20 Eylül 2007

işte hizmet budur:))))

Hangimiz yeni yıl takvimi elimize geçtiğinde, yıl içindeki tatil günlerine göz atmamış, uzun tatilleri birleştirme hayalleri kurmamıştır ki:) işte sizi bu zahmetten kurtarıyorum. işte 2008 yılı tatil dökümü:)))

Tatil Günlerinin İsmi

Süre

Ay

Gün

YILBAŞI

1. GÜN

1 OCAK

SALI

ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

1 GÜN

23 NİSAN

ÇARŞAMBA

ATATÜRK'Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI

1 GÜN

19 MAYIS

PAZARTESİ

ZAFER BAYRAMI

1 GÜN

30 AĞUSTOS

CUMARTESİ

RAMAZAN BAYRAMI AREFESi

1/2 GÜN

29 EYLÜL

PAZARTESİ

RAMAZAN BAYRAMI

1. GÜN

30 EYLÜL

SALI

RAMAZAN BAYRAMI

2. GÜN

1 EKİM

ÇARŞAMBA

RAMAZAN BAYRAMI

3. GÜN

2 EKİM

PERŞEMBE

CUMHURİYET BAYRAMI

1. 5 GÜN

28 EKİM

29 EKİM

SALI

ÇARŞAMBA

KURBAN BAYRAMI AREFESi

1/2 GÜN

7 ARALIK

PAZAR

KURBAN BAYRAMI

1. GÜN

8 ARALIK

PAZARTESİ

KURBAN BAYRAMI

2. GÜN

9 ARALIK

SALI

KURBAN BAYRAMI

3. GÜN

10 ARALIK

ÇARŞAMBA

KURBAN BAYRAMI

4. GÜN

11 ARALIK

PERŞEMBE

Temel ile Bush

Temel, Amerikanin durduk yerde Irak`a saldirmasindan rahatsiz olmustur. Bir yolunu bulup baskan Bush`a telefon eder:"Alooo! Ben, Temel olarak size savas acayrum haberunuz olsun!"
Bush, gulerek yanitlar:"Hehehe. ..kac kisilik bir ordun var ki?"
Temel dusunur:"Hmmm. ..kayinpirader Idrus, halaogli Tursun, kaavedeki arkadaslar.. ." ve yanit verir: "9 kisidur daa!"
Bush icinden kis kis guler ve ciddi olmaya calisarak:"Temel bey, sizin 9 kisilik ordunuza karsilik Amerikan ordusu tam 2 milyon askerden olusmaktadir! " der.
"Hmmm..." der Temel:
"Sizu pir sure sonra arayacagum." Aradan birkac gun gecer ve Temel, Bush`u yeniden arar:"Baskan, savas ilanimuz gecerlidur. Bir miktar ekipman hazirladuk size karsi!"
Bush, ilgiyle sorar:
"Neymis bunlar?" "Hacan, bizim Tursun`un tiraktoru, benim cakaralmaz tufek bi de kavedeki arkadaslardan birinin bicerdoveri. .."Bush guler:"Iyi ama benim tam 150 bin tankim, 30 bin ucagim ve 10 bin askeri gemim var! Haaa, ayrica bu arada askerlerimizin sayisi da 3 milyon oldu!"
Temel yeni gelisme karsisinda biraz sıkılmistır:
"Tamam, bir muddet sonra sizu yeniden arayacagum." Birkac hafta sonra Temel, Bush`u yeniden arar:
"Baskan, savas ilanumuzu ceri alayrum."
Bush merakla sorar:
"Neden?"
Temel, moralsiz bicimde yanitlar:
-Cenevre anlasmasinu incelemişsinuzdur. Bizum 3 milyon savas esirini barinduracak yerimiz yoktir daa!!!!

18 Eylül 2007

adam - kadın

ADAM: Çorabım nerede?
KADIN:bilmiyorum, hiç aramadı.
ADAM:Kusura bakma sevgilim, ben çıplak ayakla hiçbir espiriye gülemiyorum.
KADIN:O zaman çorabını giy, zira ben espiri yapmaya devam ediceğim.
ADAM:bulabilsem giyeceğim.
KADIN: Ohalde çorabını bulunca haber ver
ADAM:son kez soruyorum çorabım nerede?
KADIN: hayatım çorabını rehin almışım gibi davranma. Ne bileyim ben . Aynı evde yaşmaya başladığımızdan beri sen hep bu soruyu sorarsın ve ben hep aynı yanıtı veririm: Çoraplarının takipçisi değilim.
ADAM:Ama ben değişik bir yanıt alma umudumu umutsuzca sürdürüyorum.
KADIN:Çoraplarını birbirine sokup top yaptıktan sonra evin en ücra köşesine atmaktan vazgeçsen daha iyi değilmi?
ADAM:Lütfen şu çorap brifingine bir son verebilir misin ?
KADIN:bu telaşının sebebi nedir acaba ?
ADAM:Geç kaldım.
KADIN:Nereye?
ADAM:Gitmem gereken yere
KADIN:Neresi orası?
ADAM:Bilmiyorum.
KADIN:Bilmediğin bir yere nasıl gideceksin ?
ADAM:Tarif üzerine.
KADIN:Gürbüz.......
ADAM:Efendim ?
KADIN:Ne oluyor?
ADAM:Yok biey çorapsızım ve geç kaldım hepsi bu.
KADIN:Kiminle buluşucaksın ?
ADAM:Bilmiyorum.
KADIN:Bilmediğin bir yerde tanıamdığın birisiyle buluşmaya gidiyorsun ?
ADAM:Evet. Ayrıca çorabımın nerede olduğunu bilmiyorum.Bugün hiçbişey bilmiyorum.
KADIN:Gürbüzcüüm sinirlenmeye başlamamın senin için bir sakıncası varmı ?
ADAM:Hayır yok, zaten ben de sinirliyim.
KADIN:Nereye gidiyorsun be adam?!
ADAM:Bir okurumla buluşacağım. beyoğlunda bir cafede.
KADIN:Okurunla ha ? Bir tahminde bulunmak istiyorum izninle, bu bir KADIN değil mi ?
ADAM:Bilmiyorum.
KADIN:Bir şeyide bil be ADAM!?
ADAM:Bana ikinci kez "ne ADAM" dedin. istersen üçüncü hakkını kullanma!
KADIN:O zaman sende biraz daha açıklayıcı konuşmaya başka istersen. mesela bu okurunun adı ne ?
ADAM:Nurten.
KADIN:Adı nurten ama sen KADIN olup olmadığını bilmiyorsun?
ADAM:Canım sadece isimden bunu anlayamazsın ki. Benim bi arkadaşım vardı mesela ismi Gülten'di.
KADIN:Ve erkekti öyle mki ?
ADAM:Hayır kadındı ama bir sürü erkek adaşının olduğundan söz etmişti......
KADIN:Gürbüz sabrımın sınırını merak ediyorsan hemen seni aydınlatıyım, tam ordayız. Yani bir adım daha atarsan sınırdışı olacaksın haberin olsun! Nerede tanıştınız bu kadınla ?
ADAM:Henüz tanışmadık, tanışmaya gidiyorum işte.
KADIN:İyi de tanışma isteğini bi şekilde belli etmiş olmalı değil mi ? yoksa sen hiç bilmediğin birinin seninle tanışmak istediğini nerden bileceksin ?
ADAM:Bu kız ya da erkek , her neyse bana sürekli mail gönderiyordu ve hep tanışma isteğini dile getiriyordu, sonunda bende tamam buluşalım dedim... Olay bundan ibaret
KADIN:.....Güzelll.
ADAM:..........................
KADIN:Bir cafede ha ?
ADAM:Evet.
KADIN:Hoş bir kahve kokusu .... Beyoğlun'da olduğuna göre, entelektüel bir hava..... Belki uzaktan duyulan bi pipo aroması......Dipten gelen enstrümantal bir etnik müzik.....Ve bir yazarla bir okuruyn tadına doyulmaz edebiyat sohbeti.
ADAM:Çok güzel anlattın, bir tek şey dışında çorapsız bir yazarla bir okurun sohbeti .
KADIN:Akşam da bir bara gidersiniz herhalde.
ADAM:Saçmalama.
KADIN:Ne var bunda canım ? daha Nurten Kadın olum olmadığı bile belli değil.
ADAM:.......Başka temiz çorap da yok, Allah kahretsin.
KADIN:Canım bu kadar sıkı giyinmene gerek yok zaten. belkide yakında soyunacaksın.
ADAM:Nasıl yani?
KADIN:Nurten kadınsa yani !
ADAM:Biraz abartmıyor musun ?
KADIN:Sevgilim eğer uygun bir bulamazsanız buraya getir, ben anneme giderim ne olcak ?
ADAM:Karıcığım ben bir yazarım ve bir okurum benimle şahsen tanışmak için yoğun bir çaba harcadı. Ben de sonunda tanışmayı kabul ettim, bütün meselebundan ibaret lütfen bilimkurgu hikayeleri anlatma
KADIN:Tabi canım tabi.... O yüzden bir saattir gözünün önündeki çorapları görmüyor ve boncuk boncuk terliyosun.
ADAM:Hani çoraplar?AAAaama

mangal



Mangal :
Bu aktivite esnasında, bir erkeğin gerçek mutfak hünerine tanıklık ederiz. Bir erkek, mangal başına geçmek için gönüllü olduğunda, aşağıda detaylandırılan bir seri olay yaşanır:

ERKEK
1. Erkek mangalı ve mangal kömürünü çıkartır.

KADIN
2. Kadın ızgarayı temizler.
3. Kadın bakkala gider.
4. Kadın kasaba gider.
5. Kadın fırına gider.
6. Kadın salatayı ve sebzeleri hazırlar.
7. Kadın pişirilecek etleri hazırlar.
8. Kadın, etleri bir tepsi üzerine, gerekli malzemeler, baharatlar, vs ile dizer.
9. Kadın temiz ızgarayı ve hazırladığı tepsiyi, mangalın başında elinde birasıyla dikilen adama getirir.

10. Adam etleri ızgaranın üzerine yerleştirir.

11. Kadın içeri geçip, masayı hazırlar.
12. Kadın sebzelerin pişmesini kontrol eder.
13. Kadın tatlıyı hazırlar.
14. Kadın tekrar dışarı çıkar ve kocasına etin yanmakta olduğunu haber verir.

15. Adam çok pişmiş eti ızgaradan alır ve kadına verir.

16. Kadın tabakları çıkartır, masaya dizer.

17. Adam içkileri doldurur.

18. Kadın masayı toplar, kahve hazırlamaya gider.
19. Kadın kahve ve tatlı ikram eder.
20. Yemekten sonra, kadın masayı toplar.
21. Kadın gider bulaşıkları yıkar, mutfağı toparlar.

22. Adam mangalı olduğu yerde bırakır, çünkü içinde hala yanan kömürler vardır.
23.
Adam karısına bugün mutfak işi yapmamaktan dolayı mutlu olup olmadığını sorar.
24. Karısının şaşkın bakışları karşısında, kadınları mutlu etmenin imkansız olduğu kararına varır.

DOĞRU YANIT

Sürücü dikiz aynasında kendisini izleyen polis aracını görünce, kaçabileceğini düşünerek gaza dokunur. Ancak polisi atlamayacağını anlayınca pes ederek kenara çeker. Polis arabadan çıkıp sürücünün yanına gelir ve sorar:

-Arkadaş, bugün oldukça yoruldum. Mantıklı bir mazeretin varsa seni bırakacağım.

Sürücü düşünür ve yanıtlar:
-Karım geçen ay beni bir polis için terk etti. Aynadan polis aracını gürünce, kaçtığı polis onu geri getiriyor sandım.

-Pekâlâ, gidebilirsin.

karı - koca dialogları (düşman başına)

Koca evine elleri bir sürü kaset dolu olarak girer ve karısı:
---- Niye bir sürü kasete para verdin bizim evde teyp yok ki?
---- Sen sütyen aldığında ben soruyor muyum?

Koca eve zil zurna sarhoş girer ve karısına bakarak
--- Ne kadar çirkin olduğunu biliyor musun?
--- Sen'de pis ve sarhoşsun diye cevap verir karisi.
--- İyi de benimki sabah'a geçecek !...

Kadın Kocasına
--- Uzun zamandan beri bana sıcak bir kelime söylemedin.
--- Cehennem'de yan..!

Eve zamanından erken dönen koca karisini yatakta en iyi arkadaşlarından biri
ile yakalar. Adam hiç bozuntuya vermeden ve soğukkanlılıkla silahını çeker
ve arkadaşını vurur. Kadın yatakta şöyle bir doğrulur:
--- Bak bu şekilde davranmaya devam edersen hiç arkadaşın kalmayacak.

Yeni evli çift balayından dönerler ve kadın kocasına:
--- 3 tane nur topu gibi evladımız olacak der.
--- İyi de nerden biliyorsun.
--- Kendileri annemin evinde bekliyorlar..

Soru: Başarılı erkek kimdir?
Cevap: Karisinin harcayabildiğinden fazla kazanabilen erkektir,
Soru: Başarili Kadın kimdir? Cevap: Böyle bir erkek bulabilendir.

İki erkek bir lokantada oturmuş pencereden bakıyorlar, biri :
--- Karşıdan karşıya gecen şu iki kadını görüyor musun; biri karim diğeri
ise metresimdir.
--- Benden uzun yaşayacaksın, simdi ben de aynısını söyleyecektim.

Kadın aynada çıplak vücudunu seyrediyor. Eşine: ''görüntümü iğrenç
buluyorum, sarkmış, buruşuk. Bir iltifata ihtiyacım var.."
Eşi: -''gözlerin iyi görüyor''

''Yarın 30. evlilik yıldönümümüz,bunu kutlamak için domuzu
kesebiliriz.''Niçin?diye sorar eşi ''Onun suçu değil ki.....''
''

''Sadakatın tanımı????''
''Fırsat yokluğu.''

Adam yanında oturan kadına fısıldar:
''Şampanya sizi güzelleştiriyor''
''Bir kadeh dahi içmedim.''
''Ama ben onuncu kadehimdeyim

17 Eylül 2007

MATEMATİK YALAN SÖYLEMEZ......
A = 1 B = 2 C = 3 Ç = 4 D = 5 E = 6 F = 7 G = 8 Ğ=9 H=10
I = 11 İ = 12 J = 13 K = 14 L = 15 M = 16 N = 17 O = 18 Ö=19 P=20
R = 21 S = 22 Ş = 23 T = 24 U = 25 Ü = 26 V = 27 Y = 28 Z = 29

------------------------
Z =29
E = 6
K =14
A = 1

BAŞARI = 50%
------------------------
Ç = 4
A = 1
L =15
I =11
Ş =23
M =26
A = 1
K =14

BAŞARI = 85%
-------------------------
D = 5
E = 6
N =17
E = 6
Y =28
İ =12
M =16

BAŞARI = 90%
-------------------------
Y =28
A = 1
L =15
A = 1
K =14
A = 1
L =15
I =11
K =14

BAŞARI = 100%
------------------------
T =24
O =18
R =21
P =20
İ =12
L =15

BAŞARI = 110%

15 Eylül 2007

NEDENNNN :)))))

* Neden bozulan otobüsün yolculari bizim otobüsümüze aktarildiginda onlara mülteciymisler gibi bakariz?
* Neden her gördügümüz haritada hemen Türkiye'yi bulmaya çalisiriz? Millet olarak Dünya'da kaybolma kompleksimiz mi vardir?
* Neden insanlar birbirlerine sarilinca sag-sola sallanirlar?
* Neden ögrenciler ilkögretimin besinci sinifina kadar ögretmene "ögretmenim" diye seslenirken altinci sinifta bir anda "hocam" diye seslenmeye baslarlar?
* Neden sinavlarda "4 yanlis bir dogruyu götürür" seklinde bir uygulama ile ögrenciler cezalandirilirlar da "4 dogru bil, bir dogru da bizden" seklinde bir kampanya baslatilip zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
* Neden insanlar kapali bir alandan yagmur yagan alana çikinca kafalarini egerler? Yagmura duyulan saygidan midir yoksa ondan tirstigimiz için midir?
* Neden dükkanini kapatip giden esnaf, kapiya "10 dakika sonra dönücem"yazar,ne zaman gittigini nasil anlariz?
* Televizyona çikan insanlar neden kendilerini Türkiye'deki bütün insanlarin izledigini sanirlar ? Örn: Su anda 70 milyon kisi bizi izliyor...
* Neden gözlerinden öperim denir? Insan vücudunda öpülecek daha uygunsuz bir yer var midir? Kimse kimseyi gözünden öpmüs müdür?
* Dügünlerde neden "Dom Dom Kursunu" ile göbek atilmaktadir. "Bir avci vurdu beni, bin avci beni yedi" gibi sözler esliginde kendinden geçen baska milletler var midir?
* Neden tüm Türk filmlerinde sevisme sahnesi tam baslayacakken duvardaki tabloya zum girilir? Kameraman hatasi midir, yönetmen i.neligi mi?
* Neden bazi kizlarimiz sirin bir hayvancagiz gördüklerinde "inanmiyorum!" derler, inanilmayacak olan nedir?
* Cumartesi ve Pazartesi'nin neden kendi isimleri yoktur?

ZIHINSEL GUC



Iki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar
verirler. Piknik yerine vardiklarinda anne yemegi hazirlarken, çocuklar
babalariyla birlikte yürüyüse çikar. Uzun bir yürüyüsten sonra oldukça
yorulan küçük çocuk yalvarircasina bakan gözlerle, "Babacigim çok
yoruldum. Lütfen beni kucaginda tasir misin?" der.Baba; "Ben de
yorgunum oglum"' der demez çocuk aglamaya baslar. Baba tek kelime
etmeden agaçtan bir dal keser. Dali biçakla biçimlendirip,çocuga zarar
vermeyecek biçimde yontar. Sonra dali ogluna verir."Al oglum,
sana güzel bir at" der.Çocuk sevinçle dal parçasindan yontulmus ata
biner ve siçrayarak, ata vurarak annesinin yanina dogru gitmeye baslar.
Babasini ve ablasini geride birakmistir bile...

Baba gülerek kizina: "Iste yasam budur kizim. Bazen zihnen ya da bedenen
kendini çok yorgun hissedeceksin. Iste o zaman kendine degnekten bir at
bul ve nese ile yoluna devam et. Bu at bir arkadas, bir sarki, bir
çiçek, bir siir yada bir çocugun tebessümü olabilir."

Degnekten atiniz hic eksik olmasin



Bir laboratuvarda deney yapiliyor. Içinde bir büyük ve çokça küçük
baligin oldugu kocaman bir akvaryum konuyor.Haliyle, büyük olan
aciktikça küçükleri yiyor...
Daha sonra akvaryumun ortasina dikey bir cam yerlestiriliyor böylece
akvaryum ikiye ayriliyor.
Büyük balik bir tarafa küçük baliklar da diger tarafa yerlestiriliyor.
Büyük balik cam bölmeyi geçmek ve küçük baliklari yemek için defalarca
deneme yapiyor.
Bu durum tam 28 saat boyunca sürüyor. 28 saatin sonunda büyük balik
artik diger tarafa geçmek için mücadele etmeyi birakiyor. Deneyin
sonunda cam bölme kaldiriliyor.
O da ne!!!
Büyük balik küçükleri yemek için hiçbir hamle yapmiyor. Saatler geçtigi
halde onlari yemedigi görülüyor.
Buna psikolojide "Ögrenilmis Güçsüzlük" deniyor.

Istatistiklere göre bir çocuk ergenlik yasina gelinceye kadar ortalama
148.000 defa anne babasinin, "yapma; elleme, dokunma," gibi sözlerini
duyuyormus. Böyle olunca da çocukta büyüyünce "yapamama", "edememe"
özellikleri gelisiyor ve özgüvenini yitiriyormus.

yüreğini eline alarak çıkacaksın bu yola

seni sen yapan ne kaldı söyle beynin ! yüreğin ! düşüncelerin ! ideallerin .
gem vurmadığın ne kaldı ? düşüncelerini mi söyleyebiliyorsun özgürce,
yoksa gelecekle ilgili mutlu hayaller mi kurabiliyorsun ? ya da beynini mi geliştirebiliyorsun.
özgürce yaşayabiliyormusun sevdalarını. çılgınca haykırabiliyormusun sevdiğine "seni seviyorum" diye.
hangisini yapabiliyorsun. söyle seni diğer insanlardan ayıran ne kaldı ?
anlat bana; ayşeden, fatmadan, ahmetten, mehmetten farkını... ben farklıyım deme boşuna göster bana...

yüreğini eline alarak çıkacaksın bu yola,
beynini çöp sepetine atacaksın. bırak özgürce yaşasın kalbin aşklarını.
evet
belki kırılacaksın, üzüleceksin; ama sonra hatırlayacaksın geçirdiğin günleri.
yaptığın çılgınlıklara sende şaşacaksın.
güleceksin sevdiğini 1 saniye olsun görebilmek için yaptığın şeylere
uydurduğun mazeretlere ). gülerken ürpereceksin, özleyeceksin o saf duygularını ve :
keşke diyeceksin...
keşke sunsaydım kalbimi sevgiliye. delice çırpınışlarını hatırlayacaksın yüreğinin,
öpüşmelerindeki tadı dudaklarında hissedeceksin.. sonra onu düşüneceksin
hiç aklından çıkarmadığını hatırlayarak ) ama kesinlikle beynini katmayacaksın bu işe.
aşkta mantık yoktur sevgili. mantık riskleri reddeder. ama her aşk bir risktir. "ya hep ya hiç" diyebileceksin.
sonuna kadar gideceksin. sonunda uçurum olduğunu bile bile.
yüreğini eline alarak çıkacaksın bu yola.
yanında olduğumu o zaman göreceksin. ve hissedeceksin o zaman senin için çarpan yüreğin sesini,
aşkın iki kişilik olduğunu öğreneceksin.

kadınlara

               Korkulari, saskinliklari, hercailikleri, hayal kirikliklari, asklari, terkedilisleri,
basarilari, basarisizliklari, kurnazliklari, safliklari, çocuk agizlari,
sirinlikleri, küçük yalanlari, büyük itiraflari, kocaman yürekleri ile kendi
olmayan çalisan kadinlari tanimak…
 
               Bir kadini sevmekle baslar hersey ama bir kadini tanimakla varilir hayatin
sirrina. Bir kadini tanimaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuga çikmaktir.
Dört mevsimi bir yürekte bulusturur, bu yüzden de sürekli sasirtirlar. Sürprizlerin
ardi arkasi kesilmez. Zordur anlamak onlari, benzemek gerekir anlayabilmek
için belki de... Kendi zekasini hatirlatanlari sever, sevgisini göstermekten
ürkmeyenleri, sürprizlere hazirlikli olanlari… Muson yagmuru gibi yagarken,
sahrada çöl firtinasi koparip, ardindan günes olup isitabilirler. 
 
               Dedim ya bir dünyadir kadinlar. Yürekleri ile konusan, gözleri ile gülen.
Bir kadini sevmekle baslar hersey ama bir kadini tanimakla anlasilir hayatin
sirrina ancak askla varilacagina…
 
               Sevgi arsizidir kadin, verdiginden daha fazlasini isteme bencilligini gösterecek
kadar sevgi arsizi. Bu yanini doyurunca, simaracagindan korkanlar birlikte
çogalacaklarini bilmeyenlerdir.
 
               Bir kadini sevmekle baslar hersey ama bir kadini tanimakla kanat çirpilir
özgürlügün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aska inananlara kosar.
Hem yaman bir ask avcisi, hem de engebeli yollarda kosmaktan bitap ask yorgunudur
kadin.
 
               Bir kadini sevmekle baslar hersey ama bir kadini tanimakla çikilir keyifli
serüvenlere… Hayatla dalga geçmesini bilir kadin, tipki kendiyle dalga geçmesini
bildigi gibi. Agiz dolusu gülüslere teslim olur. Bir kadini sevmekle baslar
hersey ama bir kadini tanimakla tanik olunur tutkularin gücüne. Göze alandir
kadin, çekip gitmeyi, sahip olduklarindan vazgeçmeyi, karsilik beklememeyi.
Mücadele eder, kizar, bagirir ama hep sever. Dedim ya bir dünyadir kadinlar,
yürekleri ile konusan, gözleri ile gülen. Yüregini sevgiye açan ve sevmekten
korkmayan bütün kadinlar gibi…
Bir gün New-York'ta bir grup is arkadasi, yemek molasinda disariya çikar.

Gruptan biri, Kizilderili'dir. Yolda yürürken insan kalabaligi, siren

sesleri, yoldaki is makinelerinin çikardigi gürültü ve korna sesleri

arasinda ilerlerken, Kizilderili, kulagina circir böcegi sesinin geldigini

söyleyerek circir aramaya baslar. Arkadaslari, bu kadar gürültünün arasinda

bu sesi duyamayacagini, kendisinin öyle zannettigini söyleyip yollarina

devam eder. Aralarindan bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.

Kizilderili, yolun karsi tarafina dogru yürür, arkadasi da onu takip eder.

Binalarin arasindaki bir tutam yesilligin arasinda gerçekten bir circir

böcegi bulurlar. Arkadasi, Kizilderili'ye:

"Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasil duydun?" diye sorar.

Kizilderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek

olmadigini söyleyerek, arkadasina kendisini takip etmesini söyler.

Kaldirima geçerler ve Kizilderili cebinden çikardigi bozuk parayi

kaldirimda yuvarlar.

Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldigi tarafa bakarak, onun

ceplerinden düsüp düsmedigini kontrol eder.

Kizilderili, arkadasina dönerek: "Önemli olan, nelere deger verdigin ve

neleri önemsedigindir. Her seyi ona göre duyar, görür ve hissedersin." der.


HANGI ULKE VATANDASI DAHA AVANTAJLI

JAPON OLMANIN FAYDALARI

-Bakkalınızdan Japon yapıştırıcısı isterken gururla "

- Şu bizim yapıştırıcıdan versene" dersiniz.

-Çok kiloluysanız zayıflamak için milyonlarca lira harcamaz aksine Sumo Güreşçisi olup üstüne para kazanabilirsiniz.

- " -Adamlar yapmış ağbi! "diyerek hep kulaklarınızı çınlatırlar.

- Devleti yönetenlerin koltuklarını bırakmaları için ölmelerini beklemezsiniz.



İNGİLİZ OLMANIN FAYDALARI



- Her zaman için beyaz atlı prensin kapınızı çalma ihtimali vardır(Prens Charles!).

- Ve üstteki mantığa göre kaynananız bir kraliçe olabilir.

- Hiç bir baltaya sap olamazsanız, bir tamirhanede " İngiliz anahtarı "olabilirsiniz.

- İngilizceyi su gibi konuşursunuz. (!)



ETiOPYALI OLMANIN FAYDALARI

- Solarium için milyonlarca lira ödemeniz gerekmez.

- Diet yapmak için kasmazsınız.

- Tüm yardım konserleri sizin için yapılır.

- Akrabalarınız ya basketbolcu ya şarkıcı ya da dansçıdır.Aç ayı oynamaz lafını altüst edersiniz.



AMERİKALI OLMANIN FAYDALARI

- Kendinizi iyi hissetmeniz ve Amerikalı olmanın hazzını ve gazzını almak için, herhangi bir Amerikan filmini seyretmeniz yeterlidir.Eğer hala övünmekten böğ gelmemiş ve kusmamışsanız.

- Her zaman ülkeniz savaştadır ama size zarar gelmez..

- NBA maçlar ını izlemek için sabahın köründe kalkmazsınız..

- Her apartmandaki 10 kişiden 5 'i dünyayı kurtaracak güçtedir.. Düşman ister uzaylı olsun isterse bir göktaşı ... (örnek: Rambo, terminator, v.s..)

ÇİNLİ OLMANIN FAYDALARI

- Çocuğunuzun ismini tabak çanak kırıp koyabilirsiniz. Çang, Çung, Çing gibi..

- Uzaydan görülebilen tek insan eseri olan " Çin Seddi" ni gerçekleştirmiş olmanın gururunu yaşarsınız..

- Uzağı net görmek için gözlerinizi kısmanız gerekmez.

- Tek yataklı oda parası verip üç kişi yatabilirsiniz.

FRANSIZ OLMANIN FAYDALARI

-İngilizce bildiğiniz için değil, bilmediğiniz için hava atarsınız( Yani onlar öyle sanıyor) ..

- Her şeye Fransız kalabilirsiniz..

- Fransızca küfür bile etseniz şiir okuyosunuz sanırlar...

İTALYAN OLMANIN FAYDALARI

- Kaybolmazsınız. Çünkü her yol Roma'ya çıkar.

- Herkesin sırtını yaslayacak bir dayısı vardır,özellikle Sicilya dolaylarında...

- Dünya kızları, yakışıklılıkta hep sizi örnek gösterir..

- Doğan SLX fiyatına FERRARİ alabilirsiniz( Abartık ama olsun! Eee.. Böyle vergilere böyle espri!) ...

VEE TÜRK OLMANIN FAYDALARI

- 2050 yılında dünyanın tek hakimi olabilirsiniz(Çünkü herkes uzaya çıkmış olacak)...

- Eğer dünyanın hakimi olursanız, uzaydan gelebilecek UFO lara taş atıp onları korkutup, kaçırabilirsiniz( UŞAK da yaşanmıştır) ..

- Restoran, lokanta gibi yerlerde masaları birleştirebilir ortaya bir salata söyleyebilir, masanın kısa bacağının altına katlanmış kağıt koyabilirsiniz...

- Otobüs, uçak, hastahane, vb. gibi cep telefonu kullanmanın yasak olduğu yerlerde gizli gizli cep telefonu ile konuşabilir, plajda cep telefonunuzu mayonuza sıkıştırabilir ve herşey çok normalmiş gibi davranabilirsiniz..

-İşsizlik, üretimsizlik, sosyal eşitsizlik, trafik canavarı, enflasyon ve sonu gelmeyen zamlarla canla başla mücadele ederek, " ülke yönetmecilik "oynayan siyasetçilere yıllarca katlanarak " Varolmanın dayanılmaz eziyeti "ve"insanoğlunun dayanıklılık gücü" konularında bilimsel araştırmalara katkıda bulunabilirsiniz...

Evet şaka bir yana, aslında nerede yaşadığınız değil, nasıl yaşadığınız daha önemli değil mi? Victor Hugo ne güzel söylemiş:

"HERKES ÖLÜR AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ"

Biraz da korku:))) Bildik şehir efsaneleri

Adamin biri, bir cumartesi gecesi evine dönüyomus. Birden 15-16 yaşlarinda
sevimli bi kizin yolun kenarinda otostop yaptigini görmüs. Adamin da ayni
yaslarda iki kizi varmis. Hemen arabayi kizin yanina yanastirmis, "Gece
yarisi böyle issiz bir yerde ne yapiyosunuz Allah askina? Bu saatte otostop
mu yapilir?" demis. Kiz, "Uzun hikaye. Rica etsem beni evime götürür
müsünüz? Buraya çok yakin. Bu iyiliginizi ömür boyu unutmam" diyerek arka
koltuga oturmus. Kizin üzerinde cicili bicili, hos bir elbise varmis.
Evinin adresini vermis. Gerçekten de yakinmis ev. Adam eve vardiginda
önünde durmus, "Iste geldik küçük hanim" diyerek arka koltuga dönmüs ama
arkada hiç kimse yokmus. Gözlerine inanamamis tabi. Hemen arabasindan
inip evin kapisini çalmis. Beyaz saçli, çok yorgun görünen yasli bi kadin
açmis kapiyi. Adam heyecanla, "Bana inanmayacaksiniz ama yoldan küçük bi
kiz aldim. Bana buranin adresini verdi ama tam geldigimizde... " Yasli
kadin adami susturmus, "Biliyorum, biliyorum" demis, "Sonra da ortadan
kayboldu degil mi? Bu basimiza ilk defa gelmiyor. Her cumartesi aksami
ayni sey olur..." Meger kiz bir cumartesi gecesi diskodan dönerken trafik
kazasi geçirmis ve oracikta ölmüs. Simdi her cumartesi gecesi kazada
öldügü yerden otostop yapip evine gelmek istiyomus ama bunu bugüne kadar
basaramamis. Kadin bunlari anlatirken adamin gözü piyanonun üzerindeki
kizin fotografina ilismis. Evet, kiz ayni kizmis ve üzerinde de ayni
elbise varmis.


*******************


Bir otomobil tamircisi ilik ilkbahar gecelerinden birinde evine giderken
yolun kenarinda bir araba ve arabanin basinda da patlayan lastigi
degistirmeye çalisan iki güzel kiz görmüs. Yardim amaciyla kenara
yanasmis. Ama stepne de patlakmis maalesef. Adam, "Bu saatte bunu tamir
etmek imkansiz. Iyisi mi ben sizi evinize birakayim, yarin bir çaresine
bakariz" demis. Evin önüne geldiklerinde kizlar adami bir fincan kahve
içmek için evlerine davet etmis. Ev, bir apartmanin 7. katinda, hos bir
daireymis. Stepneyle ugrasirken elleri kirlendiginden eve girer girmez
adam banyoya gidip ellerini yikamis. Bu arada OMEGA marka saatini de
kolundan çikarip, aynanin önüne koymus. Kizlardan birinin, "Kahve hazir"
diye seslendigini duyunca hemen ellerini kurulayip banyodan çikmis. O
aceleyle de OMEGA marka saatini çikardigi yerde unutmus. Kizlarin sohbeti
çok keyifliymis. Grup vaktin nasil geçtigini anlamamis. Sonunda adam
geceyi kizlarin evinde geçirmis. Sabah da 7'de kalkip ise gitmis.
Tamirhanesine vardiginda saatini kizlarda bıraktigini farketmis, "Iyi
bari, kizlari tekrar görmek için bahane olur" diye düsünmüs. Aksam is
bitimi saatini almak için kizlarin evine gelmis ama kapici bahsettigi
kizlarin artik o dairede yasamadiklarini söylemis.Bu iki talihsiz kiz 3
hafta önce trafik kazasi geçirip ölmüslermis meger. Su an da, adamin
onlari ilk gördügü yere çok yakin olan bir mezarlikta yatiyorlarmis.
Tamirci duyduklarina inanamamis, "Nasil olur? Ben dün aksam evlerinde
onlarla beraberdim" demis. Kapici bunun imkansiz oldugunu söyleyerek
adami, kapisi avukat tarafindan mühürlenmis dairenin önüne götürmüs.Adam
çok meraklanmis taabi. Ertesi gün avukata gidip durumu anlatmis ve
beraberce kizlarin dairesine gelmisler. Mühürü açip içeri girmisler. Adam
dogruca banyoya gitmis. OMEGA marka saat aynanin önündebiraktigi gibi
duruyormus.


*********************


Büyük bahçeli bi villada yasayan genç bir çift, çocuklarini bakiciya
birakip dostlarinin verdigi bir partiye gitmis. Bakici kiz çocuklari
yatirdiktan sonra televizyon seyretmeye baslamis. Bir ara telefon çalmis.
Kizcagiz telefonu açtiginda karsisinda hiriltili bir sesle konusan biri
varmis: "Su an üst katta çocuklarin basucundayim. Sen de gelsene buraya.
Huhahuha!" Kiz feci korkmus haliyle. Ama kendini "Kesin salak bir telefon
sakasi bu" diye düsünüp sakinlestirmeye çalismis ve televizyonun sesini
sonuna kadar açmis. Telefon tekrar çalmis. Ayni hiriltili ses yine o
histerik kahkahasini attiktan sonra, "Çocuklarin yanindayim. Hadi sen de
gel yukari" demis. Kiz daha da korkmus ve santrali arayarak durumu
anlatmis. Santralde iyi bir kadin varmis, "Adam sizi aradiginda bi'kaç
dakika konusturun. Numarayi tespit eder, sonra da polise bildiririz"
diyerek kiza yardimci olmus. Bakici kiz telefonu kapatir kapatmaz hemen
çalmis telefon. Ayni ses yine ayni sözleri tekrar etmis. Kiz konusmayi
uzatmaya çalismis ama sapik anlamis bunu ve hemen telefonu kapatmis.
Birkaç dakika sonra tekrar çalmis telefon, arayan santral memuresiymis ve
panik durumdaymis: > "Hemen kaç oradan! Arayan numaranin da adresi ayni.
Yukarida bir telefon hatti daha var demek ki!" Kiz kosa kosa kaçmis evden.
Bu arada santraldeki kadin, polisi olaydan haberdar etmis bile. Polisler
birkaç dakikada adrese gelip eve girmis. Gerçekten de üst katta elinde
kocaman bir kasap satiri olan katili yakalamislar. Üst kat pencerelerinin
birinden eve giren sapik katil iki çocugu öldürdükten sonra o telefonlari
etmeye baslamismis.


************************


Ingiltere'de okuyan iki Türk kizi yurttta ayni odada kaliyolarmis. Bi
gece kizlardan biri arkadasinin evine ders çalismak için gidecekmis. Diger
kizla vedalasip çikmis ama daha > > yurttan 100 metre falan uzaklasmis ki
ders kitaplarindan birini unuttugunu farketmis. Odaya geri dönmüs
tabiyatiyla. Kapiyi açtiginda isiklarin kapali oldugunu görmüs. "Banu
yatti heralde" diye düsünüp ayaklarinin ucuna basa basa karanlikta
kitabini aramis. Bulamayinca da, "Simdi kizcagizi rahatsiz etmeyim,
nasilsa arkadasimda ayni kitaptan var. Idare ederiz artik" deyip çikip
gitmis. Ertesi sabah sinavdan sonra odasina döndügünde bir de ne görsün!
Oda bastan asagi kan içinde! Arkadasinin vücudu da parçalar halinde oraya
buraya dagitilmis. Duvarda da (muhtemelen kizin kaniyla yazilmis) bir yazi
varmis: "Aren't you glad, you didn't turn on the lights?" (Isiklari
açmadigin için memnun musun?)


***********************


Bir arkadasim küçük bir kasabada ögretmen olan kuzenini ziyarete gitmis.
Bir ara arabayla dolasmaya çikmislar. Tren yolundan geçerken arkadasim
yolun kenarinda devrilmis vagonlar oldugunu görünce niye orada
durduklarini sormus. Kuzeni, "Bu çok trajik bir hikaye. Bunlar aslinda
katil vagonlar.Gel yakindan bak istersen" demis. Tren saati olmadigi için
arabayi raylarin üzerinde birakip vagonlarin yanina gitmisler. Arkadasin
kuzeninin anlattigina göre, geçen yil tam orada bir okul otobüsü ariza
yapmis ve raylarin üzerinde kalakalmis. Bu sirada büyük bir hizla gelen
tren okul otobüsüne çarpmis. Talihsiz kazada bütün çocuklar hayatini
kaybetmis. Arkadasimla kuzeni vagonlari incelerlerken bir tedirginlik
hissedip hafiften korkar gibi olmus. Bir an evvel oradan uzaklasmak için
arabalarina bindiklerinde ise daha motoru çalistirmadiklari halde araba
kendiliginden ilerlemeye baslamis. Bizimkiler acayip korkmuslar tabi.
Araba tren raylarinin üzerinden 100 metre kadar ileriye, kendi kendine
gitmis ve durmus. Arkadasim hemen arabayi çalistirmis. Son sürat
ayrilmislar oradan. Kasabaya gelene kadar toz duman içinde 1 saatlik yolu
yarim saatte almislar. Eve ulastiklarinda bet-beniz bembeyaz durumdalarmis.
Ama asil korkuyu arabadan indiklerinde yasamislar. Arabanin arkasindaki
toz kütlesinin üzeri onlarca el iziyle doluymus. Bunlarin büyüklügü de
çocuk eli kadarmis.

Can Dündar'dan...

Inka tapinaklarina çikmak isteyen Avrupali bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dagin tepesindeki tapinaklara giden uzun yolu, kisa bir sürede yariliyorlar. Ayni tempoyla biraz daha yol aldiktan sonra, yerliler kendi aralarinda konusup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye basliyorlar. Tabii Avrupali arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar. Saatler sonra, yerliler kendi aralarinda konusup tekrar yola sonunda tepenin üstündeki görkemli Inka tapinaklarina geliyorlar. Arkeologlardan biri, yasli rehbere soruyor, "hiç anlayamadim, niye yolun ortasina oturup saatlerce yok yere bekledik? "Yasli rehberin cevabi o kadar güzel ki; "Çok kisa sürede çok hizli yol aldik, ruhlarimiz bizden çok uzakta kaldi. Oturup ruhlarimizin bize yetismesini bekledik..." Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yasadigimizi, niye mutlu olmayi beceremedigimizi, niye kendimiz olmayi basaramadigimizi ve "niye" ile baslayan daha bir dolu sorunun cevabini açikça veriyor Inkalar'in yasli torunu. Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hizla yol aliyoruz ki, ruhumuz çok arkada kaldi, hatta onu nerelerde unuttugumuzu bile hatirlayamiyoruz. Çocugunu kaybeden annelerin çilginliginda bir saga bir sola saldiriyoruz hepimiz, ama bir farkla, biz neyi aradigimizi bile bilmiyoruz...

Herkes bir arayis içinde, ama hiç kimse ne aradigini bilmiyor. Saniyoruz ki çok paramiz, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, sporbir arabamiz olunca biz de çok mutlu olacagiz.


Hadi maddeciligi bir kenara birakalim; niye herkes asktan sikayetçi? Çevremiz de kaç kisinin ask hayati iyi gidiyor? Eminim parmakla sayilacak kadar azdir. Ve eminim hiç kimse yanlisin nerede oldugunu da bulamiyordur. Ben ten uyusmasi kadar ruh uyusmasinin önemine inanirim. Hatta insanlarin es ruhlarinin olduguna bile inanirim. Ama ruhlari olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyusabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrica ruhumuz olmadan es ruhumuzu bulmak gibi bir sansimiz olmadigina da eminim... Iste bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yasiyoruz hepimiz, iste bu yüzden sürekli duvarlara çarpip,çarpip kendimizi kanatiyoruz ve iste bu yüzden mutlulugu bir türlü yakalayamiyoruz...


Gerçekte hiz çaginda yasiyoruz. Her sey o kadar hizli geçiyor ki, ne ise,ne arkadaslarimiza, ne ailemize, ne çocugumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmiyor. Akrep ve yelkovanla yaris halindeyiz. Bu yüzden bütün iliksiler yarim yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.
Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasiyla yararlaniyoruz.
Ne çamasir yikiyoruz ne de bulasik, çayimizi kahvemizi makineler yapiyor Islerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanin bir ucuna tasiyor. Hatta artik gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altinda. Ama yine de vaktimiz yok iste! Bence doganin kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklastikça, o da bizden bütün zamanlari çaliyor. Milan Kundera "yavaslik" adli kitabinda; "yavaslik hatirlatir,hizlilik ise unutturur" diyor. Telefon hizlilik mesela, konusulanlari, söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaslik, hep vardir ve hep hatirlatir. Ben kendi adima her zaman yavasliktan yanayim. Mesela uçaklardan hiç hoslanmam, yeni bir sehre, yeni bir iklime hazirlanmaya, hatta hayal kurmaya bile vakit birakmiyor bana "Küt" diye baska bir hayatin içine giriveriyorum. Ve en kötüsü de dönüsler, daha ayriligin hüznünü bile yasamadan Istanbul'da olmak sahiden de çok tatsiz. Tabii ki ruhumun beni terk edip oralarda kalmasi da çok normal. Oysa trenler karanlik geceyi yirtan keskin düdügü, uykuda olanlara yolculuk düsleri gösteren kara trenler... Daglari bölen,
nehirlerle yarisan, köprülerden geçen, agaçlari selamlayan, çocuklara el sallayan, güne bakanlara göz süzen, geçmisin hüznünü, gelecegin umudunu yasatan,yolcularina yepyeni dostluklar hazirlayan kara trenler var bir de. Uçak degil, tren olmak istiyorum. böylece ruhum benden hiç ayrilmaz.


Evet freni patlamis kamyon gibi yasamanin hiç anlami yok. Ayagimizi gazdan yavas yavas çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetismesini bekleyelim artik. Aceleye ne gerek var? Hayat yalniz biz izin verdigimiz gibi geçer. Iyi ya da kötü hizli ya da yavas... Her sey bizim elimizde,sevgi de, ask da, basari da. Ama ancak kendi ruhumuzla bulustugumuzda...


CEM YILMAZ GEYİKLERİ


Bir komedyenin programını izledim. Kadın sünnetçi çıkarmıştı. İlk kadın sünnetçi. Ben 1978'de sünnet oldum ve sünnetçi kadındı. Böyle hatıraların olması gerekiyor komedyen olman için. Ben 30 sene sonra anlatırım diye kendime 5 yaşında sünnet organize etmiş olamam.


BENI kadın sünnet etti. Bundan bahsederken belden aşaği bir şeyden bahsetmiyorum. Sünnet bir hadisedir. Erkek çocuğun mürüvvetinin görüldügü yer. Erkek çocuğun mürüvvetinin görüldüğü yerler sünnet, askerlik, evlilik. Gerçi sünnette daha net görülür mürüvvet. Ona mürüvvet diyorlar, enteresan bir şey. Kadın ismi vermiş olmaları tuhaf. Gerçi rahim diye de adam var, olsun.

DIYARBAKIR'A gidiyordum uçakla. Hostesle muhabbet ediyoruz. Business'ta oturuyorum. Hep Business'ta otururum. Buraya da Business geldim. Ankara'ya business açılmış çok süper bir şey. Bilmeyen varsa söyleyeyim. Business iş amaçlı gidilen seyahat manasına gelmiyor. Portakal suyu veriyorlar sen de kendini bir bok zannediyorsun. Aynı uçağın içinde ne sınıf yapıyorsun ulan. Portakal suyu içerken kendini ne zannediyorsun. 'Mersi canım. Bunu içmeden uçamıyorum'. Bir de perdeyle ayırmıyorlar mı, tavım ona.

Soruyorsun 'Somon var mı?' Arkana bakıyorsun. 'Fakirler, ekonomi, allah belanızı versin. Uçak sizin neyinize'. Bir hava yaratırlar ki sanki uçak düşünce Business 'takiler ölmüyor.

HOSTESLE muhabbet ediyorum. Laf döndü dolaştı sünnete geldi. Eh business'ta oluyor böyle şeyler. Beni kadın sünnet etti dedim. Hostes dedi ki, 'Aaa kadınlar bindiği dalı kesmez ama'. Hostesin şakasına bak. Biz yapsak, aforoz ederler.

NE yaparsan yap ne olursan ol öleceksin. İnsan ölümlü bir yaratıktır. İnsan öleceğini bilir. Belgesellerde gördügün kaplanlar aslanlar gibi degil. Belgeselde gördügün kaplan, aslan hep kosacam zannediyor. O erkek aslanı görmüyor musunuz. Fönlü böyle. Artık ormanda nerede buluyorsa fönü.

Bizimki daha kompleks bir yaşam. Öleceğini biliyorsun ve sıklıkla unutuyorsun. Hani ölümden dönenler anlatır ya; bir ışık geldi falan diye. O, kıça tıkılan pamuk. SENIN inancını bilemem. İstersen toteme tap. Herkes ölecek. Mahşer var ya. Orası işte. Kıyamet kopsun herkes orada olacak. Büyük bir kokteyl gibi düşünün. İlk gün imza almaktan anan ağlayacak. Herkes orada çünkü. Aaa Sezar.

REENKARNASYONA inananlar var. Yok öyle bir şey. Hep şöyle yapıyorlar. 'Önceki hayatımda Rus Çariçesiydim' Hiç orospu olan yok. Hiç duyuyor musunuz, 'Önceki hayatımda taksi şoförüydüm'. Herkes kral..

HERKES yanacak dedigim bir kisi hariç. O da Fedon. Çünkü Fedon daha yanamaz. Fedon artik limitte onu direk cennete alacaklar.

TÜRK Hava Kurumu bizim memleketin en iyi çalışan kurumu. Kurban derisini veriyorsun ondan uçak yapıyor. Artık nasıl katlıyorsa. Bi de tuzlarsan F-16 oluyor diye bir geyik var ama yalan olmasın.

ASKERDE seni mesleğinle yönlendirirler. Terzisin terzi yaparlar. Atom mühendisiysen gazinoda televizyondan sorumlu olursun. Şahsına santral kuracak degil ya...

GENÇLİGİN bir lafı vardır, 'En verimli çağımda askere aldılar' Sanki herifi soğuk füzyonu bulurken götürdüler. Bunu söyledigi zaman komik durum oluyor. Ama günde sekiz saat antrenman yapması gereken baleti 8 ay botla gezdirirsen Kugu Gölü'nden manda bokuna transfer olur.

EN verimli çagimda askere aldılar. Ne yapıyordun ki? Verimli verimli evde oturuyordum. Ulan ben para basıyordum beni aldılar askere.

NİYE bedelli yapmadın diyorlar. 15 bin mark veriyordun 28 gün yapıyordun. Ben hiç para vermeden 550 gün yaptım. Bir de orada olanı biteni anlatıyorum senede 2 milyon dolar kazanıyorum. 28 günlük birikiminle single çıkaramazsın.

300 erkek yan yana yatıyorsun abi. Kalabalık bir erkek toplulugu demek, başka bir organizma demek abi. Kadın olmasa bok içinde yüzeriz. Kadın kendine özenmen için sebeptir. Deodorant mı at gitsin. Konyalı arkadaşına koksan ne olur ya. Ayaklarını haftada bir mi yıkıyorsun. Ayda bir yıka. Kim senin mantar yetiştirmene birşey diyebilir. Askerligi yapmış olan o kokuyu bilir.

DENİZ Harp Okulu'nun kuruluş yıldönümünde sahneye çıkıyorum. Ilk mezunlar da gelmiş. Nasıl bir yaş ortalaması anlatamam. Ilk 20 dakika eski Türkçe anlattım. Filhakika, buna mukabil bir sonraki latifede buluşmak üzere. Benden sonra Ajda Pekkan vardı, şöyle sundum: Yeni yetenek Ajda Pekkan. Abicim sıfir reaksiyon. Herkes onaylıyor. 'Bu kız çok tutacak' diyorlar.

AL kadehi ver al... Lider taklidi yaptım durduk yerde. Eskiden lider taklidi vardı. Şimdi çok zor. İki kişi koluna girecek. Amma zor iş.

14 Mart Tıp Bayramı'nda doktor arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Bizde sperm bankası var mı diye sordum. Yok dediler. Dedim isabet. Içinde banka lafi geçtiği için biri hortumlar rezillik olur.

Cem Yilmaz ©

Teknoloji

Amerikalilar yeni bir ucak gelistirmisler. Ve bu ucagi denemek icin Arabistan'a gotururler. Bir arap pilotunu ucaga bindirirler ve ucak havalanir. Arap pilotu ucagi kullanirken 4 motordan biri patlar. Gostergelerde "Don't
panic.This is American technology" yazisi gorulur. Pilot
rahatlar. Daha sonra bir motor daha patlar ve gostergede ayni yazi
gorulur. Biraz sonra iki motor ayni anda patlar ve hic motor
kalmayinca arap pilot panikler. Tam bu esnada gostergelerde "Don't panic.This is American technology" yazisi gorulur ve ucak kendi kendine rahat bir sekilde yere iner.Araplar sasirir ve kendileride boyle bir ucak yapmaya karar
verirlerYaptiklari ucagi Amerikalilara denetmek icin bir
Amerikan pilotunu ucaga bindirirler.Ucak kalktiktan birkac
dakika sonra bir motor patlar.Gostergelerde "Don't panic.This is
Arabic technology" yazisi gorulur.Birkac dakika sonra 2. Motorun
patlamasiyla ayni yazi gostergede gorununce pilot Ulan bizim ucagin
aynisini taklit etmisler.Ne taklitci adam yav bunlar" dedikten sonra
kalan 2 motorda patlayinca ucagin kendiliginden yere inecegini
dusunen pilot gostergede su yaziyi gorur.Don't panic.This is
Arabic technology. Please repeat after me;ESHEDUENLA iLAHE
iLLALLAH VE ESHEDU ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RESULUHU...

Oyuncakları çöpe atmayı göze alın

Dünyanın en büyük oyuncak firması olan ABD’li Mattel, son bir ay içinde üçüncü kez Çin yapımı ürünleri piyasadan topladı. Bu oyuncakların çocuklara verdiği zarar bu kadar bariz olmasa, bir firma milyarlarca dolarlık zararı göze alır mıydı?

Altı aydır İTP kontrolümüz devam ediyor. Hafta sonu Nehir’in kan tahlilleri yeniden yapıldı. Çocuk Hastalıkları ve Hematoloji uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat "Artık sizinle 6 ay sonra görüşelim" dedi. Hocayı bulmuşken, Çin’den gelen oyuncakların çocukları nasıl etkilediğini sordum. "Eğer çocuk yasaklanan oyuncaklarla oynamışsa, aile kan serumunda kurşun düzeyine baktırsın. Çünkü çocukta klinik bulgu vermeden kronik kurşun birikmesi olabilir" yorumunu yaptı. "Oyuncakları ne yapacağız?" dedim, "Gözünüzü kırpmadan çöpe atacaksınız" dedi.

Bu oyuncak meselesi insanı zor durumda bırakıyor. Tamam, bugüne kadar gidip sokakta satılan oyuncaklardan almadım ama bu işin hediye kısmını atlamamak gerekiyor. Sekiz yıl boyunca bakalım Nehir’in elinden kaç riskli oyuncak geçti? Eğer kızımı ikna edersem, ben de kurşun düzeyine baktırmayı düşünüyorum.

Kurşun, özellikle 5 yaşın altındaki çocuklar için çok daha tehlikeli, çünkü erişkinlerin aldıkları kurşunun ancak yüzde 10’u kana geçerken, bu oran çocuklarda yüzde 50... Kurşun, fiziksel ve zihinsel öğrenme problemi, zeka geriliği hatta kanser olarak etkisini gösterebiliyor. Çocuklarda kurşuna en duyarlı sistem, merkezi sinir sistemi... Böbreklerde ve bağışıklık sisteminde de hasara neden olabiliyor.

Birçok aile ellerindeki oyuncakları tahlil ettirmek için merkez arıyor. Yakında Hıfzıssıhha’da oyuncak analiz laboratuvarı kurulacak. Türkiye’ye gelen oyuncaklar piyasaya çıkmadan ö! nce bura da incelenecek. Ancak o zamana kadar ailelerin hassas davranıp kendi denetimlerini yapmaları gerekiyor.

Çoğu anne-baba, oyuncak konusunda yapılan haberler nedeniyle kafasının karıştığını söylüyor. Çin’den gelen oyuncakların hepsi çocuklar için tehlikeli mi? Boyalı oyuncaklardan çocuklara geçen kurşun nasıl zehirliyor? Pazar ya da işportadan hiç mi oyuncak alınmamalı? Çocuklarımız zehirlendi mi? Belki de tüm bilgileri özetlemek yararlı olacak.

Kural 1: Renkli oyuncaklar, çocuklar için tehlikeli olabilir. Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanı Murat Tuncer, çocuklara 3 yaşına kadar renkli oyuncak alınmamasını hatta ailelerin kendi oyuncaklarını yapmasını öneriyor. Bu öneri unutulmayacak. Avrupa Birliği Komisyonu, Çin malı oyuncakların potansiyel olarak ölüm tehlikesi saçtığını bildirdi. Bu uyarı dikkate alınacak.

Kural 2: Hıfzıssıhha’da oyuncak analiz laboratuvarı kurulana kadar, Uzakdoğu’dan gelen oyuncaklar alınmayacak. Özellikle boyalı olanlardan kaçınılacak.

Kural 3: Oyuncak alınıyorsa mutlaka standart ve kalite kontrolü aranacak. Kalite kontrolü olarak ambalaj üzerinde CE kısaltması aranacak.

Durum aslında hem vahim hem de değil... Vahim, çünkü bugüne kadar bir servet ödeyerek çocuklara zarar verecek oyuncakları kendi ellerimizle aldık. Vahim değil, çünkü Türk çocukları dünyanın oyuncağa en az para harcayan çocukları arasında yer alıyor. Bir Japon çocuğunun yıllık oyuncak harcamasını Türkiye’de 60 çocuk ancak yapabiliyor. Oyuncakla ilişkisi bizim çocuklardan daha az olanlar var. Çoğu Afrika ülkesinde bu sayı 300’e çıkıyor. Sevinelim mi, üzülelim mi yoksa Allah koruyor mu diyelim, ona siz karar verin.

Ama şu gerçeği unutmayalım. Dünyanın en büyük oyuncak firması olan ABD’li Mattel, son bir ay içinde üçüncü kez Çin yapımı ürünleri piyasadan topladı. Bu oyuncakların çocuklara verdiği zarar bu kadar bariz olmasa, bir firma milyarlarca dolar zararı göze alır mıydı? Mattel firmasına teşekkür etmeliyiz. En azından vicdanlılarmış.

Aile! lere öne riler

Çocuğunuza aldığınız oyuncağın boyası dökülüyor ya da çok kısa zaman sonra çıkıyorsa, ortadan kaldırın ama oynasın diye başka çocuklara vermeyin.

Boya kalemi veya boya hamuru gibi malzemeleri çocuklar ağızlarına çok sık götürür. Buna engel olun.

Oyun malzemelerinin bulunduğu ortamı elektrikli süpürge yerine su ile temizleyin.

Kimyasal madde içeren kıyafetleri gözle ayırt etmek mümkün değildir. Ancak aşırı pullu, boncuklu ve düğmeli kıyafetlerin çocuklar için büyük tehlike olduğunu unutmayın ve bu tarz ürünleri kullanmayın.

Terlediğinde rengi değişiyor, yıkandığında soluyorsa, bu kıyafette kimyasal madde olabilir. Bunu bir daha çocuğa giydirmeyin.

Hangi oyuncaklar toplatıldı

Ekim 2006 ile Ağustos 2007 arasında satılan 675 bin Barbie aksesuvarı... Ancak toplatılanlar arasında Barbie bebekleri yer almıyor.

Fisher-Price markası altındaki 90 bin parça GeoTrax tren ürünü.

8 bin 900 adet "Big Big World" oyuncağı.

Küçük çocukların gözdesi Susam Sokağı’ndaki Minik Kuş.

Elmo karakterleri ile Nickelodeon’un Kaşif Dora’sı.

Pixar’ın ünlü çizgi filmi Cars (Arabalar) figürleri.

Mıknatısları yanlış monte edilen Batman Magna, Polly Pocket, One Piece.

Yaklaşık 1 milyon Doggie Day Care seti.

500 bine yakın Sarge jeep serisi.

Nilüfer KAS 13 Eylül 2007