24 Ağustos 2007

kamyon arkası yazılar

KAMYON CEKER 10-20 TON, GONLUM CEKER PARIS HILTON
- Bizden gelin arabası olmaz!
- Viran olan gönlüme fullforce koysan ne çıkar.
- Hayatımı yazsam duble yol olur.
- Kamyon arkası yazımız, kamyon önüne taşınmıştır. Görmek için sollayınız.
- Bu sol şeridi ne doktorlar, avukatlar istedi de vermedim!
- Ben baktığımda sol boştu, şeytan doldurmuş abi!
- Kusura bakmayın arkadaşlar, size arkamı döndüm...
- Yenge su yetiştir, Ali abim bijon yuttu.
- İyi mazot, selülit yapmaz.
- Her dilde korna çalarım.
- Hatalı sollama, kişisel ayarlarımla oynama!
- Küresel ısınmaya karşı, su tankerlerine geçiş üstünlüğü verilsin:)

21 Ağustos 2007

(Pakize Suda'nın 04.08.2007 tarihli yazısı)

Bugün size bir icadımı sunuyorum.
Yazılarımdan "Best of" yaptım.
Ne yani... Müzikte oluyor da...
Köşecilik tarihinde bir ilki gerçekleştirmiş olacağım. Aşk, evlilik, ilişki, cinsellik, erkek, kadın, aldatma vb. konularda bugüne kadar yazmış olduğum yazıların içinden "pek güzel söylemişim" diye düşündüğüm bölümleri seçtim, biraraya getirdim.
Neden?
Baktım, Amerika'yı keşfetmenin modası geçmiyor... Daha fazla konuşturmayın beni, çiğlik yapmış olmayayım.
Üzümünü yiyin bağını sormayın!
Aşk...
á Aşk, karşıdakini bulunmaz Hint kumaşı zannetmekle aslında hıyarın teki olduğunu anlamak arasında yaşananların toplamıdır.
á Aşk deyip de geçmeyin. Bunun "ölümsüzü" var, "yasak" olanı var, "onursuz"u, "düzeyli"si var, "büyük"ü, "gizli"si, "sırılsıklam"ı "körkütük"ü, "büyüleyici"si var. Kendinizi yoklayın, illa ki bunlardan birine uyuyordur aşkınız. Yok hiçbirine uymuyorsa "şahsiyetsiz" bir aşkınız var demektir.
á Aşık olanlara dikkat edin, derin derin düşünürler. Sanki "3. Dünya Savaşı'nı başlatalım mı?" diye sorulmuştur bunlara. Tarihi bir karar verecekler ya... Gözlerini sabit bir noktaya dikip öyle düşünür dururlar. Varsan baksan "Bu saat oldu aramadı" gibi bir şey geçiyordur o anda akıllarından.
Aldatma...
á Erkekler asla aldatmazlar, günahlarını almayın! Evet, eşlerinin dışında çeşitli kadınları yakın incelemeye alan erkekler yok değildir ama onlar "Allah'ım sen nelere kadirsin, herkesin ağzı, burnu, iki gözü var yine de kimse kimseye benzemiyor, bu ne iştir?" düşüncesiyle tamamen meraktan yaparlar bunu!
Evlilik... Aşkın ergime noktası
á İlk günler her şey yolundadır. Size göre en akıllı odur, her şeyi o bilir, en güzel o güler, en güzel o bakar, oturuşu, kalkışı, yürüyüşü, uyuyuşu güzeldir. Hani neredeyse ortalığa pislese "Ne güzel pisliği var" dersiniz.
"Dünyada böyle kusursuz biri var mı, varsa bile o da gelip beni mi buldu?" gibi bir soru aklınızın ucundan geçmez.
á İlk günlerde işe giderken dudaktan alınan öpücük yerini önce yanağa, sonra uzaktan "mucuk mucuk"lara bırakır. Finale doğru kapıyı çarpıp çıkmalar başlar.
á Kocanız gün içinde, başka kadınlarla beraberken içine çekmekten helák olduğu göbeğini sizin yanınızda açıp kaşımaya başlar.
á Cicim aylarında sizinle baş başa kalmak için işten kaytaran, toplantıları eken kocanız, sonradan mevcut toplantıları bile yetersiz bulup yeni yeni toplantılar icat eder.
á Eşiniz her geçen gün sizi daha çok sever ve artık gaz çıkarmak için bile yanınızdan bir saniye olsun ayrılmayı göze alamaz.
á İlk günlerde el ele yapılan romantik gezmeler yerini market reyonları arasında tekerlekli araba eşliğinde gidip gelmelere bırakır.
Evlilik ne demektir?
á "Pin kodu"nuzu karınızın da bilmesi demektir.
á Kararlarınızı onaylatacağınız bir merci oluşturmanız demektir.
á Seksin de memuriyetinin olabileceğini görmeniz demektir.
á 14 Şubat'ı sevgilinizden ayrı geçirmeniz demektir.
á Talimat denen şeyin sadece amirden alınmayacağını öğrenmek demektir.
á Karınızın müfettişlik ve hafiyelik gibi işlere yatkın olduğunu öğrenmeniz demektir.
á Hayallerinizin, ideallerinizin, plan ve programlarınızın yatağınız gibi çift kişilik olması demektir.
á Teslim olmak suretiyle esir olmak demektir.
á İki ayrı dünyadan bir ucube dünya yaratmak demektir.
á Evlendiğiniz gün intihar etmeniz ve naaşınızın evlilik boyunca ortalarda sürünmesi demektir.
Evlilik
ve seks...
á Memuriyet gibi bir şey. Her sabah masanın başına oturup evrak imzalayan memur bundan ne kadar haz alırsa...
Televizyonu kapatın, pijamalarınızı giyin, mesanenizi boşaltın, yatak örtüsünü itinayla katlayıp kenara koyun, ışığı söndürün, yatağa girin!
Hazır mısınız?
Buyurun o zaman "sevişme"yi katledebilirsiniz.
á İsterseniz kendinizi tavandan aşağı sarkıtın, eşiniz de amuda kalksın, nafile!
Komik olmayın. Yatıp uyumanıza bakın efendi efendi. Unutmayın insana heyecan veren şey pozisyon değildir. Eşinizin sizi her aldatışı klasik pozisyonda olmuştur, inanın bana. Sonra sonra ilişki eskidikçe değişik pozisyonlar denenmiştir.
Kadınlara...
á Erkekleri değiştirmeye uğraşmayın. Sabredin zaten kendiliğinden değişecektir. Emin olun beş sene sonra onu tanıyamayacaksınız.
á Eşiniz bilgisayarın başından kalkmıyorsa işgillenin. Siz mutfakta soğan doğrarken o içeride orgazm oluyor olabilir.
á "Erkekler aşık olmaz" diyenlere sakın inanmayın. Olurlar. Ancak onlarda aşkın tezahür edişi biraz farklıdır. Siz mutluluktan şarkılar söylerken, onlar önlerine çıkan ilk kadınla yatarlar.
Erkeklere...
á Kadın-erkek ilişkisi üzerine asla felsefe yapmayın. Hatta hiçbir şey üzerine yapmayın. Sizin genel anlamda söylediğiniz her sözü o ilişkinize dair söylenmiş olarak kabul edecektir.
á "Erkeklerin aldatması"yla ilgili bir konuşma geçtiğinde sizin asla böyle bir şey yapmayacağınızın ipuçlarını aralara serpiştirin. Sohbet süresince o bütün duyu organlarıyla sizi takiptedir, bilmiş olun.
á Anlattığı her şeyi "Dünyanın en ilginç konusu"ymuş gibi dinleyin. Anlattığı "tırnaklarının çabuk kırılıyor olması" olsa bile.
á Saç rengi, biçimi, makyajı vs. görünüşüyle ilgili değişiklikleri hemen fark edin. Bu konuda kendinize güveniniz yoksa tedbir olarak sık sık "Sende bir değişiklik var" deyin. Elbet birkaçı isabet edecektir.
Leyla ile Mecnun
á "Aşk" denen illetin başımıza tebelleş olması Leyla ile Mecnun'un kaleme alınmasına denk düşer. Leyla'yı Mecnun'a yar etmediler.
Leyla da şimdiki Leyla'lardan değil ki, Fuzuli'ye rağmen gitsin Mecnun'a versin. Nüfus káğıdını yani... Gizlice evlenmek için.
Hál böyle olunca, Mecnun'un elinde kaldı tabii. Çiçekleriyle çikolatası. Haklı olarak hırs yaptı bunu.
"Hırs" bu... Kabarmaya görsün.
Ne yapsın Mecnun, bu hırsla "Bırakın beni, dağları delicem" diye tutturdu.
Yok be, o Ferhat'tı galiba.
Anacım, bunlar bir kişi değil ki. Vuslata erememiş çok adam var böyle.
Diyeceğim şu:
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin ve öteki ikililer, önlerine set çekilecek yerde, Çırağan Sarayı'nda havai fişekli birer düğünle başgöz edilseydiler, biz de "Beni yeterince sevmiyorsun" tutturmasıyla dünyayı karşımızdakine dar etmeyecektik.
Adem ile Havva'nın aşkından söz edildiğini duydunuz mu hiç? Ben duymadım.
Neden? Göz göze gelmeleriyle ağacın altında tek vücut olmaları bir oldu da ondan!

15 Ağustos 2007


Iki liseli arkadas, liseyi bitirdiklerinde yurt disinda egitimlerine devam
etmek uzere yillardir harcliklarini biriktirmisler. Bu birikimlerini yillarca her seyden mahrum kalarak, fedakarliklar gostererek yapmislar. Liseyi beraber bitirdiklerinde Milli Egitim Bakanini ziyarete gidip, yurtdisinda okumaya gonderilmelerini talep etmisler..
Ancak Bakan, genclerden birini disari cikartmis ve icerdekine,
-Seni gonderebilirim, ama arkadasini gonderirsem dedikodu olur'oglunu gonderdi derler' onun icin onu gonderemem der.
Bu durum disaridaki ogrenciye de soylendiginde, durumu algilamasinin ardindan arkadasina,
-Madem oyle, benim biriktirdigim parayi da sen al, hic olmazsa biriktirme
amacimi kismen gerceklestireyim, "der ve yillardir fedakarliklarla biriktirdigi tum parayi arkadasina verir.


Evet, bu Milli Egitim Bakani Hasan Ali YUCEL dir. Dedikodu olmasin diye
gondermedigi oglu ise, bugunun unlu sairi Can YUCEL dir.
Bu gercek hikaye henuz bitmedi.

Arkadasi, Isvicre'ye gider ve burada TIP egitimi alir. O kadar basarili
olur, o kadar basarili olur ki, dunyada O'nun adini duymayan bir TIP adami kalmamistir.
Bu profesor Turk oldugunu her firsatta haykirmis, kendi icat ettigi, tasarladigi ameliyat aletlerine; Ayse, Ceylan, Leyla,, Esek Semeri gibi Turkce isimler vermis ve konusunda ki her tip adami bu isimleri kullanmaya baslamistir. Tahmin edeceginiz uzere bu kisi Turkiye de bir hastane acmak istemis ama Turk Burokrasi duvarini asamamis ve halen bunu gerceklestirememistir.
Oysa Isvicre; -ulkede 60 yasini asan doktorlara ameliyat izni verilmemesine karsilik iki sene ust uste yasalarini degistirerek ona bu hakki tanimistir. Evet arkadaslar bu hikayeyi hic unutmayacagim.

Bu unlu cerrah sonunda Turkiye de tum universitelerimizde takdir edildi ve
Cumhuriyet tarihinde ilk kez, TBMM tarafindan "Onur Madalyasi" aldi. Bu kisi; Profesorlerin Profesoru, GAZI YASARGiL di.
Hikaye hala bitmedi, Unlu sairimiz Can YUCEL'in oglu, Yeni Can YUCEL doktor olarak mezun oldu ve babasi onu can arkadasi Gazi Yasargil'e gonderdi.
O da onu beyin cerrahi olarak yetistiriyor. Su an Doc. Dr. Yeni Can YUCEL.....

HAYATTAKI SECENEKLER

Komik bir cumle beklemeyin, cunku yok. Yine de okuyun. Sorum su: Ayni karari siz verir miydiniz? Okuma ve ogrenme zorlugu ceken cocuklara ozel egitim veren bir
okul icin bagis toplama yemeginde, cocuklardan birisinin babasi katilimcilar
tarafindan asla unutulmayacak bir konusma yapti. Okula ve kendini adamis
ogretmenleri kutladiktan sonra soyle bir soru sordu: "Disardaki etkenler
tarafindan etkilenmedikce doga herseyi mukemmel bir sekil ve sirada yapiyor. Ama yine de oglum Shay, diger cocuklarin ogrendikleri gibi ogrenemiyor. Diger cocuklarin anlayabildikleri gibi anlayamiyor.
"Oglumda dogal olmasi gerekenler seyler nerede?" Bu soru karsisinda dinleyiciler sessiz kaldilar. Baba devam etti. "Ben inaniyorum ki, dunyaya fiziksel ve zeka
engelli Shay gibi bir cocuk geldiginde, gercek insan dogasi kendini gosterme firsatini buluyor ve bu da insanlarin o cocuga davranis sekillerinde kendini
gosteriyor."

Ve sonra asagidaki hikayeyi anlatmaya basladi: Shay ve babasi bir gun parkta Shayin tanidigi birkac cocugun baseball oynadiklarini gorduler. Shay sordu, "Acaba oynamama izin verirler mi?" Shay'in babasi cogu cocugun Shay gibi bir cocugun takimlarinda
oynamasini istemeyeceklerini ama ayni zamanda eger ogluna izin verirlerse oglunun o
cok ihtiyacini duydugu, engellerine ragmen baskalari tarafindan kabul edilmenin ozguveni ve sahiplenme duygusunu verecegini de biliyordu.Shay'in babasi cocuklardan birinin yanina yaklasti ve (fazla birsey beklemeyerek) Shay in oynayip oynayamayacagini sordu. Cocuk soyle danisabilecegi birilerine bakti ve sonra "Su anda 6 sayi gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Herhalde takima girebilir ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak sokmaya calisirim" dedi. Shay buyuk bir gayretle takimin yanina gitti ve yuzunde kocaman bir gulumseme ile takim t-shirtini giydi. Babasi gozunde yas, kalbi sicak duygularla dolu onu izledi. Cocuklar oglunun kabul edilmesinden dolayi babanin mutlulugunu gorduler. Sekizinci turun sonunda Shay'in
takimi birkac puan kazandi ama hala 3 sayi gerideydi. Dokuzuncu turun basinda Shay
eldiveni eline gecirdi ve sag acik sahaya cikti. Ona dogru hic top isabetetmemesine ragmen oyunda olmaktan son derece mutluydu ve babasi ona tribunlerden el salladigini gordugunde yuzunde kocaman bir gulumseme vardi.
Dokuzuncu turun sonunda Shay'in takimi yine puan kazandi. Simdi butun kaleler doluydu, oyunu kazanma sansi ortaya cikmisti ve ---- vurma sirasi Shay'e gelmisti. Bu noktada Shay'in vurucu olmasina izin vererek oyunu kaybetme riskini mi almaliydilar? Sasirtici bir hamleyle Shay'e sopayi verdiler.
Herkes isabet ettirme sansinin sifir oldugunu biliyorlardi cunku birakin vurmayi Shay sopayi bile elinde tutmasini bilmiyordu.Ama Shay sahaya ciktiginda top atici, diger takimin kazanma sanslarini bir kenara birakarak Shay'e bu firsati tanidiklarini gorunce birkac adim one giderek yumusak bir sekilde topu Shay'e dogru firlatti. Ilk Shay zorlukla sopayi savurdu ama iskaladi. Atici tekrar birkac adim one dogru geldi ve topu yine yumusak bir sekilde Shay'e dogru atti. Shay sopayi savurdu ve hafifce ---- dokunarak yere aticiya dogru vurdu.Oyun simdi bitecekti. Atici topu yerden aldi ve ilk kaledeki adamina kolaylikla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti. Ama atici topu aldi ve ilk kaledeki adaminin basinin uzerinden diger takim arkadaslarinin erisemeyecegi yere firlatti. Tribunlerdeki herkes ve iki takimda bagirmaya basladilar, "Shay,ilk kaleye kos, ilk kaleye kos!" Shay hayatinda hic bu kadar uzaga kosmamisti ama ilk kaleye gidebildi. Saskinliktan buyumus gozleriyle yere coktu. Herkes bagirmaya devam etti, "Ikinci kaleye kos, ikinci kaleye kos" Nefes nefese Shay zorlukla ikinci kaleye kosabildi. Shay ikinci kaleye geldigi sirada acik sahada diger takimdan biri topu almisti ... takimin en kucugu olan bu cocuk kahraman olma sansini elinde tutuyordu. Topu ikinci
kaledeki adamina atabilirdi ama top aticisinin niyetini anladigindan o da kasitli
olarak topu ucuncu kaledeki arkadasinin basinin uzerinden atti.Herkes bagiriyordu, "Shay, Shay, Shay, butun yolu kos Shay" Karsi takimdan birinin yardim ederek onu ucuncu kaleye dogru dondurmesiyle Shay ucuncu kaleye kosabildi, "Ucuncuye kos! Shay, ucuncuye kos!" Shay ucuncuye gelirken diger takimdaki cocuklar ve seyirciler ayaga
kalkmislardi ve bagiriyorlardi, "Shay, hepsini kos! Hepsini kos!" Shay hepsini kostu ve oyunu takimi icin kazanan bir kahraman olarak herkes tarafindan alkislandi.
"O gun", dedi babasi, gozlerinden yaslar asagiya dogru suzulerek,"iki takimdaki cocuklar da dunyaya bir parca sevgi ve insanlik getirmeyi basardilar".
Shay bir sonraki yaza yetisemedi. O kis oldu. Bir kahraman oldugunu ve babasini mutlu ettigini, ve eve geldiginde annesinin de gozyaslari icinde onu kucakladigini asla unutmadi.
Son NOKTA: hayattaki secimler konusunda mesaj oldugunda insanlar tereddut ediyorlar.
Bunu size yollayan kisi hepimizin bir farklilik yaratabilecegimiz inancini tasiyor. Hepimizin her gun binlerce firsati olabiliyor "dogal olan seyleri"gerceklestirmek icin.

Bilgin bir adam bir zamanlar demiski: her toplum, kendilerinden daha az sansli olanlara nasil davrandigiyla degerlendirilir.

Gununuz bir Shay gunu olsunnnn

Ucuncu Dunya Savasi Turkiye'den cikabilir'

'Ucuncu Dunya Savasi Turkiye'den cikabilir' baslikli yazi, Le Monde ve Stern'de de yayimlandi.
Iste o ilginc yazi:

Ucuncu Dunya Savasi, Turkiye'den cikabilir...

Turkiye, son ve buyuk bir hesaplasmaya dogru gidiyor.
Bu ulke korkuldugu gibi irka ya da dine dayali bir bolunme yasamadi.
Daha korkunc ve daha temel bir bolunmeyle sakatlandi.

Cumhuriyet boyunca suren "kulturel bolunme" artik iyice keskinlesti.

Simdi bir yanda, ayakkabilarini sokak kapisinin onunde cikaran, kadinlarinin basini orttugu,

erkeklerinin sokaga pijamayla da cikabildigi, erkek cocuklarinin kahveye gittigi,
kizlarinin tam bir baski altinda yasadigi, turkuyle arabesk arasi bir muzikten hoslanan,
belki de hic kitap okumamis, hic dansetmemis, hic kari koca birlikte lokantaya gitmemis,
hic tiyatro seyretmemis, evlerinde floresan lamba yakan, iyi egitim alamamis,
dini inanclari kuvvetli kalabalik bir kitle var.

Diger yanda ise kiz lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde egitim gormus,

bir dugun salonunda ya da kolej partisinde dansetmis, sinemaya giden,
cok fazla olmasa da kitap okumus, muzik zevki pop sarkilarla klasik muzik arasinda dolasan,
evi nispeten daha zevkli dosenmis, kizlarin flortune izin verilmese bile goz yumulan,
Allah'a inanan ama ibadete pek aldirmayan, kadinlarinin basini ortmedigi,
Sarabin kalitesinden pek anlamasa da kadin erkek bir arada gidilen bir gezmede icki de icmis,
gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kiyasla cok gelismis hisseden,
entelektuel duzeyi cok yuksek olmasa da okumus yazmis, Bati standartlarina yakin bir grup var.

Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk.

Onlari, Bati'daki siniflar arasinda ortak bir zevk yaratan kilise muzigi, dini resimler, Incil'in
sinemalara bile yansimis hikayeleri gibi birlestirecek kulturel bir zemin yok.

Hayatlari, zevkleri, inanislari birbirinden farkli.

Hatta birbirine dusmanca.

Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmis, asagilanmis, itilip kakilmis.

Simdi bu grup siyasal olarak orgutlendi. Kalabaliklar.
Ve her secimi kazanacak siyasi bir gucleri var artik.

Ikinci grup ise azinlikta. Ve artik bir daha secim kazanma ihtimalleri yok.

Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya cikiyor.

Daha Batili olan "ikinci grup", Bati'nin siyasi degerlerini kabul ederse bir daha asla iktidari ele
geciremeyecegini bildigi icin Bati'ya ve Bati'nin demokratik degerlerine dusman oluyor.

Yasam tarzi olarak Bati'ya dusman olan kesim ise iktidari ancak Bati'nin kriterlerini kabul ederek ele
gecirebilecegini bildigi icin Bati'yla iliskileri gelistirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.

Bu kulturel parcalanmada "ordu" onemli bir role sahip.

Eger, birinci grubu desteklerse ve Bati'nin demokrasisi burada kabul gorurse, ordu da iktidarini
kaybedecek.

Aslinda birinci grubun cocuklarindan olusan ordu, kendi iktidarini surdurebilmek icin, kendisine
benzemeyen ikinci grupla isbirligi yapiyor. Bir anlamda kendi koklerine ihanet ediyor.

Bu iki grup siyasi iktidar icin son kez carpismak uzere hareketlenmis gozukuyorlar.

Birinci grup ekonomik olarak da guclu artik, Anadolu'da uretim yapiyor, "devletle" arasi iyi
olmadigi icin malini dis dunyaya satiyor. Para kazaniyor. Siyasi orgutunu destekliyor.

Ikinci grup parasal guc olarak da kuvvetli degil.

Dis dunyayla is yapan, disardan borclanan buyuk burjuvazi, Turkiye'nin ancak demokrasiyle
normallesebilecegin e inanan entelektuel kesim, devletin yapisinin degismesi ve dunyayla butunlesmesi
gerektigini dusunen bir grup burokrat, birinci grubun destekcileri.

Yargi, ordu, burokrasinin onemli bir kismi ikinci grubun arkasinda.

Ikinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidari elinde tutmasinin mumkun olmadigini kavradigindan simdi
siyaset ve demokrasi disinda bir cozumun pesinde.

Cumhurbaskani secimi kavganin keskinligini ve iki tarafin niyetlerini acikca ortaya koydu.

Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor.

Ve darbe soylentileri gittikce artiyor.

Cuntalardan soz ediliyor.

Peki, darbe olursa ne olur?

Yasam tarzi Bati'ya daha yakin olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Bati'nin destegini kaybeder.

Avrupa buna kesinlikle karsi cikar.

Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadogu politikalarini desteklemesi karsiliginda
darbeyi kabullenebilir aslinda. Ama Amerika'nin onunde de ciddi bir engel var. "Demokrasi getirecegim" diye
Irak'i isgal eden bir ulke, dunyaya ve kendi kamuoyuna Turkiye'deki "darbeyi" niye destekledigini
aciklayamaz. Ve Irak faciasindan sonra ikinci bir "zorlamayi" gerceklestirecek gucu yok. Istese de
istemese de darbeye karsi cikacak.

Silahini ve parasini Bati'dan alan bir ordu ve ulke, Bati'dan koptugunda ne yapacak?

Sanirim uzun zamandir bunu dusunuyorlar ve korkarim bunun cevabini buldular.

Turkiye'de darbe olursa, tarihte bugune kadar hic gerceklesmemis yeni bir olusumla karsilasacak dunya.

Turkiye, olasi bir darbeden sonra, Rusya ve Iran'la ortaklik kurmak isteyecek.

Silahi, enerjiyi ve parayi bu iki ulkeden alacak.

Rusya'yla Iran'in elindeki dogal gaz, petrol ve nukleer guc, Turkiye'yi bir sureligine de olsa ayakta tutmaya yeter.

Ama Rusya, Turkiye, Iran bloku dunyanin butun dengelerini degistirir.

Ortadogu'nun kontrolunu tumuyle ele gecirir.

Avrupa'yi kucuk kitasina hapseder.

Kafkaslar'i, Afganistan'i, Pakistan'i kendi gucune katar.

Musluman dunyayla yakin bir iliski kurar.

Petrol kaynaklarina egemen olur.

Cin'le isbirligi yapabilir.

Bu gelisme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan olusan "Bati"nin dunyadaki etkinligini inanilmaz bir
bicimde azaltir.

Yeni blok asker, enerji ve para acisindan cok guclenir.

Boylece, Turkiye'deki catlama dunyada buyuk bir catlamaya yol acar.

Eger Ucuncu Dunya Savasi cikacaksa, sanirim, bu catlamadan cikar.

"Asla boyle bir sey olmaz" diyebilirsiniz... Niye olmayacagina dair elinizde cok kuvvetli veriler varsa,
soyleyin.

Ama, ya olursa... Ki bana cok mumkun geliyor.

O zaman ne yapacaksiniz?

Bugun Turkiye'de kamplasan ve bolunen insanlarin da...

Turkiye'yi Avrupa disina itmeye calisan, eski bir imparatorluk olmanin bir yaniyla cok gorkemli, bir
yaniyla cok zayif mirasina sahip olan bir ulkeye kustahca davranan, isbirligi yerine "basogretmenlik"
yapmaya kalkan Avrupa'nin da...

Turkiye politikasinda "ikili" oynayip, kurnazlik ettigini sanan Amerika'nin da...

Bu senaryoyu bir dusunmesini isterim dogrusu.

Turkiye'de yaklastigi gorulen kanli bir catismanin butun dunyayi yakmasi sandiginiz kadar uzak bir
ihtimal degil.

Hic unutmayin ki ilk dunya savasi tek bir tabancanin patlamasiyla baslamisti.
Yakışıklı bir Amerikalı çiftci kasabaya inmiş. Bir kova, bir çekiç, iki tavuk ve bir de horoz satın almış. Çiftcinin bütün bunları taşımakta zorlandığını gören dükkan sahibi ona akıl vermiş :
- Çekici kovanın içine koy, kovayı bir elinde taşı. Tavukları koltuk altlarına sok ve horozu da öbür elinde taşı..!
Çiftci, adamın dediğini yapmış ve kamyonetine doğru yürümeye başlamış. Yakışıklı çiftcinin yolunu bir kadın kesip :
" Affedersiniz, acaba Çılgın Boğa Çiftliği'ne nasıl gidebilirim ? ".
Çiftci :
- Şansınız var, benim çiftliğim Çılgın Boğa'ya çok yakın.Atlayın kamyonete sizi götüreyim...!
Kadın :
" Peki ama, sizin beni şimdi bir duvara yaslayıp, bana tecavüz etmeyeceginizi nereden bileyim?"
Çiftci :
- Hanımefendi insaf, bir elimde içinde çekiç olan kova, koltuklarımın altında birer tavuk, öteki elimde bir horoz varken, ben sizi nasıl duvara yaslayıp tecavüz edebilirim ? ..
Kadın :
" Çok basit..! Horozu yere koy, üstüne kovayı geçir, çekici de kovanın üstüne koy ki horoz kaçamasın...! Ben de tavukları tutarım...

Sisli'deki bir dürümcünün reklam brosüründen harfi harfine aktarilmistir. ..

Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlilarinin ve genelde de Türk milletinin devamini engellemek için dis mihraklar tarafindan gündeme getirilmis suurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturusta götüren dev gibi babayigit atalarimizi ve tarlada dogum yaptiktan sonra bebegini kundaklayip, elde orak tarlada çalismaya devam eden Türk kadinlarini; kalori hesaplayan, hapsirinca yataga giren, fitness ve aerobik yapan çitkirildim tiplere dönüstürmek ve büyük Türk irkini Çinliler, Japonlar gibi siska, zayif ve sagliksiz bir irk haline getirmektir.

Icabi halinde 240 kiloluk top mermisini tek basina namluya süren bir babayigidin, kalori hesaplayan, yogurtlu kebabi reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykirim olabilir mi?

Iç yaginin, kuyruk yaglarinin, anamizin Vita yaginin kolestrol yaptigi palavradir.

Kolestrol, kebaplari yedikten sonra iki sise soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.

Sakin bu oyuna düsmeyin.


Feminizm, kadin haklari, çevre suuru ve esitlik adi altinda Türk kizlarinin akillari çelinerek, yemek yapmayi bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularini, abuk subuk yiyeceklerle yetistirecek, damak zevki gelismemis, sunta kilikli diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmislerdir.

Ayrica kör olasi dis mihraklar, bu kizlarimiza kebap, sogan, çig köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak salgam suyu içen yigitlerimize hanzo-kiro gibi sifatlar takmayi ögretmislerdir.

Ayrica son yillarda moda gibi gösterilmeye çalisilan Çin mutfagi diye birsey yoktur. Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatin, wog adi verilen bir tencerede yari pismis yari çig olarak hazirlanip insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazliktir. Sakin kanmayin, sakin yemeyin. Helal degildir!

Unutmayin su uyur, düsman uyumaz!

Fındık Tarlası

Temel nişanlısı Fadime ile fındık tarlalarını geziyormuş. "Bak Fadime" demiş, "bütün bu tarlalar benim. Ama bir tanecik fındık koparırsan, seni oraya yatırırım ona göre.." Bunu duyan Fadime'nin gözleri parlamış, hemen koşup bir tane fındık kopartmış. Temel sözünün eri ya, Fadime'yi fındık ağacının altına yatırmış. Bu cezadan memnun kalan Fadime, üstünü başını toparlayıp, ayağa kalkar kalkmaz bir fındık daha kopartmış. Temel bir kez daha. Bir fındık daha.....Temel 5. Fındıktan sonra perişan ayağa kalkmış. Bitkin bir halde Fadimeye dönüp; "Bak Fadime " demiş eliyle tarlaları göstererek "burdan sonrası Fiskobirliğin."

İhanetin 30 işareti.

Partnerinizin sizi aldattığını mı düşünüyorsunuz? İşte şüphelerinizi körükleyecek 30 duygusal işaret...

1- Partneriniz, taleplerinize eskisinden daha mı duyarlı? Bu, suçluluk duygusunu bastırmaya çalışmasından kaynaklanabilir. Aşırı ilgi, başka bir ilişkinin yeni başladığının göstergesi niteliğindedir.

2- Partneriniz size sık sık hediyeler almaya başlayabilir. Ayrıca sizin ondaki bu değişikliği aldatmaya yormamanız ve kendinizi daha iyi hissetmeniz için de ekstra çaba sarf eder.

3- Normalde alışkanlıklarını değiştirmekten hiç de hoşlanmayan erkek arkadaşınız, birden farklı hobiler edinmeye başladıysa, siz de şüphelenmeye başlayabilirsiniz.

4- Partneriniz olur olmaz nedenlerle kavga çıkarmaya başlayabilir. Çünkü aldatan erkeklerin yüzde 90ının duygusal karışıklık yaşadığı ve tepkilerine hakim olamadığı gözlenmiştir. Bu durum sizin ondan uzaklaşmanıza, hatta aldatılma konusu hiç açılmadan ayrılmanıza neden olabilir.

5- Bazı çiftler, "Bir gün ilişkimiz biterse" gibi konuları konuşmaya bayılırlar. Eğer partneriniz bu konulardan konuşmaya başladıysa, büyük olasılıkla ayrılık sonrasında ne gibi tepkiler vereceğinizi ölçüyordur. Eğer çok basit bir cevapla geçiştirdiyseniz, olası bir aldatmada kapı dışarı edileceğinizi unutmayın.

6- Partneriniz sürekli depresif görünüyor olabilir. Özellikle bunu siz yakınlarındayken yapar, ancak siz ortalarda yokken arkadaşlarıyla gezip eğlenir. Bu, uzun dönemde ilişkinizi baltalayacağından ayrılmanız ya da aldatılmanız kaçınılmazdır.

7- İlişkinizde konuşmalar ve aktiviteler azaldığında, ilginizi yitirmişsiniz demektir. İlk yapmanız gereken, birbirinizle iletişim kurmaya çalışmaktır. Durumu düzeltemiyorsanız ayrılma yoluna gitmeniz, aldatılmanızdan kat be kat iyidir.

8- Müzik alışkanlıklarını değiştiren partnerinizin tavırlarını takip edin. "Nefret ederim" dediği müzikleri dinlemeye başladıysa, büyük olasılıkla yeni bir ilişki kapıdadır. Çünkü elde etmeye çalıştığı insan bu tür müziğin yakın takipçisidir.

9- Partneriniz birden kendini beğenmeye başladı. Bu yeni bir ilişkiye başladığını değil, sizin ona yetmediğinizi gösterir! Kendini aşırı beğenen ve sizi aşağılamaya başlayan partneriniz, isteklerini karşılayacak kişiyi bulduğunda hemen ortadan kaybolacaktır!

10- Partneriniz sizi ya da ilişkinizi başkalarıyla karşılaştırmaya başladıysa, durum kötüye gidiyor demektir. Bu durum onunla daha çok ilgilenmenizi gerektirir. Bunu hissettiremiyorsanız, şu an sizi aldatıyor bile olabilir. Unutmayın ki gözü sizden başkasını görmeyen bir insan kıyaslama yapmaz!

11- Partneriniz kendiyle başkalarını kıyaslayıp "Hangimiz daha güzeliz/yakışıklıyız", "Hangimiz daha çekiciyiz" gibi sorular sorarsa, sizden sıkılmaya başlamış ve tüm ilgisini yitirmiş demektir.

12- Partneriniz her türlü yorumunuzda hemen savunmaya geçebilir. Bunu acımasızca ve size zarar vererek de yapabilir.

13- Partneriniz size ilgi göstermemeye başlamış olabilir. Tabii eve geç gelmeler, evdeki gizli kuralları ihlal ve (varsa) çocukları ihmal etmeler de bunun en büyük göstergeleridir.

14- Partneriniz uyurken sık sık kabus görüyor, uykusuz kalıyor ya da eskisi gibi yanınızda yatmıyor.

15- Partneriniz görünüşünüzle ilgili iyi yorumlar yapmayı bırakır.

16- Tek taraflı "Seni seviyorum"lar başlar ya da bu cümle tedavülden kalkar.

17- Partnerinizin kendisine bir iyilik ya da sürpriz yaptığınızda suçluluk duyması, size olan ilgisini kaybettiğini ama sizin ona ilginize de dayanamadığını gösterir.

18- Partnerinizin sizi aldattığına adınız kadar eminsiniz, ama kanıt bulamıyorsunuz. Kanıtları yok ediyorsa geri dönülmez bir yoldadır ve sizi de kaybetmek istemiyordur.

19- Partneriniz aniden arkadaşlarıyla daha fazla zaman geçirmeye başladı.

20- Partneriniz, ilişkinizin geleceği hakkında konuşmamaya yemin etmiş gibi... Demek ki ya gelecek planı yapmıyor ya da sizin de içinde olduğunuz bir gelecek planına sıcak bakmıyor.

21- Size şefkatli davranmayı bıraktı.

22- Partneriniz sizinle ilişki kurmaktansa kitap okumaya ve televizyon izlemeye kendini verdi.

23- Partneriniz sizinle cinsel ilişki kuramamasının nedeni olarak arkadaşları ile problemlerini, komşularıyla sorunlarını, derslerini, iş yerindeki çalışma arkadaşlarını öne sürüyorsa, arkanıza bakmadan kaçın. Zaten öncelik hiç sizde olmamış!

24- B> Partneriniz zamanlı zamansız sizi kıracak sözler etmeye, sadece ona komik gelen şakalar yapmaya başladı...

25- Aranıza duygusal mesafe koyan partneriniz, durumu siz sorguladıkça kendinin de özel hayatı olduğunu ve buna saygı göstermeniz gerektiğini söylüyor. Sizi aldatması kaçınılmaz olduğu gibi, manasız bir kavga sonrası ayrılmanız da olasıdır.

26- Partneriniz rüyasında başka kadın/erkek isimleri sayıklıyor...

27- Sabah kalktığında partneriniz huzursuz oluyor, etrafa manasızca bakıyor ve bir süre konuşmuyorsa, bilin ki hangi odada uyandığını anlamaya çalışıyordur! Ne de olsa bu annesinin, sizin ya da diğerinin odası olabilir. Tek derdi pot kırmamak için nerede olduğunu iyice anlamaktır.

28- Partnerinizin aşırı sert tavırları, arkadaşlarınızın bile dikkatini çekiyor ve sık sık "Sorun nedir" diye soruyorlar. Onların tepkilerini yabana atmayın. Yakın arkadaşlar ve aile üyeleri, ilişkinize sizden daha objektif yaklaşabilirler.

29- Sizin sürekli tekrarladığınız soruları, son dönemde yanlış anlamaya ve "Beni kontrol mü ediyorsun" diye tepki göstermeye başladı...

30- Partneriniz kapıları kapatmaya başladıysa, siz de kara kara düşünmeye başlayabilirsiniz. Aralarında cinsel çekim olan ve ortak yaşam alanlarını paylaşan insanlar, ilişkilerinde kapalı kapı kullanmazlar. Kapı semboldür ve yüzünüze kapanması da partnerinizin sınırlarından çıkmanız gerektiğine işarettir.

İstanbul Hilton'un hikayesi...Can Dundar

Turkiye'nin ilk 5 yildizli oteli 1955 yazinda 5 gun 5 gece suren gosterisli bir torenle acilmis ve acilisa Hollywood yildizlari da katilmisti. Istanbul, Hilton zincirinin ABD disinda actigi 3. oteldi.Simdiki genclerin daha cok torunu Paris'i tanidigi Amerikali milyarder Conrad Hilton, onemli Avrupa baskentleri dururken, o zamanlar pek de adi sani duyulmayan Istanbul'a otel acmisti.

Acaba neden?


Istanbul Hilton'un acilisini bir ask hikayesine
borcluyuz. Kahramanimiz bir Tatar kizi... Adi "Ja Ja"... Budapeste'de kalabalik bir ailede dogmus. O kadar guzelmis ki daha 13 yasinda Macaristan guzellik
kralicesi olmus.

Ailesinin Turk buyukelciliginde "Burhan" diye bir dostu varmis.1930'larin ortalarinda savas kapiya
dayaninca aile Burhan'dan Ja Ja'yi Turkiye'ye goturmesini rica etmis. Ja Ja, kendisinden 28 yas
buyuk Burhan'la Turkiye'ye gocmus. 1930'lar Turkiye'sinde orta yasli bir adamla alimli kucuk bir
kizin beraber yasamasi dedikodulara yol acacagindan evlenmeye karar vermisler.

Ama Burhan, Ja Ja'ya esi gibi degil babasi gibi davranmis hep...

* * *
O kucuk kizla yillar sonra Hollywood'da tanistim.Dunya capinda bir yildiz olmustu.Artik adi
Zsa Zsa Gabor'du. Beverly Hills'deki muhtesem villasinda bana Turkiye yillarini, Ataturk'u,
Matbuat Umum Muduru Burhan
Belge'yi, Ismet Inonu'yu, Mevhibe Hanim'i ozlemle anlatmis,
"Mevhibe Hanim'in kucuk oglu Erdal
nasil?" diye sormustu.."Burhan cok iyi bir insandi. Beni
okula gonderdi, dislerimi yaptirdi, Turkce
ogretti" demisti. Sonra bir gun Karpic'te Ataturk'le tanismis,
-kendi deyimiyle- "ilk goruste vurulmus, o gece onunla dans etmis ve bir sure sonra da iliskiye girmisti".
İddiasina gore bu iliski 6 ay kadar, haftalik bulusmalarla surmustu. Ben, verdigi bilgilerin biraz hayal koktugunu soyledigimde hatirladigi kadariyla bulustuklari kosku ve icindeki esyalari tarif etmeyi denemisti..
Ataturk olunce o da bosanmis ve 1939'da Turkiye'yi terk etmisti.

* * *
Soylesimiz boyunca Ataturk'u ovdü bana..."Onu nasil tanimlarsiniz?" dedigimde alisilmadik uc sozcuk
siraladi: "Maco... maco... maco..."
Asil ilginc itiraf suydu:
"Daha sonra evlendigim butun kocalarimda onu aradim". Az da degil, ben gittigimde 8. kocasiyla evliydi.
Geldik yazinin basligindaki sirra... Gabor, cebinde Turk pasaportuyla Amerika'ya gittikten sonra unlu otel zincirinin sahibi Conrad Hilton'la tanisti.1942'de evlendiler. Soz, yine Gabor'da:
"Hala Turk vatandasiydim. Turkiye'ye hayrandim. Conrad ise haritada Ýstanbul'un yerini bile gosteremezdi. 'Turkiye'yi tanimalisin, İstanbul'a bir otel acmalisin' diye beynini yedim. Ve sonunda kabul ettirdim". Zsa Zsa ve Hilton 1946'da bosandilar.Ama Turkiye bir otel kazandi. Hilton muhabirleri, otele gelen Hollywood yildizlarinin ask hikayelerini yazarken otelin temelindeki asil ask hikayesini atladi. 85'lik
Gabor bugunlerde olum doseginde...
"Ben oldukten sonra yazarsin" dedikleri ise hala bellegimde...

KÜÇÜK BİR ÇOCUK,

Deniz kenarına oturmuş, gözlerinide ilerdeki bir noktaya dikmişti.
Belki de bir saattir öylece duruyordu.Onun bu hâli, alışveriş için balıkçı sandallarının kıyıya dönmesini bekleyen bir ihtiyarın dikkatini çekti. Yaşlı adam, seke seke onun yanına gidip:
- Merhaba delikanlı!. dedi. Bu gün deniz çok harika değil mi?

Küçük çocuk, başını çevirmeden;
- Ama rüzgârlı, dedi. Topum denize düşünce sürükleyip götürdü.
Adam, çocuğun yanına oturup:
- Eğer biraz genç olsaydım, yüzüp onu alırdım!. dedi.
Ama şimdi adım bile atamıyorum.
Küçük çocuk, ona cevap vermedi. Ve kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için, hemen yanındaki tümseğe çıktı. Yaşlı adam, sakin bir ses tonuyla:
- Ümidini hiçbir zaman kaybetme!. dedi. Bence dua etsen çok iyi olur. Çocuk, büyük bir sevinçle:
- Dua etsem topum geri gelir mi? diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi?
- Allah isterse eğer, ona öğretir!. dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de, duaların sevabı sana yeter.

Küçük çocuk, yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra, her okuduğunda dedesinden bahşiş kopardığı duaları ard arda sıraladı. Daha sonra da, topun dönmesi için Allah'tan yardım istedi. Ama üzüntüsü azalmamıştı.
O topa bir sürü para harcamış, bayram parasını bile ona katmıştı.
Şimdi artık tek şansı, bazen olduğu gibi, rüzgârın âniden yön değiştirmesiydi. Ama deniz çok büyüktü, topu ise küçücük. Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Ve güneş batmak üzereyken sandallar döndü.
Çocuk, eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı.
Yaşlı adam, hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı.

Sonunda onu bulup:
- Avınız inşallah iyi geçmiştir!. dedi Eğer varsa, birkaç kilo alabilirim.
Sandaldaki adam, bir kova içindeki balıkları gösterip:
- Zaten ancak o kadarcık tutmuştum, dedi. Denizde 'av' diye bir şey kalmadı.
- Dua etmeyi denediniz mi? diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!.
Balıkçı için her şey tesadüftü. Bnun için de 'rasgele' derlerdi.
Ama şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi.
Çocuğun yanaklarını okşarken:
- Dua ha!. diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım?
- Tutamasanız bile, duaların sevabı size yeter, dedi çocuk.
Bunu yeni öğrendim. Balıkçı, böyle bir sözü ilk defa duyuyordu.
Başını ağır ağır sallayarak:
- Ben de yeni öğrendim!. diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden.
Çocuk, bu sözlerden çok hoşlanmıştı.Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken, balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı.
Bir top vardı orada.Henüz ıslak olduğundan, ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu. Balıkçı, onu çocuğa uzatıp:
- Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez!. dedi. Bunu biraz önce denizde buldum!.
Küçük çocuk, rüyada olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüya. Aceleyle sağa sola bakındı. Ama her şey gerçekti. Balıkçı da, sandal da, ihtiyar da...
Topu ise, işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp:
- Bir daha benden izinsiz gezmek yok!. dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdun o zaman?

SİZLERDE DUA ETMEYİ DENEDİNİZMİ SIKINTILI ANLARINIZDA?...
BELKİ DUALARINIZ HEMEN GERÇEKLEŞMEYEBİLİR AMA O DUALARIN SEVABI YETER SİZLERE...
YENİ ÖĞRENDİM BENDE....
DUA EN KIYMETLİ BİR HAZİNE BİZİM İÇİN..
BİTER DİYE KORKMAYIN İSTEDİĞİNİZ KADAR KULLANIN...
ÖYLE BİR HAZİNE Kİ SINIRSIZ VE KARŞILIKSIZ VERİLMİŞ HEMDE...


Öfkeyle gecen her dakikaniz, mutlulugunuzdan calinmis 60 saniyedir...
Eski çiftlik evini restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı.
Arabasının patlayan lastiği onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü pikabı çalışmayı reddetmişti.
Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu. Evine ulaştığımızda beni, ailesiyle tanışmam için davet etti.
Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu,dalların uçlarına her iki eliyle dokundu.
Kapı açıldığında ; adam şaşırtıcı bir şekilde değişti. Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi.
Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye geldiğinde ; ağacın yanından geçerken merakım daha da arttı ve ona eve giderken gördüğüm olayı sordum.
'O,benim dert ağacım,' dedi.
'Elimde olmadan işimde bazı sorunlar çıkıyor, ama şundan eminim ki o sorunlar, evime, eşime ve çocuklarıma ait değil.
Bunun için bu sorunları her akşam eve girerken o ağaca asıyorum. Sabahları tekrar onları oradan alıyorum. Ama komik olan ne biliyor musunuz?
Ertesi sabah onları almaya gittiğimde, astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum.

' Öfkeyle geçen her dakikanız, mutluluğunuzdan çalınmış 60 saniyedir.

Okuyun çok çok bilgilenin!! MENAPOZ:)

 Aslında menapoz, kadınların tahmin ettiği gibi korkulacak bir şey olmayıp,
vücudun kendi diliyle konuşmasıdır diyebiliriz. şöyle ki:
normal zamanda "başım ağrıyo, bu gece olmas"ları yutmak zorunda kalan
erkekler, zaman gelip de tahammül sınırları zorlanınca doğal olarak
karşı savunmaya geçerler.Bu nokta da, kadın vücudunun doğası gereği
vermiş olduğu bir tepkiyi doğurur:MENAPOZ

Şimdi sözcüğü birazcık açalım...Menapoz, İngilizceden dilimize
geçmiş bir sözcük olup "Menapause"şeklinde yazılır. Sözcüğü hecelere
ayırdığımız zaman karşımıza şöyle bir şey çıkar:

- MEN A PAUSE -
Yani... Tercümesi....

-ADAM! Bi DUR!
ya da
-DUR! BE ADAM!
ya da
-YA DUR Bi ALLAHINI SEVERSEN ALLAH ALLAH :):)

14 Ağustos 2007

kanser



1. Herkesin vücudunda kanser hücreleri vardır. Bu kanser hücreleri birkaç milyara kadar çoğalmadıkça standart testlerde görülmezler. Doktorlar kanser hastalarına tedaviden sonra vücutlarında artık kanser hücresi kalmadığını söyledikleri zaman, bu yalnızca kanser hücrelerinin testlerle saptanamayacak düzeyde olduğu anlamına gelir.

2. Bir kişinin hayatı boyunca 6 ile 10 kez kanser hücreleri oluşabilir.

3. Kişinin bağışıklık sistemi güçlü olduğu zaman kanser hücreleri yok edilir ve çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur.

4. Bir kişide kanser olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğuna işaret eder. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ve yaşam tarzı faktörlerine bağlı olabilir.

5. Çoklu beslenme eksiklini yenebilmek için diyeti değiştirmek ve ek takviye almak bağışıklık sistemini güçlendirir.

6. Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim sisteminde v.s.'deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.'de organ tahribatına yol açar.

7. Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve organları da yakar, yaralar ve zarar verir.

8. Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına yol açmaz.

9. Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehlikeye düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer.

10. Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir.

11. Kanser hücreleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak için ihtiyaçları olan gıdalardan yoksun ve aç bırakmaktır.

*KANSER HÜCRELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER:*

a. Şeker kanser besleyicidir. Şekeri kesilerek kanser hücrelerinin önemli bir gıdası kesilmiş olur. NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam ile yapılırlar. Daha iyi bir tatlandırıcı Manuka balı veya molastır, ama az miktarda alınmalıdırlar.
Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır. Daha iyi bir seçenek Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur.

b.Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden olur. Kanser mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü tüketilerek kanser hücreleri aç bırakılabilir.

c. Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve sığır eti veya domuz eti yerine bol balık ve az tavuk eti yemek en iyisidir. Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur.

d.%80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20 de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler.
Sağlıklı hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, taze sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin veya suyunu için ve günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40 oC'de yok olurlar.

e. Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. Yeşil çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri vardır. Bilinen toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu yerine arıtılmış veya filtrelenmiş su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır.

12. Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister.
Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine neden olur.

13. Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmelerini sağlar.

14. Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı olur. E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı, istenmeyen veya ihtiyac olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan, apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir.

15. Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, affetmezlik ve acı bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar. Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin.

16. Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. Günlük egzersizler ve derin nefes alma hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir

yöntemdir.

*JOHN HOKINS HASTANESİNDEN KANSER GÜNCELLEMESİ - LÜTFEN OKUYUNUZ *

1. Mikrodalga fırına plastik kap koymayınız.

2. Dondurucuya su şişesi koymayınız.

3. Mikro dalga fırınına plastik ambalaj koymayınız.

John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadır.
Dioksin
kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır.
Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin salınmasına neden olur.

Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı.
Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga fırınlarda ısıtmamamız gerektiğini söyledi. Bu özellikle de yağlı yiyecekler için geçerli.
(İngilizce
metindeki fat sözcüğünün gerçek anlamı hayvansal yağdır.)

Söylediğine göre yağ, yüksek sıcaklık ve plastik kombinasyonu dioksinin gıdaya geçmesine ve sonunda vücudumuzun hücrelerine ulaşmasına neden olmaktadır.

Bunun yerine kendisi yemekleri ısıtmak için Corning Ware, Pyrex gibi cam kaplar veya seramik kaplar kullanılmasını tavsiye etmektedir. Yani hazır yemek ve çorbalar ısıtılmadan önce ambalajından çıkarılıp uygun kaplara konulmalıdır.

Kağıt uygundur, ama kağıdın içinde de ne olduğu bilinmemektedir.
Sıcaklığa dayanıklı cam kap kullanmak daha güvenlidir. Kendisi yakın bir zamanda fast food restoranlarının plastik köpük kaplardan kağıt kaplara döndüğünü de hatırlattı. Nedenlerden bir dioksin sorunuydu.

Kendisi plastik ambalaj malzemesi ile örtülmüş yiyeceklerin mikrodalga fırında pişirilmesinin aynı derecede sakıncalı olduğunu da söyledi.
Y,yiyecekler radyasyona maruz kalıp ısınıca, yüksek sıcaklıkta plastiğin içindeki zehirli toksinler eriyip yiyeceklerin üstüne damlamaktadır.
Yiyecekler plastik yerine kağıt havlu ile örtülebilir.

Özdemir ASAF

BEKLE DEDİ
Bekle dedi gitti
Ben beklemedim, o da gelmedi...
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi..

BAKİ
Kendi bahçesinde dal olamayanın biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.


ANLAM
Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana diyeceğim.
Düşün dur.

ANAHTAR
Konuşmak susmanın kokusudur.
Ya sus git, ya konuş gel, ortalarda kalma.
Yalan korkaklığın tortusudur.
Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma.

ADALET
İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun

2=1
Kim o, deme boşuna...
Benim, ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına;
Baştan başa sen.

ÖĞRETİN:

Çocuklarınızı iyi yetiştirin. Doğruları söyletin. Canı istemediği için
çalışmadığında elektrikler kesikti demesin. Vazoyu kim kırdı
dediğinizde ben kırdım diyebilsin. Sorumluluk almayı öğretin.
Sadece kendi üzerine düşeni yapıp kenara çekilmemesi gerektiğini;
her zaman her yerde herşeyden sorumlu olduğunu öğretin. Birini
ezmeden de yukarılara çıkabileceğini hatta bazen yukarılar denilen
şeyin çıkılmasada olur bir yer olduğunu öğretin. İlla birini
örnek alsın diyorsanız Mustafa Kemal'i öğretin. Kızlarınızı iyi
yetiştirin. Kendi kendilerine yetmeyi öğretin. Namuslu olmanın
yürekten geçtiğini öğretin. Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin
boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin. İstediğini giymeyi
öğretin . İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde olduğunu öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin. Kıskanılmanın
güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin. Beni çok kıskanır,
dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur
duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin ; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan
önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi
öğretin. Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın
olmamayı öğretin. Erkeklerle sadece arkadaş olunabileceğini
çünkü onlarında sadece insan olduklarını öğretin. Oğullarınızı
iyi yetiştirin. Karşı cinse saygı duymayı öğretin. Gece yarısı
evine dönen kadının aranmadığını öğretin. Bir kadının
omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
Dokunmaktan korkmamasını öğretin. Sevmenin değer verme olduğunu
öğretin. Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bütün gençliğini birileriyle beraber olmaya çalışarak
geçirdikten sonra kimseyle beraber olmamış birini bulup
evlenmeye çalışmanın ikiyüzlülük olduğunu öğretin.
Bulunmaz hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun
silinen mendillerinde kumaştan yapıldığını; hiçkimseyi
küçük görmemeyi öğretin.
AMA ÖNCE KENDİ İÇİNİZDEKİ ÇOCUĞA...

komik

Öğrencim,verdiğim ödevin son sayfasını tamamlamamış. Nedenini sorduğumda;
Öğretmenim Aliye başladı, annem bitiremedi.
dedi.Yanıtı öyle hoşuma gitti ki kızamadım...
**************************************************
Yıllar önce sahilde arabayla turlarken bir ekip otosu bizi çevirdi ve sordu:
-Gençler alkol varmı?,
Cevabımız:
-Yok valla, hepsini içtik.
*******************************************************
Benzin istasyonunda arabamın deposunu doldurdum. Kredi kartımla ödeme
yapmak içinarabamın yanından ayrılmıştım ki bir kadının arabama bindiğini
gördüm. Ben şaşkın bir şekilde arabama doğru koştururken kadın hızla
istasyondan ayrıldı. Ne olduğunu anlayamadan tekrar geri döndü.
Özür dileyerek Arabaları karıştırmışım dedi. Arabalarımız benziyor
muydu diye merak edenler için sadece şunu söylemek istiyorum:
Arabalardan biri beyaz, diğeri siyahtı.
*******************************************************
Bir arkadaşımla balık almaya gittiğimizde, arkadaşım kovanın içinde
yüzüp çırpınan balıklara bakıp,
Bunlar tazemi?´diye sormuştu.
Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
Yok abla, pil takıp oynatıyoruz.´
*********************************************************
Bizim oradaki Carrefour´un ilk açıldığı zamanlar. Mağazada anlık
indirim duyurularını anons eden kişi şöyle dedi:
-Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz.
-Geliyoruz anacım,sen öyle kal!
***********************************************************
Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde hocamız olan subay,
sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan subay
rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti.
Sıralamayı aynen yazıyorum:
-Teğmen,üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve albaşı."
**********************************************************
Geçenlerde gittiğim düğünde takılan paraları anons eden
şahıs aynen şöyle dedi:
-Gelin hanım köşede, isteyen takabilir.
*********************************************************
Bugün radyoda duyduğum kan anonsu üzerine kan vermek için
hasteneye gittim. Kan vermek isteyenlere doldurtulan ve
içinde bir çok sorunun olduğu formu doldurmaya başladım.
Soruların biri ;
-Son iki yıl içinde cinsel ilişkiye girdiniz mi?şeklindeydi.
Kan alacak hemşireyi beğendiğim ve karşısında karizmayı
çizdirmek istemediğim için
- Evet cevabını işaretledim.
Fakat testi hemşireye verirken gözüm o soruya takıldı.
Soruyu yanlış okumuşum. Meğer;
- Son iki yıl içinde eşcinsel ilişkiye girdiniz mi?
diye soruyormuş.
Sonuç: Bilumum HIV testlerinin yapılmasını beklemek
için saatlerce lobide oturdum. Üstelik bu da yetmiyormuş
gibi o güzelim hemşireye de rezil oldum. Neyime benim
elin hemşiresini etkilemek. Ver kanını git işte!
***********************************************************
Polis anonslarına bir ek de benden.
Yer Amasya, Ramazan ayı. Meydan tarafında, karşılıklı iki
şeritten birbirlerine doğru gelen polis arabalarının
birinden duyulan cümle:
Iftara üç tane büyük, sahura da iki küçük pide alıyoruz.
Gelen cevap evlere şenlik:
-Komiserinkinde susam olmasın. Tekrar ediyorum,
komiserinkinde susam olmasın.
*******************************************************
Arkadaşımın sevgilisi komiser. Geçenlerde ikisi arabada
sohbet ederlerken;
- Bilmem kaç merkez, yolda üç tane orospu var. Tamam.
diye bir telsiz anonsu gelmiş.
Erkek arkadaşı çok utanmış ve hemen telsize sarılıp
telsizin diğer ucundaki memura;
- Bu ne biçim anons, malum kadın deyin biz anlarız.
diye fırça atmış.
On dakika sonra gelen telsiz anonsu ikisini de kahkaha
krizine sokmuş.
- Komiserim malum kadınlar orospu değilmiş.Tamam .
*****************************************************
Trafiğin sıkışık olduğu saatlerde Dolmabahçe´den Beşiktaş´a
doğru yürüyordum. Biraz ileride trafikten dolayı yavaş
ilerleyen bir polis arabası vardı. Tam o sırada, polis
arabasının yanına motorlu bir polis yaklaştı ve bombayı
patlattı.
-Alırım anahtarını Hasaaan!'.

13 Ağustos 2007

Fikra, gazeteci dostumuz Rahmi Yildirim'dan. O da, Iranli yazar
Daryush Shayegan'in "Yararlı Bilinç" adli kitabindan >almis:
Yillarca ülkesinden uzak kalmis Iranli, ülkesine döndügünde,
havaalanindan evine gitmek icin taksiye biner... Yolda soföre
tütüncüde durmasini söyler.
Taksici sorar:
- Tütüncüde ne yapacaksiniz beyim?
- Sigara alacagim...
- Sigarayi artik camide satiyorlar beyim.
- Camide mi? Yahu cami Allah'in evidir, oraya ibadet
etmeye gidilmez mi?
- Hayir beyim, hayir. Ibadet etmek icin artik
üniversiteye gidiliyor.
- Peki, o zaman ögrenim nerede yapiliyor?
- Ögrenim hapiste yapiliyor beyim.
- Hapiste hirsizlar yok mu?
- Hirsizlar artik iktidarda beyim...

Rahmi Yildirim, "Sakin yanlis anlamayin" diye uyarmayi
ihmal etmiyor:
"Fikra Iran'da geciyor. Orasi Iran, burasi Türkiye."

PAULO COELHO

Kurşunkalem
Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu : "Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun ? Benimle ilgili bir
hikâye olma ihtimali var mı ? "
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi : "Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi
sen de seversin."
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi. "İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç
farklı değil ki ! "
"Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep
dünyayla barışık bir insan olursun."
"Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve
her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir."
"İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi
öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar."
"Üçüncü özellik : Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet
yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir."
"Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabın ya da dışarıya yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu
korumalısın."
"Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli
ve her hareketinin farkında olmalısın."

Padişah

Padişahın
biri:
- Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!,
demiş.
Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;


1.Yalancı:

- Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.
Padişah:
- Bunun
neresi yalan?. Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı
mı götürür tabii!
2.Yalancı:
- Komşu ülkede bir eşeği kral
yaptılar.
Padişah:
- Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını
düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin
kafasındaysa, kral odur tabii!
3.Yalancı:
- Padişahım, ben gökyüzüne
bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!
Padişah:
- Senin ok bir
ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak
yer bulamayıp yere inmiştir.
Böylece padişah, her yalana gerçek bir
bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş.

Sıra
Keloğlan'a gelmiş;
- Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp
dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü
ver. Yalan değil dersen borcunu öde!