11 Temmuz 2008
SAĞLIKLA İLGİLİ ÖNEMLİ TAVSİYELER
Günde İKİ kere kahve içmeyin
SOĞUK su ile hap almayın
akşam 7'den sonra YEMEK yemeyin
Tükettiğinzi YAĞLI gidaların miktarını azaltın
sabahları daha çok akşamları daha az SU için
cep telefonu BATARYAları ile mesafenizi uzak tutun
UZUN süre kulaklık takmayın
Gece 10 sabah 6 en ideal uyuma saatleridir
uyku öncesi İLAÇ aldıktan sonra hemen uzanmayın
Habib Baba, 4.Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah
dostlarındandır.Yaşlıdır,fakirdir,gariptir.Fakat Rabbinin katında da
alemlere denk bir değerin sahibidir.
Yaşlı Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a
gelmiştir.Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider...
Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk
kılmaktır.
Fakat hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez.
"Bugün" der, "Sultan Murad'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan
müşteri alamıyoruz."
Habib baba üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...
"Ne olursun" der, "kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır
çıkarım.Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum.Binbir dil
döker.Hamamcı ehl-i insaftır... Dayanamaz... Kabul eder... Hamamın en
sonundaki odayı göstererek ...
"Baba şu odada hızla yıkanıp çık, parada istemem. Yeter ki vezirler, senin
farkına varmasınlar."
Habib baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar... Ve
bu arada hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu,
genç, yakışıklı biridir bu gelen. Onunda görünümü fakirdir... Ama sadece
görünümü... İkinci müşteri kılık değiştirmiş, 4.Murad'dır. O gün
vezirlerinin topluca hamam alemi yapacaklarından haberdar olan padişah
merak etmiştir.
"Hele bir bakalım" demiştir, "bizim vezirler, hamamda benden uzakta, kendi
başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?"
Ve bu merak padişahı, tebdil-i kıyafet ettirerek, hamama getirmiştir.
Az önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır...
Hamamcı vezirler der almak istemez... Padişah ise, ne olursun der,
bastırır ve padişah galip gelir... Habib babanın yıkanmakta olduğu odayı
göstererek, genç padişahın kulağına fısıldar:
"Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sende sar peştemali beline gir yanına...
Beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın... Ve ekler: "Aman ha!
Vezirler varlığınızı bilmesinler."
Sonra 4.Murad'da Habib babanın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya
başlarlar. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı,
türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...
Habib babanın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz
kirlenmiş gibi gelir ona... Allah hikmeti gereği dostuna, o yanındakinin
tedbil-i kıyafet etmiş padişah olduğunu ilham etmemiştir...
Ve yanındakini, görüntüsüne uygun, kendi gibi fakir bir delikanlı zanneden
Habib baba yumuşak bir sesle konuşur:
"Evladım" der, "Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsade edersen bir
keseleyivereyim."
Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve bü yük bir haz duyar...
Haz duyar, çünkü ömründe ilk defa biri ona, padişah olduğunu bilmeden,
sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif
etmektedir.
Memnuniyetle Habib babanın önünde diz çökerken: "Buyur baba" der, "ellerin
dert görmesin"
Bu arada içerideki alemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir.
Habib baba, 4.Murad'ın sırtını bir güzel keseler... Fakat padişah kuru bir
teşekkürle yetinmek istemez.. Ne de olsa insandır ve o da her insan gibi
kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.
"Baba" der, "gel bende senin sırtını keseliyeyim de ödeşmiş olalım." Habib
baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle;
"Olur evlad" deyip, sultanın önünde diz çöker. Bu arada, Sultan Murad kese
yaparken bir yandan da Habib babayı yoklar, ağzını arar...
"Baba" der, "görüyormusun şu dünyayı... Sultan Murad'a vezir olmak
varmış... Bak adamlar içerde tef,dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben
ise burada iki hırsız gibi..."
Habib baba Sultan Murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz,
kendi hükmünü söyler... Sultan Murad'ın Habib babadan duydukları, ağzı
açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir.
"Be evladım" der, Habib baba, "Sultan Murad dediğin kimdir? Sen asıl
Alemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, O seni sevince sırtını bile
Sultan Murad'a keselettirir...
* mukemmelliyetcidir, calismak icin yasar,
* onlar icin hayat ak ve karadan ibarettir, ayrintilar butunden daha onemlidir.
* kontrolu surekli elde tutmaya calisir, kati ve donulmez kurallari vardir.
* kendilerini ise yaramaz ve yetersiz olarak algilama egilimleri yuksektir.
Asagidaki tarz dusunce bicimi baskindir.
* "Kontrolu elde tutmaliyim"
* "Her sey benim istedigim duzende olmali"
* "Duzensizlik beni deli ediyor"
* "Ayrintilar butunden daha onemlidir"
* "Ben olmasam her sey kontrolden cikacak"
* "Hata yapilmamali, hata yapiyorsan basarisiz bir insansin demektir
Narsistik Kisilik Bozuklugu
* kendilerini herseyden degerli ve ustun goruruler
* her zaman ustunluklerini gostermek ve digerlerine kabul ettirmek icin ugrasirlar.
* onlar en ust sinifti ve her seyin en iyisine layiktirlar.
Asagidaki tarz dusunme bicimi baskindir.
* "Herkesten daha guzel ve farkliyim"
* "Bana hizmet edecekseniz tabiiki ben bunu hak ediyorum"
* "Ustun oldugum icin bana itaat etmelisiniz"
* "Benimle ayni seviyede olmaniza imkan yok"
Paranoid Kisilik Bozuklugu
* digerlerine guvenmezler, asiri kuskucu ve de kiskanc bir yapiya sahiptirler.
* digerleri tarafindan asagilandiklarina, degerlerinin bilinmedigine inanirlar.
* kaygi duzeyleri yuksektir.Surekli gerilim icinde yasarlar.Hareketlidirler.
Asagidaki tarz dusunce bicimi baskindir.
* "Bana iyi davraniyorlarsa mutlaka bir cikarlari vardir"
* "Kimseye guvenme, gizli amaclari olabilir"
* "Surekli tetikte ol, zararin nereden gelecegi belli olmaz"
* "Fazla yakinlasma incinirsin"
* "Yakinlik zayifliktir"
* "Arkamdan gizli isler yapiyorlar"
Borderline Kisilik Bozuklugu
* belirgin bir sekilde birbirine zit duygu ve dusuncelere sahiptirler.ofkeden neseye, neseden kizginliga cok cabuk gecerler.
* dengesizdirler, kendileriyle ilgili "ben buyum" gibisinden belirgin bir algilari yoktur.
* ofkelidirler, cogunlukla kavgalara karisir ofkelerini kontrol edemezler.
* duygulari asirilik ve de degiskenlik gosterir nacak genel ruh hallerinde bosluk duygusu hakimdir.
* kurallara uymama ve de reddetme egilimine sahiptirler.
Asagidaki tarz dusunce bicimi baskindir.
* "Kendimi yonetemiyorum"
* "Kimse beni sevmiyor"
* "Beni sevmeleri icin onlara boyun egmeliyim"
* "Ofkemi yenemiyorum"
* "Sonunda birilerini oldurecegim"
* "Sadece enayiler tum kuralara uyar"
BABAANNEM RAHMETLİ, PİRİNÇ AYIKLIYORDU. BİR TANE YERE DÜŞTÜ.
BABAANNEM
EĞİLDİ, ARAMAYA BAŞLADI. SAĞA BAKIYOR, SOLA BAKIYOR, BULMAYA
ÇALIŞIYOR.
ÇOCUKLUK İSTE,'AMAN BABAANNE DEDİM. BİR PİRİNÇ TANESİ İÇİN BU KADAR
CABA
HARCAMAYA, YORULMAYA DEĞER Mİ?' RAHMETLİ İLK DEFA SERTLEŞTİ BANA
KARŞI,
ÖFKEYLE DOĞRULDU. 'SEN OTURDUĞUN YERDEN AHKÂM KESİYORSUN, ' DEDİ.
'HİÇ
PİRİNÇ ÜRETİLİRKEN GÖRDÜN MÜ? İNSANLAR NE KADAR ZORLUK ÇEKİYORLAR. BİR
PİRİNÇ TANESİNDE KAÇ İNSANİN GÖZ NURU, ALIN TERİ, EMEĞİ, ÇİLESİ VAR
BİLİYOR MUSUN?' UTANCIMDAN KIPKIRMIZI OLMUŞTUM.
*ARADAN YILLAR GEÇTİ. HUKUK FAKÜLTESİNDE ÖĞRENCİYİM. ALAİN'İN
PROPOSLARİNİ
OKUYORUM. BİRDEN İRKİLDİM. BABAANNEMİ HATIRLADIM. ALAİN, BİR İNSAN
YERDE
BİR İĞNE GÖRÜP DE EĞİLİP ALMAZSA, BÜTÜN UYGARLIĞA KARŞI İHANET ETMİŞ
OLUR
DİYORDU. İLAVE EDİYORDU. BİR İĞNENİN ÜRETİMİNDE BİNLERCE İNSANİN! ALIN
TERİ,
GÖZ NURU, EL EMEĞİ VARDIR DİYORDU.
*ON DOKUZ YIL EVVELDİ.** STOCKHOLM'E GİTMİŞTİM. BİR OTELE İNDİM.
GECEYDİ.
SABAHLEYİN, TRAŞ OLMAK İÇİN LAVABOYA GİTTİĞİMDE, AYNANIN YANINDA İLGİNÇ
BİR
NOT GÖRDÜM. LÜTFEN DİYORDU, TRAŞTAN SONRA JİLETİNİZİ ÇÖPE ATMAYIN.
YANDA
BİR KUTU VAR, ORAYA BIRAKIN. BİR TEK JİLETLE DAHİ OLSA, İSVEÇ ÇELİK
SANAYİSİNE YARDIMCI OLUN. DOĞRUSU HAYRETLER İÇİNDE KALDIM.
ÇOCUKLUĞUMDAN
BERİ ÇELİK EŞYA
DENİNCE AKLA İSVEÇ ÇELİĞİ GELİR. BİRÇOK EŞYA ÜZERİNDE' İSVEÇ
ÇELİĞİNDEN
YAPILMIŞTIR' DİYE YAZARDI. İSTE O ÜLKE, KULLANILMIŞ BİR TEK UFACIK
JİLETİN
BİLE ÇÖPE GİTMESİNİ İSTEMİYOR, ONA SAHİP ÇIKIYOR,GELEN TURİSTLERE
RİCA
YOLLU UYARIDA BULUNUYORDU. *
*İSVİÇRE'DE ZAMAN ZAMAN, BELLİ PERİYOTLARDA, RADYOLAR, TELEVİZYONLAR,
BİR
HABERİ DUYURUR. ŞU TARİHTE, SU SAATTE, ADAMLARIMIZ GELECEK. SİZ
LÜTFEN
HAZIRLIĞINIZI YAPIN.** OKUMADIĞINIZ, İLGİ! LENMEDİĞİNİZ, KULLANMADIĞINIZ
NE
KADAR KİTAP,DERGİ, GAZETE VARSA, KÂĞIT, AMBALAJ,KUTU VARSA, VELEV Kİ,
BİR
İLAÇ PROSPEKTÜSÜ DAHİ OLSA, KAPININ ÖNÜNE KOYUN. İSVİÇRE'NİN
KALKINMASINA
YARDIMCI OLUN. FAZLA AĞAÇ ZİYANINA ENGEL OLUN. *
*JAPONLAR SON DERECE SADE, BASİT, YALIN MÜTEVAZI YASAYAN İNSANLARDIR.
EVLERİNİ MOBİLYA İLE EŞYA İLE DOLDURANLAR JAPONLARA GÖRE RUHEN TEKÂMÜL
EDEMEMİŞ, HAYATIN MANASINI ANLAYAMAMIŞ, ZAVALLI KİMSELERDİR. BÖYLELERİ
İLE,
ZAVALLI, EVİNİ MEZAT SALONUNA ÇEVİRMİŞ DİYE EĞLENİRLER. BİR İNSANİN
GÖSTERİŞ İÇİN EŞYANIN ESİRİ OLMASI NE KADAR ACIDIR. VAKTİYLE JAPON
EKONOMİSİ
BİR DARBOĞAZDAN GEÇİYOR. İÇ BORÇLAR, DIŞ BORÇLAR GIRTLAĞI AŞIYOR.
ZAMANIN
BAŞBAKANI MECLİSİ TOPLAR. KÜRSÜYE ÇIKAR. DURUMU OLANCA AÇIKLIĞI VE
TEHLİKELERİ İLE ANLATIR VE SU ANDAN İTİBAREN DER, TANRI ŞAHİDİM OLSUN
Kİ,
JAPONLARIN İÇ VE DIŞ BORÇLARI SON KURUŞUNA KADAR ÖDENMEDEN,
P! İRİNÇTEN
BAŞKA BİR ŞEY YEMEYECEĞİM. SU ÜSTÜMDEKİ ELBİSEDEN BAŞKA ELBİSE
GİYMEYECEĞİM. DEDİKLERİNİ YAPAR, EN ÜSTTEN EN ALTA BİR İSRAFTAN
KAÇINMA
KAMPANYASI AÇILIR. JAPONYA BÜTÜN BORÇLARINI ÖDER. BU DURUMUN TOPLUMUN
BÜTÜN
KESİMLERİNİ, TEK İSTİSNA OLMADAN KAPSADIĞINI SÖYLEMEYE GEREK YOK.
GEÇENLERDE JAPON İMPARATORUNUN SARAYINI
GÖRDÜM. YARABBİM, NE KADAR SADE, NE KADAR MÜTEVAZI, NE KADAR
GÖSTERİŞTEN
UZAK...
*GEREKMEDİĞİ HALDE ELEKTRİĞİ YAKMAKLA, SUYU KAPAMADAN BOS YERE
AKITMAKTA,
GECE ÇAMURLU AYAKKABILARIMIZI TEMİZLEMEDEN YATMAKLA, YEMEK YEDİĞİMİZ
KAPLARI
YIKAMADAN BIRAKMAKLA BİZ DE ZALİMLER SINIFINA GEÇMİYOR MUYUZ?
*HAYAT ÇOK İNCE, AKİL ALMAZ İNCELİKTE İPLİKLERLE ÖRÜLMÜŞTÜR. HER ŞEY
O
KADAR BİRBİRİNE BAĞLIDIR Kİ, İLKOKUL OKUMA KİTABIMIZDAKİ BİR SÖZÜ HİÇ
UNUTMADIM.
BİR MIH BİR NALI KURTARIR. BİR NAL BİR ATI,BİR AT BİR KOMUTANI, BİR
KOMUTAN
BİR ORDUYU,BİR ORDU BİR ÜLKEYİ K! URTARIR DİYORDU..
MADDİ DURUMUMUZ NE OLURSA OLSUN, İSTER ZENGİN OLALIM, İSTER FAKİR,
HEPİMİZ
ÇOK DİKKATLİ OLMAK ZORUNDAYIZ. BUNDA PARAYI DA, MADDİYATI DA AŞAN
BÜYÜK BİR
EDEP VE İNCELİK VARDIR.
09 Temmuz 2008
giymezmiş..
Bir gün Halep çarşısında dolanırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış..
Entari havalanmış..
Halepli Abdürrahim Efendi'nin açıkta kalan mahrem yerlerini herkes
görmüş..
Esnaf kendi arasında homurdanmış, bu uygunsuz durumu Kadı'ya kadar
duyurmuşlar..
Kadı da Abdürrahim Efendi'yi adaba mugayir davranışlarından dolayı
yargılamak üzere mahkemeye çağırmış..
Dava görülmeye başlamış..
Kadı kimlik tespiti yaparken sormuş:
'Evli misin?'
'Evliyim.. Dört karım, dört de cariyem var..'
'Kaç çocuğun var?'
'Dur hele Kadı efendi düşüneyim?'
Halepli Abdürrahim Efendi başlamış düşünmeye, düşünürken de parmak
hesabı yapmaya..
'Birinci karıdan altı çocuk.. İkinciden dört çocuk.. Üçüncüden iki
kızım var ellerinden öper..'
'On iki etti.. Başka?'
'Küçük karıdan da üç çocuk.. Cariye kullarından ikişer çocuk daha..'
Bizimki sadece sayı söylüyor.. Hesabı Kadı yapıyor..
'On dokuz etti.. Başka?'
'Başka yok Kadı efendi.. Hanımlardan üçü hamile.. Cariye kullarından
da ikisi yüklü..'
'Yani beş çocuk daha yolda..'
'Sayende Kadı efendi..
Halep Kadısı bu ifade üzerine biraz düşünmüş.. Uzun, kır sakallarını
karıştırmış..
Karşısında boynu bükük duran Abdürrahim Efendi'ye uzun uzun baktıktan
sonra,
'Yaz kâtip' karar deyip hükmünü açıklamış..
'Halep'de mukim, Abdülmecit'ten olma Razıya'dan doğma Abdürrahim
Efendi'nin don giymeye fırsat bulamadığından beraatine..
Annelik
Küçük kız yerden bir şey aldı ve ağzına götürdü. Anne zamanında davrandı,
onu elinden aldı ve bunu bir daha yapmamasını söyledi.
'Niye?' diye sordu küçük kız. Anne açıkladı:
'Çünkü o yerdeydi. Nereden geldiğini bilmiyorsun. Kirli ve muhtemelen
mikroplu da...'
Küçük kız hayranlıkla annesine baktı. 'Bu kadar çok şeyi nasıl biliyorsun
anne? Çok akıllısın.'
Anne bunu da kızına bir ders fırsatı bildi ve devam etti:
'Bütün anneler bunları bilir. Bunlar annelik sınavında vardır. Bilemezsen
anne olmana izin vermezler.'
Birkaç dakika öyle sessizce yürüdüler. Belli ki küçük kız annesinin
söylediklerini düşünüyordu.
'Anladııım!' diye gülümsedi birden, 'sınavı geçemezsen baba olursun.'
Anne bu ilginç yoruma şaşkın ama mutlu, 'Kesinlikle' dedi, kocaman bir
gülümsemeyle.
Hasan diye kimi kimsesi olmayan birisi askere gitmis. Arkadaslari aileleriyle konusuyor,ailelerinden para falanistiyormus. Fakat bizim Hasan'ın telefon acacak kimsesi olmadigi için oturmus ALLAH'u tealaya mektup yazmis.'ALLAH'ım durumum sana ayan beyan, kimsem yok biliyosun,ne olur bana 200 milyon.'Hasan kapatmıs zarfı yazmış üstüne 'Hasandan Rabbine' Atmıs postayaHasanin mektubuna (Tabi asker mektubu incelenir) subaylar bi bakmislar birliklerinde gariban asker. Subayin birisi 'bizim birlikte böyle gariban askerlerde mi vardı? Subaylar çıkın paraları!' demis.200 milyon cikmamis 150 milyon çikmis. Koymuslar zarfa yazmislar 'Rabbinden Hasana...'Aslanim Hasan almis zarfi bakmis 150 milyon. Oturmus ALLAH'u tealaya 2. mektubu dösemis : 'ALLAH'im mektubunu aldim çok tesekkur ederim. Simdi sana bi adres verecem parayi bundan sonra oraya gonder. Zira bu ibne subaylar içinden çalıyo...'
gelen bu kadınlardan bıkmış… ' papaz efendi, şeytana uyup kocamı aldattım. ' diyerek karşısına geçip günah çıkartmak istediklerinde papaz sinirlenir ' ayıptır günahtır. boyna kocamı aldattım diye geliyorsunuz, bari ayağım taşa takıldı deyin ben anlarım…' demiş…
kadınların da işine geldiği için artık kimse kocamı geyikledim demez papaz efendi ayağım taşa takıldı diyerek konuyu açarlarmış…
derken yaşlı papaz ölmüş, yerine bir başka papaz gelmiş ve bakmış ki kasabanın kadınları aşırı derecede namuslu. Taşa takılıp düştüklerinde oraları buraları açılıyor diye günah çıkartmak istiyorlar…
doğru belediye başkanına gidip durumu anlatmış ve derhal kaldırımların düzgün olarak onarılmasını istemiş ama duruma vakıf olan başkan katılırcasına gülmeye başlayınca
papaz şaşırmış ve ' sayın başkan gülüyorsunuz ama en çok da sizin eşiniz taşa takılıyor… lütfen yaniiii… '….
Kaza
Ikisinin de arabasi mahvolur ama sans eseri ikisi de hic yara almadan kurtulur.
Arabalarindan surunerek cikarlar ve kadin adama bakip:
-' Cok ilginc! sen erkeksin ben de kadin. Arabalarimiz mahvoldu ama ikimize de hicbir sey olmadi. Bu belki de tanisip, dost olup, hayatimizin sonuna kadar huzur icinde birlikte yasamamiz icin bir isarettir,' der.
Muthis heyecanlanan adam: - Evet, galiba haklisin,' diye cevap verir saskinlikla.
Kadin :- Bak, arabam hurdaya dondu ama bir sise sarap sapasaglam. Bu kesin bir isaret. bu sarabi icip sansimizi kutlamaliyiz, '! diye devam eder ve sarap sisesini adama uzatir.
Adam siseyi alir, acar ve yarisini icip kadina verir. Kadin hemen sisenin mantarini kapatip adama geri uzatir.
Bunun ustune adam sorar:- Sen icmeyecek misin?
Kadin cevap verir :- Hayir, ben polisi bekleyecegim
Teknik destek servisi: Çıkartma düğmesine bastınız, değil mi?
Müşteri : Elbette. Sıkıştı herhalde.
Tek.Des: Tamam hanımefendi, not alıyorum. Bir arkadaş gelir bakar.
Müşteri : Bi dakka! Disketi henüz yuvasına koymamışım, masanın üzerinde duruyor. Afedersiniz.
***
Tek.Des: Nasıl bir bilgisayarınız var Ömer bey?
Müşteri : Beyaz
***
Tek.Des: Ekranınızın solundaki 'Bilgisayarım' ikonunu tıklar mısınız?
Müşteri : Sizin solunuz mu, benim solum mu?
***
Tek.Des: Günaydın. Size nasıl yardımcı olabilirim?
Müşteri : Merhaba. Yazıcım çalışmıyor da...
Tek.Des: Anladım. 'Başlat' tuşuna basar mısınız?
Müşteri : Bak dostum! Ben Bill Gates değilim. Bana öyle teknik konuşma!
***
Müşteri : Merhaba. Ben Aysu. Bilgisayarımdan çıktı alamıyorum. Her deneyişimde 'yazıcı bulunamıyor' diye bir ikaz yazısı çıkıyor. Yazıcıyı kaldırdım ekranın önüne koydum, hâlâ 'yazıcı bulunamıyor' diyor.
***
Müşteri : Yazıcımdan renkli çıktı alamıyorum. Bir şeyi eksik mi yapıyorum acaba?
Tek.Des: Yazıcınız renkli mi?
Müşteri : Aaah! Afedersiniz ya...
***
Tek.Des: Şimdi ekranınızın üzerinde ne var hanımefendi?
Müşteri : Eşimin doğum günümde hediye ettiği ayıcık. Niye?
***
Müşteri : Klavyem çalışmıyor.
Tek.Des: Bilgisayara bağlı mı acaba?
Müşteri : Bilgisayaın arkasına ulaşamıyorum.
Tek.Des: Klavyenizi elinize alın ve on adım geri gidin.
Müşteri : Tamam.
Tek.Des: Klavye sizinle geldi mi?
Müşteri : Evet.
Tek.Des: Bu, klavyeniz bilgisayara bağlı değil demek oluyor.
Müşteri : A-a! Masada bir klavye daha var... Hah! Bu çalışıyor.
***
Tek.Des: Şifrenizi söylüyorum: küçük c, büyük a, küçük n, 7
Müşteri : 7 büyük mü, küçük mü?
***
Müşteri : Nete giremiyorum. (dial-up dönemi)
Tek.Des: Parolanızı doğru girdiniz mi acaba?
Müşteri : Tabi. Arkadaşımın girdiği parolanın aynısı girdim.
Tek.Des: Arkadaşınızın girdiği parola neydi?
Müşteri : Beş yıldız.
***
Tek.Des: Hangi anti-virüs programını kullanıyorsunuz efendim?
Müşteri : Windows
Tek.Des: O anti-virüs programı değil efendim.
Müşteri : Afedersiniz; internet explorer`dı.
***
Müşteri : Çok büyük bir problemim var. Arkadaş bilgisayarıma bir ekran koruyucu koydu. Ama mouse`ı oynatınca kayboluyor ya!
***
Tek.Des: Buyurun efendim?
Müşteri : Eee! İlk defa mail gönderiyorum da...
Tek.Des: Tamaam! Ben size yardım edeyim.
Müşteri : Adresteki 'a'yı yazdım da, çevresine daireyi nasıl çizeceğim?
Yaşlı Kadın
Yasli bir kadin kedi mamasi almak icin markete gider. Uc kutu alip kasaya
goturur.
Kasadaki kiz ;' Uzgunum bayan ama bunlari alabilmeniz icin kediniz oldugunu
kanitlamaniz gerekir. Bir cok yasli insan bunlari kendileri yemek icin
aldiklarindan kediniz olduguna inanmadan size bunlari satma yetkimiz yok.'
der. Bunun uzerine yasli bayan eve gidip kedisini alir ve markete getirir.
Market bunun uzerine kadina kedi mamasini satar.
Ertesi gun yine yasli kadin uc kutu kopek mamasi almaya kalkar. Kasiyer yine
kadindan kopegi olduguna dair bir kanit ister. Cunku yasli insanlar bazen de
kopek mamasi yemektedirler. Bunun uzerine kadin yine evine doner kopegini
alip markete gelir ve mamalari alir.
Ertesi gun yine yasli bayan markete gelir bu sefer elinde bir kutu vardir.
Kasiyere gider ve elini icine sokmasini soyler. Kasiyer korkarak; ' Hayir,
icinde beni isiracak bir yilan olabilir.' Yasli kadin;' Inanin, kutunun
icinde size zarar verebilecek hic bisi yok. Lutfen elinizi kutunun icine
sokun.'. Bunun uzerine kasiyer elini kutuya sokar ve sonra elini koklayarak
; 'Bu sey sanki b..k gibi kokuyo.' der Yasli kadin devam eder;
' Evet oole. Simdi lutfen uc rulo tuvalet kagidi alabilir miyim?'
geldi. Param hesaplanıyor. Bankodayım, sorular geldi :
- Hastanede yattın mı ?
- Herhalde abi, dedim, henüz evlerde kalp ameliyatı yapamıyorlarmış.
Hiç yorum yapmadı ve 2. soruya geçti :
- Çıktın mı peki? Ve ben dumur...
- Hayır, hala akşamları işten sonra yatmaya hastaneye gidiyorum. Ve kafamı duvarlara vurduracak soru geldi.
Espri bile anlamaktan aciz bu adam sordu :
- İstanbul'da kimsen yok mu yahu. Niye hastanede kalıyorsun ki hala?
********************************************************************************
Geçen gün aksam vakti dolmuşta gidiyorum, arkadan teyzenin biri bağırdı :
- 'Evladım şu sarı kamyonetin yanında indiriver.'
Dolmuş şoförü dumur olmuş bir vaziyette:
- İyi de teyze, o kamyonet hareket halinde, nerde duracağını nerden bileyim...
********************************************************************************
Geçen sene Hava Harp Okulunun sınavı'na gitmek için Bursa Terminali'nde otobüsümü bekliyordum.
Bu arada ilginç bir olaya tanık oldum. Adamın biri karısını İstanbul'a yollamak için bir otobüs firmasından bilet almıştı.Fakat otobüs firması adama ayırdığı bileti başkasına satmış. Adamda bu sinirle gişede görevli olan memura şu şekilde bağırıyordu:
- 'Hepinizi şikayet ederim ben onu bunu anlamam. Karımı! .ike .ike
götüreceksiniz Istanbulaaaaa...'
*******************************************************************************
Şimdi arkadaşımla Taksim'de takılıyoruz. Bir adam ağlayan çocuğunu
susturmaya çalışıyor. Yanında da bir polis var; sonra adam çocuğa dedi ki:
- 'Sus yoksa seni polise veririm.'
Yandaki polis de bir dellendi:
- 'Lan geri zekalı, biz adam mı yiyoruz da bize veriyon çocuğu?
********************************************************************************
Bir gün İzmir' de belediye otobüsünde gidiyoruz arkadaşlarla. Bizim arkadaş boş yer buldu ve oturdu. Sonraki durakta da eli bastonlu yaşlı bir amca geldi.
Arkadaş da kıllığına adama yer vermedi. Adam o arkadaşın oturduğu koltuğun yanına geldi ve ayakta arkadaşın yer vermesini bekliyor.
Fakat arkadaş yerini vermedi.Neyse adamcağıza da yazık, bastonu otobüs
hareket ettikçe bir o tarafa bir bu tarafa kayıyor. Arkadaş dayanamadı ve yaşlı amcaya :
- 'Amca bastonun ucuna lastik takarsan kaymaz' dedi.
Adam şöyle baktı, sonra;
- 'O lastiği zamanında baban taksaydı şimdi sen olmazdın, ben de orada oturuyor olurdum' deyince bütün otobüs koptu. Arkadaş o gün bu gündür belediye otobüsüne binmez.
********************************************************************************
Bir gün arkadaşla dolmuş bekliyoruz. Üst geçit var ama kendi halinde
bir kadıncağız yaya kırmızı yanarken caddeden geçmeye çalışıyor. Üst geçidin altında
beklemekte olan polis otosundan şöyle bir anons yapılıyor:
- Hanım nireeee, hanım nireee?
Teyzeden cevap:
- Eltimgileee, beyimin haberi var. Sana ne kiii
Bu zeki adama şapka çıkartılır ..
Türkiye'yi Güldüren Adam' ünlü komedyen Cem Yılmaz'ın İstiklal Marşı'ndan esinlenerek yazdığı bir şiir, şu sıralarda elden ele dolaşıyor. Cem Yılmaz, bu şiirinde Türkiye'nin sorunlarını da ele alarak ülkemiz gerçekleri hakkında inanılmaz tespitler yapmış! İşte Cem Yılmaz'ın Türkiye'nin durumuna mizahi ve bir o kadar da entelektüel bakış açısıyla yazmış olduğu şiir:
İSTİKBAL MARŞI
Bakma, dönmez şafak vakti yurttan kaçan o alçak!
Dönmeyip Amerika'da, arlanmaksızın yaşayacak!.
O benim milletimin hırsızıdır, yurdu soyacak,
Hortumladıkları benimdir, milletimindir ancak!
Çalma, kurban olayım hepsini ey hırslı çakal!
Gariban halkıma da bir pul bırakacak kadar al!
Olmaz sana götürdüğün paralar sonra helal,
Hakkını vermezsen burdaki ortaklarının behemehal!
Ben ezelden beri aç yaşadım,aç yaşarım!
Hangi hükümet beni kurtaracakmış,şaşarım!
Kurumuş musluk gibiyim, ne akar ne taşarım!
Yırtsam da bir tarafımı, hiç görülmez başarım!
Mali krizler, yoluna örmüşse çelikten bir duvar,
Benim .ceğiz, .cağız diyen bir hükümetim var!
Bağırsın korkma, nasıl işimize burnunu sokar?
'Avrupa Birliği' denen tekdişi kalmış canavar!
Arkadaş, Meclis'e namusuyla çalışanları uğratma sakın!
İşe aldıracakların, olsun hep sana yakın!
Gelecektir, cezanı vereceği günler Hakkın,
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!
Yaktığın yerleri 'orman' diyerek geçme, tanı!
Çalışanı işten at, doldur kadroya yatanı!
Gözleri açık yatır seni kurtaran atanı,
Satılmadik o kaldı, durma satıver şu vatanı!
Sermaye mutlu olsun, olsa da çevre feda!
Semizlettin Apo'yu, mezarında dönsün Şüheda!
Uydurma kanunlarla Meclis'ten getirin seda!
On bin Yıllık tarihe, yurdum ederken veda!
Cümlenizin bu yurdu yok etmek mi emeli?
Yediginiz herzelere başka ne demeli!
Oyuverin altını iyice sallansın temeli,
Yurdumun ki, sonunda vatandaş kükremeli!
O zaman durur belki gözümden akan yaşım,
O zaman doğrulur belim, yukarı kalkar başım,
O zaman boşa gitmez yıllarsüren uğraşım!
HESABINI VERİP TE GİTTİĞİNİZ GÜN KARDAŞIM,
Dalgalanın dolar gibi sizde şimdi ey suçlular!
Olsun artık soyguncuya vurulacak bir yular,
Ebediyen, öyle yok hesapsız bir iktidar!
Hakkıdır 'garip yaşamış vatandaş'ın da gülmek,
Hakkıdır ezilmiş milletimin, aydınlık bir İstikbal!
Cem YILMAZ
Yılmaz ÖZDİL'den
Ali Babacan haklı.
Bu ülkede Müslümanlar sıkıntıda.
Mesela, türban takmıyorsan, seni Müslüman'dan saymıyorlar...
Daha nasıl sıkıntı olsun?
Yalan söylüyor musun? Hayır.
Rüşvet alıyor musun? Hayır.
Ahalinin kıçında don yokken, sen parmağına kuru soğan büyüklüğünde, 70 milyar liralık yüzük takıyor musun? Hayır.
Vatanı sattın mı? Hayır.
Bırak şimdi bunları...
- Türban var mı, türban?
- Yok.
- Olmadı ki...
Normal insan evladı gibi flört edersen, bu ülkenin Diyanet'i seni "zina" yapmakla suçluyor... Ama, "dindarım" ayaklarıyla, 9 yaşındaki kızı koynuna alırsan, çıt çıkarmıyor! Üç eşin, dört eşin varsa, normal... Tek eşin varsa, "kerhaneci" diyorlar... "Dini nikáh"ımızı "prezervatif" haline getirdiler... Takıyorsun, her türlü rezilliği yapabilme özgürlüğüne kavuşuyorsun!
"Ruhban sınıfı yok" diye gurur duyardık... İmam olmayana su yok! Takkeli, takunyalı cahil cühelanın "kanaat önderi" diye, eli ayağı öpülüyor. Camilere tezgáh açıp, "zihin makinesi icat ettik" diye para tokatlıyorlar. Devleti yönetenler, "Davul Tozu Minare Gölgesi Holding"lerin açılışlarını yapıyor. "Faiz haram"sa... Dünyanın en yüksek faizi nerede?
Ali Babacan haklı.
"Samimi" Müslümansan eğer, şu anda dünyada dinimiz adına daha büyük sıkıntının yaşandığı bir ülke yok.
31.05.2008,Yılmaz Ozdil,Hurriyet.
BİR DELİK GERİDEN!...
adam, kaçıncı delikte olduğunu şaşırmış.. Az ilerisinde oynayan bir
kadın görmüş. Ona doğru yürümüş..
'Kaçıncı delikte oynadığımı şaşırdım da' demiş..
'Ben 7'nci delikte oynuyorum' demiş kadın. 'Siz benden bir delik geride
olduğunuza göre, 6'da olmalısınız ..'
Adam teşekkür edip oyununa dönmüş.. Bir süre sonra, gene oynadığı yeri
şaşırmış. Kadın az ilerisinde.. Ona koşmuş gene.
'Ben 14'üncü delikte oynuyorum' demiş kadın.. 'Siz benden bir delik
geride olduğunuza göre, 13'tesiniz ..'
Adam oyununu bitirince kulübün barına gitmiş. Bakmış kadın barın ucunda
oturuyor. Yanındaki tabureye oturmuş,
'Teşekkür ederim tekrar' demiş. 'Size bir içki ısmarlayabilir miyim?..
Laf lafi, laf kapıyı açarken, adam kadına
'Ne iş yaparsınız?' demiş..
'Ben satış şefiyim' demis, kadın..
'Ne tesadüf, ben de satış şefiyim' demiş adam ve sormuş.. 'Ne
satıyorsunuz?..'
'Söylersem gülersiniz demiş, kadın.. Söz vermiş adam gülmeyeceğine..
'Orkid satıyorum ben' demiş, kadın.. Der demez adam öyle bir gülmeye
baslamış ki, tabureden düşmüş, yerde gülmeye devam etmiş, tepinerek..
Kadın 'Söylemiştim güleceğinizi... Siz de söz vermiştiniz , oysa'
demiş, hafif öfkeli..
'Yok' demiş adam.. 'Yok.. Size gülmüyorum. Ben de tuvalet kağıdı
satıyorum ve sizden hala bir delik gerideyim
Cumhuriyet Savcısı
yapmakla" görevlendirilen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, savcılar için
"Cumhuriyet Savcısı" unvanının isim babasıdır.
Ata'nın huzurunda "Hukuk Reformu" için fikir fırtınası yapılırken, Bozkurt
çok tepki alır ve sıkıştırılır:
"Neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı denilir?
Cumhuriyet Başbakanı,
Cumhuriyet Bakanı,
Cumhuriyet Müsteşarı,
Cumhuriyet Valisi,
Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da,
Neden Cumhuriyet Savcısı?
Savcılara neden bu imtiyaz?
Atatürk, Bozkurt'a "Ne diyorsun?" diye sorar.
Bozkurt'un cevabı çok net olur:
"Çünkü öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan,
müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o
hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı'dır."
Atatürk, gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder. "Devam et Bozkurt" der.
Cumhuriyet Savcısının bu cumhuriyeti korumak ve kollamak yetkisi hukuk
reformuna ve Atatürk'ün yorumuna kadar uzanır.
Bugün Cumhuriyet Başsavcısı üzerinde şimşekler çaktırılırken, bu anının bir
kez daha yazılması gerekliydi
Hediyenin mesajı!
Bir alkış da Sema ismindeki sevgilisine doğum gününde ''Semaver'' hediye eden arkadaşıma gelsin lütfen. . . .
Emniyet kemeri
Nişantaşı-Kadıköy dolmuşu için bekliyoruz. Bir taksi geliyor dolmuş yerine. Ön koltuğa oturan kadın her normal insan gibi emniyet kemerini takıyor. Ancak şoför amcamız emniyet kemerinin iyice ortaya çıkardığı dekolteye bakmaktan yola bakamadığı için bir müddet düşünüyor ve içini çekerek kadına sesleniyor. 'Abla, çıkar emniyet kemerini, böylesi daha emniyetli hepimiz için.'
Aman da aman!
Ateşli bir gecenin sonunda omuzunda yatarken soruyorum 'Beni seviyor musun?' diye. Magmalara gelesice kocamdan cevap geliyor. 'Sevdik ya!'
Bu nasıl küslük?
Tartışmıştık. Kendi kendime; 'Asla barışmayacağım!' demiştim. Ben, tam kapıdan girerken, o çıkmaya çalışıyordu ki çarpıştık. 'Çekilsene önümden be!' dedim. 'Sen çekil!' dedi. 'Hayret bir şey! Nerede durmamı isterdiniz beyefendi?!' dedim.
'Ben konuşurken ardımda, üzgünken önümde, ağlarken yanımda, neşeliyken gözlerimde durmanı isterdim sakıncası yoksa hanımefendi?!' dedi.
'Ta ta tabii…' diyebildim sadece. Kadın değil miyiz? İki tatlı lafa, yelkenler fora
Pozisyon
Aile eşrafının bahçede oturup sohbet ettiği esnada, başını yere koymuş, poposunu havaya kaldırmış köpeğimizi görünce 'Aa bak, senin en sevdiğin pozisyon!' dedin ya; artık bilmiyorum, nasıl bakacağız onca insanın yüzüne!
Haram olsun
Ülkemizde kişi başı milli gelir 10.000$'a yaklaşmış. Benim cebimde 10 YTL var. Kim hakkımı yiyorsa haram olsun!
Nezaketen
Eski erkek arkadaşımla kahvaltı ediyoruz. Onda kalan ve hatıra olarak sakladığı küpeleri isteyip istemediğimi soruyor, 'Gerek yok.' diyorum. Bunun üstüne bana dönüp bilmiş bilmiş 'Vermeyecektim de nezaketen sordum.' diyor.
Aradan 10 dakika geçiyor, bu sefer ben ona sokuluyorum ve gözlerinin içine bakarak en seksi sesimle 'Beni ister miydin?' diyorum. Gözleri parlıyor ve, 'Tabii ki, evet.' diyor. Bunun üstüne ben önüme dönüyorum ve 'Vermeyecektim de nezaketen sordum.' diyorum. İntikam biz kadınları gerçekten güzelleştiriyor.
Aradığınız kişiye...
Ayakta sevişirken yoruldu ve yatağa uzandı, ''Ne o, yorulmuşa benziyorsun. Kontörün mü bitti yoksa?'' dedim şakayla karışık. ''Yok canım ne bitmesi. Benimki faturalı ama senin telefon çekmiyor galiba.'' dedi. Sustum, sustum, sustum...
Bireysellik
Anneme, 'Hayatıma giren erkekler neden bu kadar çabuk çıkıyor? Bendeki şanssızlık genetik mi?' diye sordum.
'O senin bireysel salaklığın, bizi bulaştırma!' dedi. Hemen sustum.
Kanser çeşitleri
Bir alkış da metroda, elektrik paneline oturmakta ısrar eden gençlere ''Bak karışmam g.t kanseri olabilirsiniz haa...'' diye gayet bilimsel bir ikna yöntemi sergileyen görevliye gelsin. Zira biz de gülmekten çene kanseri olduk
Kapak
Gece yatakta harlı bir tartışmanın sonucunda ''Bu da sana kapak olsun!'' diyerek yastığımı kaptığım gibi salona doğru ilerliyordum ki, kozalağımın yorumu gecikmedi. ''Peki canım, kaç kapak biriktirmem gerekiyor verebilmen için?'' Neyi ulan neyi
Evlilik
Evlenmememle ilgili annemden gelen son yorum: 'Bu da akraba evliliğinin bir sonucu sanırım; gizli salaklık!'
Babacan Polis
Farkında olmadan polis arabasının önüne oturan genç arkadaşı, camı açıp 'Yavrum orası rahat değildir, gel içeri, arka koltukta otur!' diye uyaran polis amcayı alkışlamamak haksızlık olur
Anneler hep bilirler
Annem hep; 'Atlet giy, ileride pişman olursun.' derdi. Akciğer röntgeni çektirmeye gittiğimde; 'Sutyenini çıkar, atlet kalsın.' denildiğinde o pişmanlığı gerçekten yaşadım.
Pratik
'Canım sıkılıyor, değişik bir şeyler yapalım.' dedim, 'Çocuk yapalım.' dedi. 'Daha erken.' dedim, 'Olsun pratik yapalım, nasıl yapıldığını unutmayalım.' dedi... Anlıyorum canım, sen de haklısın!
Can Dündar'dan
Hayattan ne öğrendim ?
Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki... 'Hayattan ne öğrendiniz?'
Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım.
Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:
* * *
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Can Yücel'den
demeyeceksin. Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
'O benim.' diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
. Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...
Can YÜCEL
Shrek'in fragmanlarını gösteren bir televizyon kanalında, el ele
tutuşmuş
Shrek ve Fiona'yı gören annem, 'Bunlar Süleyman ve Nazmiye Demirel
çifti
mi?' diye sordu! Seçememiş gözleri o mesafeden.
Alfabe
Ben de bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir moral alkışı
istiyorum. Daha ikinci gün: ' Örrrtmenim, taa evden buraya tel çizmeye
mi
geldik, hep yumarlak mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?' deme
cesaretini
gösterdiği için.
Annem!
'Bu taraf bitti.' diye CD'yi arkasına çeviren ve sonra da 'CD çalar
çalışmıyor!' diye feryat eden anneme alkış az geliyor!
Modem
Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem 'Bu ne?'
diye
sordu. Ben de kolay anlasın diye 'Hani benim bilgisayarım var ya
onunla
internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu.' diye
uzun
uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni; 'Yani modem bu' dedi ve konu
kapandı...
Yaz Okulu
Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini veren
üniversite
öğrencisine gelsin. Bu yaratıcılığa şapka çıkartılır.
Beyin göçü
Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-Taksim
midibüsünde
yanındaki arkadaşına dert yanmaktadır. ''Şekerim dördüncü kez girdim
ÖSS'ye, ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika'ya o olucak.
Böyle
böyle beyin göçü oluyor işteeaa!'' Sen g it, masrafları ben
karşılıyorum.
Alman yazar
Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince sınıfa
dönüp
'Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır' diyen hocaya, 'Niye,
kağıt
bulamamış mı?' cevabını veren arkadaşa gönderelim.
Düz mantık
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı
bir
evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin
camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.
İngilizce yazılısı
Bir alkış da ingilizce sınavında 'Nice ........' şeklindeki boşluğu
'Nice
mutlu yıllara!' şeklinde dolduran, dahi mi aptal mı olduğunu henüz
anlayamadığımız öğrencime istiyorum.
Hügo'lar Beşledi
Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli
olarak
okurken V. Hugo'ya 'Beşinci Hugo' diyen arkadaşımıza gelsin.
Ne zaman?
Kardeşim karne almıştı. Fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla
beni
kenara çekip uyarıları sıralıyordu; 'Sakın çocuğun moralini bozmayın,
sakın
kötü bir şey söylemeyin.' Uyarılar özellikle babama yönelikti; 'Hele
de
sen, sakın çocuğun gururunu kırma.' Babam daha fazla dayanamadı ve
sordu;
'Ka rne için ne zaman özür dileyeceğiz?'
Havale
Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki
gişede
işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor: 'Parayı
kim
alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?' Teyzem cevap veriyor: 'Bu paranın
hayrını görme İnşallah yazalım.'
Lamba
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta
geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: 'Bacım o
geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.'
Hacim nedir?
Öğretmen bir ark
adaşımdan naklen; 5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının
2.
sorusu: 'Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.' Öğrencimizden
gelen
cevap: 'Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?'
Asabi Polis
Hareketli bir Bağdat Caddesi akşamında, polis abilerimiz rutin olduğu
üzere devriye gezmektedir. Işıklarda müşteri bekleyen taksiye
yaklaşılır
ve; ''Ticari, bekleme yapma, devam et.'' anonsu yapılır. Camdan eliyle
'1
saniye' işareti yapan taksiciye, ikinci ve çok manidar anons gelir
ardından; ''Ticari, benne pölümüye girme! Devam et dedik!''
Neden olmasın
5 yaşındaki yeğenime babası soruyor: 'Büyüyünce ne olacaksın kızım?'
'Asena olacağım babacım; sen ne olacaksın?' Babası gayet sakin cevap
veriyor: 'Katil' İkisine de meslek hayatlarında başarılar.
NOT: Mail olarak geldi ama muhtemelen www.itiraf.com adresinden araklanmış olabilir.
-'çocuklar konu serbest, hayvan resimleri çizin bakayım' dedi.
10 dakika sonra küçük Ahmet el kaldırdı. Öğretmen yanına geldi. Resim kağıdının üzerinde bir sinek duruyordu. Çocuğun bu sinekten şikayetçi olduğunu zanneden Öğretmen eliyle sineği kovaladı ama hayvan hiç hareket etmedi. Biraz daha dikkatli bakınca da sineğin gerçek olmadığını fark etti. Bu bir sinek resmiydi. Öğretmen şaşkınlıkla sordu;
-Sen mi yaptın oğlum bu resmi?
-Evet öğretmenim.
-Peki bir de at resmi yap bakayım.
Küçük Ahmet öyle bir at resmi çizdi ki, at, sanki kağıttan fırlayıp çıkacak. O kadar canlı. Şaşıran öğretmen:
-Yavrum beni hemen babana götür. Sen müthiş bir yeteneksin. Burada harcanmaman gerekir. Derhal güzel sanatlara transfer olman lazım. Babanla konuşmalıyım, dedi.
Son dersten sonra Ahmet le beraber yola koyuldular. Dar bir patikadan bir gecekonduya geldiler. İçerde, yatakta, dizlerini karnına çekmiş, üzerinde yorganı bir adam yatıyordu. öğretmen konuşmaya başladı;
-Geçmiş olsun efendim.
-Teşekkürler.
-Ben oğlunuzun...
-Allah kahretsin oğlumu.
-Aman böyle söylemeyin, yaptığı resimler...
-Onun yaptığı resimler yerin dibine batsın.
-Ama beyefendi böyle yetenekli bir çocuğun...
-Yeteneğine başlatmayın şimdi.
-Peki ne oldu, niçin böyle kızgınsınız oğlunuza?
-Neden olacak, dün gece eve biraz çakırkeyif geldim. Bu eşşoğlu sobanın üzerine çıplak kadın resmi çizmiş....
KİTABEE
- Bilgi de tohumdur. Bire yüz verir. Verdiği yüzün her biri bir tohumdur ki; sana bilgelik, torunlarına da ilham verir.
- Zeka sudur.Tohumları yeşertir. Yalanı da bilgiyi de.
- Yetenek topraktır. Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter.
- Emek güneştir. Tohuma da suya da toprağa da hayat verir.
- Kader çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Ulu Manitu verir sen dokursun. Deseni sendendir, renkleri Tanrı'dan.
- Şans doğal gübredir. Boktan bir şeydir yani. Ne zaman nereye düşeceği belli olmaz. Kilimine düşerse kirletir. Desenini değiştirir. Her şeyi bombok eder. Oysa toprağına düşerse besler.
- Bu kitabe okuyana ilham,yazana derman, dağıtana şans getirir.
08 Temmuz 2008
Trakya sözlüğü
----- * -----------
Kızan (i): Çocuk, genç manasında...
Talika (i): Tamamen ahşaptan yapılma at arabası...
Pırkalamak (e): Kurcalamak, dürtmek...
Safi (i): saf, arı...
(i): isim (e): eylem
BİKERETTE: bir işi tekseferde yapmak, Ne zaman bunu kullansam oha falan oluyolar
PILİK: bir yarışmayı aynı anda bitirmek. veya aynı miktarda iş yapmak.
Maacır: Muhacir
Aydamak: sürmek (araba-bisiklet)
AYKIRLAMAK = BİR İSTİKAMETE YÖNELMEK, YÖNELTMEK.
PEÇKA = ERYERDE KUZİNE DİYE BİLİNEN DÖKME DEMİRDEN YAPILMIŞ SOBA - OCAK - FIRIN NİTELİKLERİ TAŞIYAN KENDİ ZAMANININ TEKNOLOCİ ARİKASI. GÜNÜMÜZDE -ALL İN ONE- DEYE TABİR EDİLEN KOMPLİKE AYGITLARIN, GEÇMİŞ DÖNEMLERDE PEÇKADAN FEYZALINARAK ÜRETİLDİKLERİ SANILMAKTADIR.
KUFA = KOVA
ARETLİK = AHİRETLİK
tevekel:saf,salak(sakil)
pate:misket
şam şeytanı:cin fikirli
SPITMAK:fırlatmak,atmak,fıydırmak
ÇAVA:yabancı insan
RASPİSKA:adı bilinmeyen herhangi bir nesneye verilen isim
MUK:susmak,eylemsizlik
eyyyy : bir seslenme biçimi (tehditi ifade eder)
kadam : kardes
aga : abi
purnik : meyane =)
pangallik : çayir, çimen, meralik
mari; mara : bi hitab sekli :d
gündöndü : ayçiçek
ampir : salak, sersem
$a$or : $a$kin, sakar
mokar : allaaan öküüzzZü :öküz yani
eeeeh kizana gene dikizz : ey çocuk herseydende haberin var seni senii
kapçik agizli : agzinda bakla islanmayan, çat çat herseyi soyleyiveren
epten aykiri gidersiin : çok entelsin
yaparim seni kirmizi sekiz : doverim seni bi benzeride eyyy kirrim seni kizan
su singili : uzun boylu :)
langir langir : bo$ bo$, alik alik
kendiliksiz : akli basinda olmiyan
kotirik : çardak çatisi ornek : kotirikleri alçak olmus! onun be yaa
tirildama : kafami sisirme
te/ti orda = işte orada
kaptır burdan = bu yoldan devam et
biziklamak = kurcalamak, karıştırmak
akıttı pale=korktu lavuk manasında
gideymişsin/geleymişsin: gidicekmişsin/gelicekmişsin (trakya geniş zaman)
inge:yenge örn:fatme inge
ayda bakalım:arabayı sür demek :)))
annadın mı
tarlaya kabak eve pomak sokmacan be gülüm
apolye:hoparlör örn:te bu apolyelerden kafam şişti
nabüsünüz:napıyosunuz
üşüüüzz biz:üşüyoruz biz
yok bo olummm :kız çocuğa da erkek çocuğada aynısı denir
mıstakil:çok uygun,güzel :)))
aayırr ba abacım: hayır ablacım
te burda beyaa nere baküsün
bıyyy:şaşırma ünlemi :)))
doldur be aganın:daha bira isterken kullanılır
kaç öte be eyyy:park yeri isterken
çok kaçüyü mü bu araba be aganın:bu araba saatte kaç km hız yapıyo
te bu tarlaların epsi benim:mal varlığı beyanında
domatiz:domates
iç üzmiyelim birbirimizi at kulağına bağlayalım bu işi:pazarlık yaparken
sefte:ilk
Bıldır : Bir önceki sene. Örn: Bıldır maasülat (mahsul -ürün-)
İLİSTRE: KEVGİR
İLMON:LİMON
ABU:HALA
KAÇIM KAÇIM:TELAŞLI
FASLE:FASULYE
CİLİ:MİSKET
PAYSINMAK:KENDİNE PAY AYIRMAK
ap diye yutçak bok diye sıççak : karı kocadan biri çok zayıf, diğeri çok iri kıyımsa
Hayat değil Ayat (h yok)
Ava: Havva isminin göresel telaffuzu.
Atçe: Hatice
Sabii: Sübyan çocuk.
Aade: Haydi (Hayde)
Bölgede, diğer alımıza gelmeyen, tüm "H" ile başlıyan kelimeler deformedir.
Vesselamvessepet : Efendime söyleyeyim yada kısacası, özetle.
MOTOR: Trakyada traktör anlamında kullanılır, başka yerlerde olduğu gibi motosiklet değil.
BU KIZAN ÇOK FENA MOTOR AYDUYÜ BE!: çocuk çok tehlikeli ve hızlı traktör kullanıyor.
amsalak herif.. salagın. en ustun luk hali..
somagına kodumu yamulursun.. somak : çene
17 Kasım 2007 Hürriyet
Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesi, şimdiye kadar, "Ölen yüzde 100 kusurlu araç sahibine sigorta tazminat ödemez" uygulamasını tersine çevirecek bir karara imza attı.
Yargıtay, bu yöndeki kararında, "Geride kalan eş ve çocukların kusuru yok" dedi.
SİGORTA hukuku alanında özel ihtisas dairesi olan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi sigortacılıkla ilgili reform niteliğinde bir karara imza attı. Şimdiye dek KTK (Karayolları Trafik Kanunu) Zorunlu Mali Sigortası alanında sigorta şirketleri tek başına yüzde 100 kusurla kaza yapıp ölen sürücü ya da araç sahibinin yakınlarına tam kusur sebebiyle ödeme yapmazken Yargıtay, ’geride kalan eş ve çocukların kusuru yok’ diyerek ölüm tazminatına hükmetti.
SAMSUN-ANKARA YOLUNDA: Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan davaya konu kaza, 26 Mayıs 2003’te Samsun-Ankara otoyolunun 10. kilometresinde meydana geldi. Ordu’nun Gölköy ilçesi, Damarlı Belediye Başkanı Şükrü Çakır’a ait, belediye muhasebe memuru Hami Şahin tarafından kullanılan otomobil aşırı hız nedeniyle takla atarak, karşı yönden gelen kamyonun altına girdi. Kazada Çakır ile Şahin öldü. Şahin’in yüzde 100 kusurlu olduğuna dair trafik raporu düzenlenince, ’tam kusur’ nedeniyle ölenlerin ailesine trafik sigortasında ödeme yapılmadı. Ankara Barosu avukatlarından Erhan Bora ölen belediye başkanının ailesi (mirasçıları) adına sigorta şirketini dava etti.
MAHKEME ’DAVALI SORUMLU’ DEDİ: Mahkeme kararında, "Araç malikinin ölümünden davalının sorumlu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir" denildi. Avukat Bora, kararı temyiz etti. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.
YARGITAY’IN KARARI: Bozma ilamında, "Araç sahibi ve sürücü yakınlarının talebi miras hukuku ilişkisinden bağımsız istemler olup sigorta hukuku ilkeleri çerçevesinde ele alınması gerekeceğinden, murisin kusuru oranından yararlanmamaları gerektiği artık söylenemez. Bu durumda davacıların davalı sigortadan tazminat talep etme haklarının bulunduğunun kabulüne.."
30 BİN YTL TAZMİNAT: Mahkeme bozma ilamına uydu ve davalı şirketin davacı aileye toplam 5 bin 200 YTL, ’destekten yoksun kalma tazminatı’ ödemesine hükmetti; karar kesinleşti. Avukat Erhan Bora bu kararı gerekçe gösterip sürücü Hami Şahin’in eşi Nurcan, çocukları Uğur ve Hazel adına şirket aleyhine de dava açıp kazandı. İki davada her iki aile için yaklaşık 30 bin YTL tazminat tahsil edildi.
Çinli bir bilgenin kadinlara ögüdü
2. Esprili, nuktedan ve seni guldurmesini bilen bir adam bulman onemlidir.
3.Kendisine güvenebilecegin ve sana hiç yalan soylemeyecek bir adam bulman onemlidir.
4. Yatakta iyi olan ve seninle ask yapmayi seven bir adam bulman onemlidir.
5. Bu dort adamin birbirlerini tanimamalari onemlidir. :))
dönmüstür.
Havaalanindan bindigi taksiyle sehre dogru giderken, soföre sigara almak
icin tekel bayinde durmasini soyler.
"Tekel bayinde ne yapacaksiniz beyim?" diye sorar taksi soförü.
- Sigara alacaktim...
- Sigaralari artik camilerde satiyorlar beyim...
- Camide mi? Yahu cami Allah'in evidir, oraya ibadet etmeye gidilmez
mi?
- Hayir beyim, ibadet icin artik üniversiteye gidiliyor...
- Allah Allah! Peki o zaman egitim nerede yapiliyor?
- Egitim hapiste yapiliyor beyim...
- Hapiste hirsizlar yok mu?
- Hirsizlar artik iktidarda beyim...
ZEHİR
kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra
kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği
tamamen farklıdır bu da onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar.
Bu Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrenin oldukça
tepkisini alır.
Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin kaynana kavgalarından ev, onun ve
kayınvalidesi ile arada kalan eşi içinde cehennem haline gelmiştir. Artık
bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kadın doğru babasının eski bir
arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona
bitkilerden yaptığı bir ilaç hazırlar ve bunu 3 ay boyunca her gün azar azar
kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az az
verilecek, böylece onu gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı adam
genç kadına kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi
davranmasını ona en güzel yemekleri yapmasını söyler.
Sevinç içinde eve dönen Li-Li yaşlı adamın dediklerini aynen uygular. Her
gün en güzel yemekleri yaparak kaynanasının tabağına azar azar zehri
damlatıyordu. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranıyordu. Bir
süre sonra kayınvalidesi de çok değişmişti ve ona kendi kızı gibi
davranıyordu. Evde artık barış rüzgârları esiyordu. Genç kadın kendisini
ağır bir yük altında hissetti yaptıklarından pişman bir vaziyette baharatçı
dükkânının yolunu tuttu ve yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği
zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir için yalvardı. Yaşlı kadının
ölmesini artık istemiyordu. Yaşlı adam yaşlı gözlerle karşısında konuşup
duran Li-Li ye baktı ve kahkahalarla gülmeye başladı.
Sevgili Li-Li dedi;
Sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da
güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı.
Sen ona iyi davrandıkça oda dağıldı ve yerini sevgiye bıraktı böylece siz
gerçek bir ana kız oldunuz dedi.
Eski bir Çin atasözü şöyle der: "Gül veren elde gül kokusu kalır"
Sevilen insan sevgisini insanlara veren insandır.
İçinizde bir damlacık bile zehir olmaması dileklerimle
şeyleri bildirmek istiyorum. Umarım bu durumu en kısa zamanda açıklığa kavuşturursunuz.
Şu günlerde askerliğe çağrılacağım.
Adım Cafer Keskinbıçak .
24 yaşındayım ve şu anda 44 yaşında olan Mahmure adındaki
dul bir bayanla üç yıl önce evlendim.
Evlendiğim kadının şu anda 25 yaşında Düriye bir kızı var
ve babam Ferit Keskinbıçak ise bu bahsetmiş olduğum üvey kızım Düriye ile
geçen yılın ocak ayında evlendi. Böylelikle babam, karımın kızı ile evlendiği için damadım olmuş oldu. Aynı zamanda, üvey kızım da babamla evlendiği için üvey annem olmuş oldu. Karımın geçen sene benden hamile kaldı ve bir Kamil adını koyduğumuz bir oğlumuz oldu.
Oğlum Kamil, üvey kızım Düriye'nin erkek kardeşi ve aynı zamanda babamın da hem kayınbiraderi ve hem de torunu, üvey anneminde erkek kardeşi olduğu için benim de dayım oldu.
Babamın eşi yani üvey kızım Düriyegeçen sene kasım ayında babamdan bir erkek çocuğu dünyaya getirdi ve adını Arif koydular. Arif'te ta babamın oğlu olduğu için benimde erkek kardeşimve de kızımın oğlu olduğu için de benim torunum oldu. Yani ben de aynı zamanda torunum olan Arif'in erkek kardeşi oldum.Ayrıca bir annenin evladının babası eşi olduğuna göre bende eşimin kızının babası olmuş oldum. Aynı zamanda kızımın erkek çocuğunun da erkek kardeşi oldum.
Kısacası ben şimdi aynı zamanda üvey kızım Düriye'nin oğlu Arif'inde büyük babasıyım.
Sayın hakim bey sizden ricam, benim askerlik görevimden
muaf olmam yönünde karar vermenizdir.
Zira şu a nda ben...
Babam Ferit Keskinbıçak'ın oğluyum.
Babamın üvey kızım ile olan evliliğinden doğan Arif
Keskinbıçak'ın
büyükbabasıyım.
Aynı zamanda babamın torunu olan oğlum Kamil Keskinbıçak'ın
babasıyım.
Bu durumda, sizde iyi biliyorsunuz ki mevcut kanunlarımız uyarınca büyükbaba, baba ve oğul aynızamanda askerlik yapamazlar..
Saygılarımla.
Cafer Keskinbıçak.
Not:
Adıyaman ili .... ilçesi ... Asliye Hukuk Mahkemesince...
Adli Tabiplik raporunda belirtilmiş olan psikolojik
rahatsızlıklarından ve (!) aile içindeki dengesizliklerden dolayı Cafer Keskinbıçak'ın askerlik hizmetinden muaf tutulmasına ve askerlik şubesindeki dosyasına bu şekilde işlenmesine karar verilmiştir.
1- selam, benim adım wanda.
2- selam, benimkide slyvia, sen nasıl öldün?
1- donarak öldüm.
2- ne kadar korkunç.
1- yok o kadar kötü değildi, soğuktan titremem geçince ısınmaya başladım ve uyku bastı, sonunda huzur dolu bir ölüm.
2- peki sen nasıl öldün?
1- ağır bir kalp krizi geçirdim. kocamın beni aldattığını sandım, onu iş üstünde yakalamak için eve erken geldim, fakat evde tek başına televizyon seyreder halde buldum.
2- sonra ne oldu?
2- kesinlikle evde başka bir kadının olduğundan emindim, bütün evi aramaya başladım. çatıyı, yatakların altını ama her yeri aradım fakat bulamadım. ama aşırı yorulmuştum, kalp krizi geçirdim ve öldüm.
2- keşke derin dondurucuya baksaydın, şu anda ikimiz de yaşıyor olacaktık.
28 Kasım, 2007 11:21:00 (TSİ)
ABD'de duruşma sırasında bir cep telefonunun çalmasına sinirlenip salondaki herkesi hapse atan hakim görevden alındı.
48 yaşındaki hakim Robert Restaino, yönettiği duruşma sırasında çalıp duran cep telefonunun sahibi ortaya çıkmayınca salonda bulunan 46 kişiyi cezalandırdı.
Mahkeme belgelerine göre, 2005'teki duruşma sırasındaki olaylar şöyle gelişti:
Duruşma sırasında cep telefonunun çalması üzerine hakim Restaino, "O cep telefonu bana verilmediği takdirde bu salondaki herkes hapse gidecek .Dalga geçtiğimi sanıyorsanız, beni tanıyanlara sorun. Hepiniz gideceksiniz."
Hakimin bu sözleri üzerine salon güvenlik görevlileri telefonu aradı, ancak bulamadı. Kısa bir aradan sonra hakim Restaino koltuğuna döndü ve yeniden kimin cep telefonunun çaldığını sordu.
Yine sorusuna yanıt alamayan hakim çok kızdı, salondaki 46 kişinin gözaltına alınmasını istedi ve her bir kişi için 1500 dolar kefalet ücreti belirledi.
Ancak hakim, gazetecilerin kendini aramaya başladığını öğrenince herkesi serbest bıraktı.
New York yargı yürütme komisyonu tarafından bu olayla ilgili yapılan soruşturma sonucunda hakimin bu hareketi "açıklanamaz bir delilik"olarak değerlendirildi ve hakimin görevden alınmasına karar verildi.
2002'de hakim olan Restaino ise komisyona verdiği ifadede özel hayatında stres içinde olduğunu söylemekle yetindi.
Kelime: KADINBUDU
- Oğlum sen nesin?
- Erkek!
- Tersi?
- Kadın!
- Onun yeneni?
- Çıtır
Kelime: DİZ
- Pantolonu nereye giyeriz?
- Bacağa?
- Hah! Bacaklarımızın ortasında ne vardır?
- Ohaaa!
Kelime: ZEBANI
- Allahın meleklerinden biri.
- Cebrail.
- İlk üç harfi cizgili bir hayvanı çağrıştırıyor.
- Zebrail?
- Seni zebrail çarpsın inşallah!
Kelime: DUVAK
- Kadınla erkek birleşmeden önce, erkeğin kaldırdığı şey
- Ohaaa!
Kelime: TELEPATI
- Hani ben sana bir seyi anlatmaya calisiyorum ama sozle degil
beyin dalgalariyla falan...
- Ihıhıh ney diiii.. teletabi..!
- Tamam, tele'si kalsın. Kedilerin eline ne denir?
- Buldum! Telepence
- Offf beee bi kere de bil...
Kelime: TIMSAH
- Abi bööle hani... kertenkele nedir?
- Hayvan
- Ne cins hayvan?
- Sürüngen
- Ok! Abi bu kertenkelenin birkac beden büyüğü..
- Ejderha
- Yuhhh!
Son kelime eğer bilinirse oyun kazanılacaktır. Süre 10 saniye.
Kelime: LAMBADA
Ekip1: Aha mıçtınız..!
Ekip2: Sen öyle san. Söyle bakalım Alaaddinin cini nerede yaşar?
Lambada
Ekip1: Hastırr...
Kelime: Van Gogh (kulak tabu kelime)
- Abi bu kişi bir organını kesen bir sanatçı
- Bülent Ersoy
Kelime: Uğur Dündar
- TV de program yapıyo hani yıllardır..
- Reha Muhtar? Ali Kırca? - Yok, yok. Sarışın mavi gözlü
- Atatürk?
Gülmekten iptal edildi...
Kelime: KRAMP
- Hani futbolculara girer
- Krampon
Kelime: SERÜVEN
- Abi Macellan nasıl biriydi?
- Ne biliyim, iyi biriydi heralde..
- Abi onu demiyorum neye düşkündü?
- Karıya, kıza, bi de içkiye olabilir
- Pes..!
Kelime: MISIR
- Keops nerede?
- Etiler!
- Allah cezanı versin Emre....
Kelime: OKUL
- Biz nereye gideriz hergün?
- Bara... Diskoya.. Sinemaya.. Cafeye.. Bowlinge.. Ayyy! Olmuyo
bööle başka şekilde anlat..
- Ailemiz bizi nereye gidiyo biliyor?
- Haaa.. okulaaa..
Kelime: Anneler Günü
- Cennet kimin ayaklari altında?
- Anne
- Tamam, ha ni onların özel bir günleri var, ne o?
- Adet..?
Kelime: KÖPEKBALIĞI
- Denizde ne olur?
- Dalgaa!
- Hayir ya öyle diil. Hani karadada var ha v hav der?
- Ha! Köpek.
- Onun denizde olanı?
- Deniz köpeği!
Adamın biri:)
aniden kuduz bir köpeğinin küçük bir kıza saldırdığını görür.
Koşar ve köpekle boğuşmaya başlar.
Hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kaldığı halde köpeği öldürür.
Ama küçük kızın da hayatını kurtarmıştır.
Son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine koşar ve adamın yanına gelir.
Sarılıp teşekkür etikten sonra "Sen" der "bir kahramansın,
yarın bütün gazeteler seni yazacaklar. Ve göreceksin başlık da şöyle olacak;
Cesur New York'lu küçük kızın hayatını kurtardı."
Adam "Ama ben New York'lu değilim!" der.
Polis "Fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar;
Cesur Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı" cevabını verir.
"Ama ben Amerikalı da değilim" der adam artık şaşırarak.
Polis "Ya, o halde nerelisin?" diye sorunca adam cevap verir; "Ben Iraklıyım!"
Polis adama başka bir şey söylemez.
Ama adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır;
"Radikal İslamcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü."
Ayni Sen
Ille de erkek cocuk dedigi icin, karisi besinci kez hamile kalmis.
Ebe gelmis, dogumu yaptirmis...
Kadin cep telefonu ile kocasini aramis:
"Herif... Herif... Bir bebe dogurdum ki...
Alni ayni sen, kaslari ayni sen...
Gozleri burnu ayni sen...
Agzi dudaklari, cenesi ayni sen..."
Biraz durmus, nefes almis ve devam etmis:
"Altıda ayni ben!.."
Hani o gün geldiğinde başka bir mazeret bulamazsanız, DÜNYA RAKI GÜNÜ nü kutlamak için,,, için..
afiyet olsun..
“Aralık ayının ikinci Cumartesi günü Dünya Rakı Günü olarak kutlanır...”
Rakı severler birbirlerine hediye verir.
Gidip de başkalarına "Dünya Rakı Günü diye bir şey mi var?" diye sormayın, çok ayıplarlar.
Balığı bol, mevsimi soğuk, geceleri uzun ve harflerinden "rakı" yazılabilen yegâne ay olan Aralık ayının ikinci Cumartesi’si Dünya Rakı Günü olarak kutlanır.
Bir kayda rastlanmamakla beraber Bekri Mustafa'nın da Aralık ayının ikinci Cumartesi gecesi doğduğu rivayet edilir.
Bu özel gün aynı zamanda yılbaşının şenlikli bir provasıdır.
“Dünya Rakı Günü, Türkiye ve Dünya sathına yayılmış, tüm rakı severler tarafından 2006'dan beri coşkuyla kutlanır.”
Yıllar sonra tarihler böyle yazdığında, "Ben ilk günden beri kutluyorum" deme şansınız olsun .
"RAKININ da muhabbeti olur mu?" diyenler çıkabilir.
O meyhanelerde gördüğünüz rakı masaları aslında muhabbet, sohbet masasıdır,
Bektaşi der ki :
"Rakı ağızdan değil, kulaktan içilir.
Biz ona içki değil, dem deriz!"
RAKININ kitabını yazan Deniz Gürsoy, rakının nasıl içileceğini değil "Rakının nasıl içilmeyeceğini" yazmıştır. (Oğlak Yayıncılık)
Oturursun masaya, garson bir şişe rakı getirir, mezeleri sıralar, kadehini doldurur, içersin!
HAYIR, rakı öyle içilmez...
Rakının nasıl içileceğini, ya da nasıl içilmeyeceğini bilelim..
Rakı güneş batmadan içilmez.
Rakı yalnız başına içilmez,
Duvara bakılarak içilmez,
Rakı keyif için içilir,
Dertlenmek için içilmez,
Rakı sohbet için içilir.
Rakı, şakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayır turplarıyla içilmez.
Rakı gürültüyle içilmez.
Rakı çabuk içilmez, içip masadan kalkılmaz.
Rakı sofrasında fazla yemek yenmez, mezelerle yetinilir.
Rakı sofrasında sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz,
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da buz konur; bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar.
RAKI'NIN ana mezeleri dışında, ekstra mezeleri de vardır, bir de "göz mezesi" vardır ki....tahmin ettiğiniz değil, bakın o nedir?
Yahya Kemal, her akşam sofrasını "kuş sütü eksik" kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş...
Lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson, "kıyak yapmış", sofraya kırmızı turp koymamış...
Yahya Kemal gelmiş, oturmuş masaya söyle bakmış garsonu çağırmış:
"Nerede kırmızı turp?"
"Efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da..."
"Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim, onların bazıları benim göz mezemdir!" demiş..
RAKI için çok şey söylenir, yazılır, ama Necip Mirkelamoğlu' nun "Rakınamesi" de unutulur gibi değildir;
"Nükte, cinas anlayan, aheng-i bezme uyan, içip zırvalamayan; işte onadır rakı."