
Satanist- yok be abi, İzmir de bakire kız ne arar

26 Kasım 2006

Din Dersleri

Cocuklar kiyamet cuma gunu safak vaktinde olucaktir.
-Ama hocam nereye gore safak vakti? bizde safak vaktiyken diger tarafda gece oluyor..
-Numaran kacti senin?
-Ne oldu ki hocam?
-Cok guzel soru sordun 5 vericem..cevabini bilmiyorum cunku..

-Arapca bilenler el kaldirsin...(sadece 1 kisi el kaldirir...)
-Afferim kizim Ayseeeee... siz niye bilmiyonuz? Nasi dua ediyonuzzz???
-Hocam ben turkce dua ediyorum.
-Olmaazzz! Arapca edicen! Turkce kabul olmaaazzz!
-Niye hocam, Allah turkce bilmiyo mu?
-Haasaaaa! haaaassaaaaa!!!

-Cocuklar cuma namazi herkese açik olan bir yerde kilinir ...
-Hocam bizim ev herkese acik ,bizim evde niye kilmiyolar ?
-Olmaz oglum istedigin her zaman girebilecegin bir yer olmali.
-Hocam bizim eve istediginiz zaman gelebilirsiniz ama.
-Olum sizin ev genelev mi?

-Cocuklar simdi, ahiret gununde butun herkes tartilicak, sevaplari gunahlarindan fazla olanlar sirat koprusunden gecerek cennete ulasicak
-Hocam nasil bir sey o sirat koprusu
-Kil gibi ince kilic gibi keskin
-Eee nasil geciyoruz ki biz ordan hocam? Ayagimiz acir, duramayiz ustunde denge diye birsey var herkes cehenneme duser boyle hocam.
-Sevabi fazla olanlara o kopru boyle otoban gibi genis gelecek
-E hocam sevabi fazla olanlar gecicekse kildan kopruye otobana ne gerek var? allah sevabi cok olana gec desin gecsin, az olana cehenneme git desin gitsin, sanki itirazmi edicez
-Sus esek sipasi aklin ermez senin Allahin isine, tovbe summe hasa, tovbeee

- Bu evren, bu kuslar, bu bocekler cicekler, hepsi yuce rabbimizin bizlere birer armaganidir..kendi vucudunuza bir bakin..bu mukemmeliyeti baska kim yapabilirdi ki? mesela gozlerimiz..yuzumuzde yani ona en uygun yerde..Gozlerimiz diz kapaklarimizda olsaydi ne kadar cirkin olurdu degil mi?
- Itirazim vaaaaaaaar...
- Soyle cocugum!
- Eger gozlerimiz diz kapaklarimizda olsaydi degişen hicbirsey olmazdi, çunku herkesin gozleri diz kapaklarinda olurdu, o zaman da siz ''çocuklarim, gozlerimiz yuzumuzde olsaydi ne kadar cirkin olurdu" derdiniz, ben de itirazim vaaaar derdim..

- O derse aldigim kedi yavrusu sinifta gezerken hoca: kim soktu bu mendebur hayvani sinifa?
- Beeen. ama hocam o da alahin yarattigi bir varlik degil mi? yazik...
- ??? e tabi, o da allah-i teala'nin yarattigi bir mahluk. hem peygamber efendimiz de severmis. ay pek de sevimli kerata...

- Peygamberimiz Hazreti Muhammed salallahu aleyhi vesellem de iftarini hurma ile açarmis...
- Hocam, Mekke'de iskender kebap mı vardı ki?
- Sus! terbiyesiz, zindik, kâfir!....

- Cocuklarim eger dunya gunese 1 cm. yakin olsaydi her yer erir eger 1 cm uzak olsaydi her taraf donar ve yasayamazdik.... Allah'in oldugunu bundan anlayabiliriz.
- E iyi de hocam dunya gunese 18 ocakta yakinlasir 21 haziranda da uzaklasir...hem de 1 cm degil yaklasik 2 milyon kilometre...ee hic bir sey olmuyor...
- Iste bu da Allah'in bir mucizesidir evladim...otur..laubali ukala...

UMUT

Pers sultani iki adami olume mahkum etmis. Sultanin
atini ne kadar sevdigini bilen mahkumlardan bir tanesi
hayatini bagislarsa, bir yil icinde ata ucmayi
ogretebilecegini söylemis. Kendini dunyadaki tek ucan
ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etmis. Diger
mahkum inanmayan gozlerle arkadasina bakmis ve
"Atlarin
ucamadigini biliyorsun. Nasil olup da boyle delice bir
fikirle cikabildin ortaya? Yalnizca kacinilmazi
geciktiriyorsun o kadar."Pek degil" demis birinci
mahkum. "Kendime dort ozgurluk sansi veriyorum:
Birincisi sultan bu yil olebilir. Ikincisi ben
olebilirim. Ucuncusu at olebilir. Ve dorduncusu...
belki ata ucmayi ogretebilirim..!"

Umutlarinizin hic tukenmemesi dilegiyle.. :)

Aylin Kotil 23 Mayıs 2004

Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama, yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anlatmaya başladım:

Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak. Neye zaman harcarsan onun karşılığını alırsın. İşine zaman harcarsan İşinden, eşine zaman harcarsan eşinden, çocuğuna zaman ayırırsan da ondan karşılığını alırsın.

Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını...
Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı, içinden 'neden ben değil de o?' demeden...

Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini. Çünkü bir adım sonrasında görünüşte galip olanları gösterecek hayat ona nokta.

Her şeyin bir sonu olduğunu öğret. Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün keyif vermeyebileceğini. Kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu, gidilen Yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini, tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret. Kitaplardan keyif almasını, ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona.

Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı. Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret ona, sıkılıp ta kendini yönlendirmeyi bulmasını.

Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat. Doğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla. Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar, bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine...

Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona. Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret. Alın terine saygıyı öğret ona.

Aşk acısı çekmenin hiç aşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret.

Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret, başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı...

Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret. Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat.

Hayatı sorgulamayı öğret ona... Bilginin en büyük güç olduğunu öğret.

Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret.

Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmesini öğret ve haklıyken dik durmasını.

Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret.
Basit yaşaması gerektiğini öğret ona, çay içmekten keyif almayı...

"İstemiyorum", "hayır" demeyi öğret ona, istediğinde ise "istiyorum" demeyi, Sevdiğinde ise "seni seviyorum" diyebilmeyi öğret ona.

Bir kot pantolon ve tişörtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz kokmasını...

Sorgusuz sevmeyi...

El yazısı ile notlar yazmayı...

Lafı dolandırmamayı...

Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını, dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden uzaklaşmasını öğret ona.

Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını,

İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona, en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret...

Ama en çok da kendini sevmesini öğret... Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini... Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi gerektiğini... Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını...

Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona...

CAN DÜNDAR-31 Temmuz 2004

40 YAŞ ERKEĞİ

Kendimi ayırt etmeden söyleyeceğim:
Bazen erkek soyu midemi bulandırıyor.
"Kadın kokusu", taze ete susamış bir sırtlana dönüştürüyor bizi... Gözümüzü
kör ediyor; başımızı döndürüyor.
Amerikan başkanından hocasına, kör cahilinden okumuşuna, kılıbığından
"Taşfırın"ına kadar böyle bu...
Hele 40'ımızı geçmişsek...
Hele cüzdanımızı şişirmişsek...
Ve hele 40 yılı "boşa" geçirmişsek...
* * *
Sokağın çağrısını 40'larında işiten erkeğin "kaybolan yıllar" ağıtına,
"televole" özentisi bir aşermenin ağız şapırtısı eşlik ediyor.
Evet, "alem gezip eğleniyor". Sokakta onun karizmasına teslim olmaya hazır
"çıtırlar" fink atıyor.
O ise pijaması içinde "evi bekliyor".
Oysa -40'lıkların yaman teşhisiyle- "Hayat hızla geçiyor" ve "Böyle mi
öleceğiz?" sorusu beyni deşiyor.
Bu panik, yaşanmamış yılların hıncıyla sokağa döküyor 40 yaş erkeğini...
Altta kırmızı arabalar, belde zar zor giyilmiş kotlar, dilde demode
iltifatlar, cepte karaborsa Viagra'larla...
Hâlâ beğeniliyor olmanın vehmi, hala yapabiliyor olmanın hazzına karışıyor.
Tatmin edilen ego şiştikçe şişiyor. Nefis uyanınca göz, ne iş ne ev görüyor.
Bitap evliliklerin tozunu, sevgisiz ilişkiler alıyor.
Her dişlenen "taze et", yenileri davet ediyor.
Ev zulaları, günahların çetelesini tutuyor.
İhanet kol geziyor.
* * *
Kim bilir kaç erkek, gömlekteki bir ruj izi, cepte unutulmuş bir mektup ya
da ansızın gelen bir telefon mesajı yüzünden kan ter içinde hesap verdi,
çocukça boyun eğdi, beceriksizce yalan söyledi, öfkeyle terk etti, terk
edildi bugünlerde...
Kaçı, pişman gözler, yalvaran sözlerle geri döndü eşine, döndürdü eşini...
Kaçı, ertesi gün unuttu, "ebediyen" verdiği sözleri...
Kaçı, haber verenleri suçladı, yakalandığında...
Kaçı, yakalanana "enayi" dedi, haberi duyduğunda...
Ve kaç "kutsal kadın", aile denilen kumdan kalenin sınır boylarını bekledi,
kızarak, ağlayarak, utanarak, yine de diş bilediği kale reisini savunarak;
...ve göz yumarak... bazen sevgiden, çoğu kez çaresizlikten...
...aynı saatlerde erkek, bir kahvede, becerdiklerini anlatırken...
* * *
Yanlış anlaşılmasın:
Garipsediğim, 40 yaş erkeğinin kadını sevmesi değil; sevmemesi...
Ve şaşırtıcı olan, ihanet etmesi değil; ihanet ettiği hayatı aynen
sürdürmesi...
Yaşadığının bedelini ödemeye cesaret edememesi...
Harcına yalan kattığı kaleyi terk edememesi...
"Ben de karımın kaçamağını, ondan beklediğim tevekkülle karşılayabilirim"
diyememesi...
Hep kendine yontarak diktiği ikiyüzlü bir ahlak totemine her daim secde
etmesi...
Ne ihanet ettiği, ne ihaneti paylaştığı kadına karşı dürüst olabilmesi...
40'ında hala para karşılığı çiftleşmeyi, geceden kalma pudra izini banyoda
gizlice çitilemeyi, cep telefonunu her an patlayabilecek bir el bombası gibi
gizlemeyi kendine yedirebilmesi...
* * *
Kabul edelim:
Evlilik bitti!
Çağ yorgunu aile, ancak başka kadınların (ya da erkeklerin) kolunda
yürüyebiliyor.
Yalan, bir mecburiyetler rejimi sayılan evliliğin temellerini oyuyor. Ve
herkes her şeyi bilerek,
gönülsüzce boyun eğerek bu oyunu oynuyor.
Çare, eşlerin birbirinin hayatını yaşamaktan vazgeçip her hayatı, sahibinin
nefsine, iradesine, vicdanına, insafına terk etmesidir.
Sevgi varsa, aile ilelebet sürecektir.
Yoksa, böyle sürdürmek rezilliktir.
Yalansız yaşamayı özlemediniz mi?

Peki Bunnarı Bİliyor muydunuz?

Az ışıkta okumak gözlere zarar vermez. Ama gözlerinizin gereksiz yere
yorulmasını istemiyorsanız aydınlık yerde okuyun.
Yanlış dereceli gözlük gözleri bozmaz.Bilgisayarla çalışmak gözleri bozmaz
sadece yorar.
Dünyadaki ısı 1900 yılından itibaren 0.7 derece arttı.
600 tane bitki cinsi et yiyendir. (Camiraous)

Yunuslarin beyni insanlarinkinden daha büyüktür.
Arılar, sivrisinekler ve diğer ses çıkaran böcekler kanatlarıyla bu sesi
çıkarırlar.
insanlar ömrü boyunca 20 kilo toz yutarlar.
Shakespeare 23 Nisan 'da doğdu ve 23 Nisan 'da öldü.
Dünyada en çok kullanılan isim Muhammed 'dir.
Michael Jardan 'ın bir senede Nike reklamlarından kazandiği para,
Malaysia'daki Nike fabrikasinda çalisan tüm personelin aldığı senelik
maaştan daha fazladır.
amerikalılar hergün 1.6 milyondan fazla saat trafik sıkışıklığında zaman
kaybediyorlar.
Bir oyun ne önemi vardır. 1923 'de bir oy, Adolf Hitler 'i Nazi partisinin
liderliğine getirdi.
Amerika 'da sandviçlerin %50 'si öğle yemeklerinde, %28 'i ise akşam
yemeğinde yeniliyor.
Her insan günde ortalama 2 kilo çöp üretiyor
Kibrit kutusu kadar bir altın,bir tenis kortu büyüklüğüne kadar
inceltilebilir.
İnsan günde ortalama 80 ile 100 saç teli döker.
Altmış yaşında, insanlar tat alma duyularının %50'sini kaybederler.
El tırnakları, ayak tırnaklarından daha hızlı büyürler.
Gülmek için 17 adeleye ihtiyaç vardır. Surat asmak için ise 43 adeleye
ihtiyaç vardır.
İnsan vücudunda 600 'ü aşkın adele vardır.Beynin %85 'i sudur.
İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.
Gözleri açık tutarak hapşırmak imkansızdır.
Bir insan yedi dakika içerisinde uykuya dalar.
Sıcak su soğuk sudan daha ağırdır.
Mexico City her sene 25 cm. kadar batıyor.
Peru 'da hiç umumi tuvalet yoktur.
Sağ elini kullanan insanlar, sol elini kullananlara göre ortalama dokuz yıl
daha fazla yaşıyorlar.
Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzu dolduracak kadar tükürük salgılar.
Telefonunuz 201 parçadan oluşur.
Yetişkin bir insan günde ortalama 23.000 kez nefes alır.
Amerikan halkının %49 'u hergün kişi başına 3.3 fincan kahve içiyor.
Sarışinların esmerlere göre daha fazla saçı vardır.
İnsanlar yaşamları boyunca altı filin ağırlığına eşit miktarda yiyecek
tüketiyorlar.
Döllenmeden doğuma kadar bir bebeğin ağırlığı beş milyon kat artıyor.
İnsan vücudu bir saniyede iki milyon kırmızı kan hücresi üretir.
Aynı parmak izi gibi, her insanın dil izide farklıdır.
Ortalama bir insan yılda 1.460 'in üzerinde rüya görür.
Soğan doğrarken sakız çiğnemek göz yaşarmasını önler.
Vücudumuzdaki kemiklerimizin dörtte biri ayaklarımızda bulunur.
Ampulü icat eden Thomas Edison karanlıktan korkardı.
Kürdan, Amerikalıların boğulmasına en fazla neden olan nesnedir.
İtalyan bayrağının tasarımını Napoleon Bonaparte yapmıştır.
Kağıt parçalar ilk kez Çin 'de kullanılmıştır.
Ketçap önceleri ilaç olarak kullanılıyordu.
Uzay yolculuğunda taşınacak her kilo için gerekli olan yakit miktarı 530
kg'dır.
Salatalık bir sebze değil, meyvedir.
Eski zamanlarda dinamit yapımında yerfıstığı kullanılırdı.
Dracula, tarih boyunca sinemaya en fazla uyarlanan hikayedir.
İnsanlar vücutlarinda 300 adet kemikle doğuyorlar ama yetişkin olduklarında
bu sayı 206 'ya düşüyor.
Ortalama olarak, Amerika'da günde üç adet cinsiyet değiştirme operasyonu
gerçekleşmektedir.
Eskimolar buzdolaplarını yiyeceklerin donmaması için kullanırlar.
Telefonun mucidi Alexander Graham Bell, karısı ve annesiyle hiçbir zaman
telefonda konuşamadı. Çünkü ikiside doğuştan sağırdı.
İnsan terinin bir santimetrekaresi 625 tane ter bezi içerir.
Hindistan 'da oyun kağıtları yuvarlaktır.
Çocuklar baharda daha fazla büyüyor.

GÜZİN ABLA OLAYI AŞMIŞ

İzmir' den M.T. soruyor :
Ben 38 yaşında, kimya ögretmeni bir genç bayanım. Üç ay kadar önce kısmetim açıldı ve iyi niyetli bir gençle tanıştım. Geçen hafta da nişanlandık. Mutluluktan uçuyordum ki dün laboratuarda korkunç bir şey keşfettim. Nişanlımın bana aldığı yüzüğü denemek için civaya attım ve maalesef yüzdü. Halbuki saf altının özgül ağırlığı civanınkinden fazla, yüzüğün batması gerekirdi. Demek bana aldığı yüzük saf altın değil, öyleyse sevgisi de saf olamaz. Şimdi ben bu civayı nişanlımın yemeğine koyup bu işi bitirmeyi düşünüyorum, ne dersiniz?

İşte Güzin Abla' nın Cevabı :
Arşimet'in hayatına her yönüyle vakıf olduğunuz anlaşılıyor. Yalnız yüzey gerilimini hesaba katmamışsınız, civanın yüzey gerilimi suyunkinden çok daha fazladır, böylece kendinden ağır cisimleri de kaldırabilir, çünkü o cisim batarken ortaya çıkartacağı yüzey için harcaması gereken enerji, kendi potansiyel enerjisinden fazla olabilir. Ayrıca civanın saf olmama ihtimali de var, o yüzden ani kararlar vermeyin derim.
İnsan bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor, ama
gırtlağına çökmeden. Tatlı, tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte
gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, günün
cılkını çıkartıyor, ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Her
şeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar,
fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman, kocaman açıp, dinliyorlar. En
önemlisi de, büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan işler üzerine
konuşabiliyorlar, çünkü iş paylaşılabiliyor, birlikte benzer işler üretiliyor.
Müthiş bir keyifle dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karısını, kocasını,
sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan insanın hayatını
keyifle idame ettirebilmesi için büyük bir avantaj oluyor

Ama insan sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere eleştiriler,
haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu
gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak
gerekiyor. Çünkü, sonuçlarını bedellerini ödemek gerekebilir, burnundan fitil,
fitil getirebilir, dikkatli olmakta fayda var, çünkü sevgililik onuru çok kolay
yaralanabiliyor

İnsan, sevgiliyken, evliyken çok daha hassaslaşıyor. En küçük şeye bile ''Bana
bunu nasıl yapar?'' oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha
geniş. İnsan her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor, bütün gün başka
insanları dinlemiş olduğundan yorulmuş oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da
karşındaki seni dinlemek istemiyor. Ortama bir sessizlik çöküyor, ''Tetiği ilk
kim çekecek?'' diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya
da eşinle sabahlara kadar gülünüp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine
başkalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten,
''ben'' karambole gidiyor. Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine
giriliyor, hiç itirazım yok, o da güzel, ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi
sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka
şeyler paylaşılıyor. En iyisi, en güzeli, ama en zoru da bu iki kategoriyi
birleştirebilmek galiba.

"Arkadaş-sevgili olabilmek."
Hem arkadaşın, hem sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı hem
sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak,
çekiştirmek çok daha güzel geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii.
Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili
gibi davranabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba
yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler Mutluluğu ve
güzellikleri yakalayabiliyorlar zaten.