28 Şubat 2007

Eğer - Can Dündar

O'nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O'nun yüzü pembeyse,kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O... her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

(Sevgililer Günü için)

Bebeklerle Müdürlerin Benzerlikleri

1- Her ikisine de sahip olduğunuzda başlangıçta çok sevinirsiniz,
ancak ileride başınıza neler açabileceklerini düşünemezsiniz.




2- İkisi de çok sabırsızdır, isteklerinin hemen yerine getirilmesini
isterler. İstekleri hemen olmazsa bağırıp çağırmaya , ortalığı
birbirine katmaya başlarlar.




3- İkisinin de belleği zayıftır; birgün önce onlar için yaptığınız
onca şeyin önemi yoktur.




4- Her ikisinin de arada gazını almalısınız.




5- İkisi de size teşekkür etmez.




6- Siz ikisine de çok şey verdiğinizi düşünürsünüz. Onlar size
açıkça birşey vermemektedir. Siz " seviyor ama belli etmiyor " diye
kendinizi rahatlatırsınız.




7- İkisi de kötü davranır, tırmalarlar, hatta fırsat verirseniz sizi
ısırırlar. Siz çocuğunuza bakıp" Büyyünce geçer" , amirinize bakıp "
Birgün değerimi anlayacak" dersiniz. Ama o gün hiç gelmez; çocuk büyür
ergen olur, yüzünüze kapıyı çarpar, amiriniz yaşlanır, yüzünüze dosyaları
fırlatır.




8- Bebeğiniz de amiriniz de sizin empatik becerinizi geliştirir.
Bebeğinizin ağlamasının gaz ağlaması mı, yoksa acıkma ağlaması mı olduğunu
kısa sürede kavrarsınız. Amirinizin hoşnutsuzluğunun işten mi, yoksa
kendinden mi kaynaklandığını kısa srede öğrenirsiniz.




9- Her ikisinin de yüzünde tebessüm belirtisi ararsınız. Bebeğiniz
yüz kaslarını hafifçe oynattığında " Bana glümsüyor !" diye bağırırsınız.
Benzer şekilde amirinizin de yüzüne bakıp " Bugün bana hafifçe
gülümsedi galiba" dersiniz.




10- İkisinin de kelimelerinden anlam çıkarmaya çalşırsınız.
Bebeğiniz "A.." dediğinde "Anne dedi", "B.." dediğinde "Baba dedi"
diye heyecanlanırsınız. Müdürünüz ise "T.." dediğinde teşekkür
ettiğini düşünürsünüz.




11- Bazen her ikisinden de bıktığınız düüncesi geçer aklınızdan ama
hemen suçluluk duyar, günah işlediğinizi düşünürsünüz, " Allah
eksikliklerini göstermesin " dersiniz.

tavuk

Üç yahudi genç kardes kendi islerini kurup zengin olmus ve Yasgününde annelerine aldiklari hediyeleri birbirilerine anlatarak böbürleniyorlarmis.
Birincisi demis ki: "Ben anneme kocaman bir ev aldim."
Ikincisi: "Ben bir Mercedes aldim ve bir de soför tuttum."
Üçüncüsü: "Benim hediyem hepinizden güzel.Annemin Tevrat'ı okumayi ne kadar sevdigini ve gözleri iyi görmedigi için artik okuyamadigini biliyorsunuz. Ona bütün Tevrat'i
ezbere bilen büyük kahverengi bir papagan gönderdim.Onu egitmek için 12 haham 12 yil boyunca ugraşmis. Bu papagan için havraya 20 yil boyunca her yil 1 milyon dolar bagislayacagim, ama buna deger. Annem sadece bölümün adini söyleyecek ve papagan ona ezbere okuyacak."

Kisa bir süre sonra anneleri üçüne de birer tesekkür mektubu yazmis:
Birinciye: Milton, bu ev çok büyük.Bana tek bir odasi yetiyor ama hepsini temizlemek zorunda kaiyorum."

Ikinciye:Marvin, yolculuk etmek için çok yasliyim, arabayi hiç kullanmiyorum ve soför çok kaba."

Üçüncüye:"Canim Melvin'im, annesini mutlu etmeyi bilen tek evladim sensin. Tavuk çok
lezzetliydi, tesekkür ederim!".sevgilerimle
>>>>
>>>>

23 Şubat 2007

Zamane anneleri

"Sen de dedem gibi ölecek misin, anneanne?" sözleri hasta odasında yoğun sessizlik yaşanmasına neden olmuştu. Geçirdiği ameliyatlardan sonra pek toparlayamamış yaşlı bayan hastamızı ilkokula yeni başlamış torunu ve kızı ziyarete gelmişti. Küçük çocukları hasta ziyaretine kabul etmememiz başlangıçta sorun yaratmış,kısa süreli ziyaret için izin koparmışlardı. Hasta odasında ana kız konuşup dertleşirken torun araya girip sormuştu o can sıkıcı soruyu. Kafamı eğip elimdeki dosya ile ilgileniyormuş gibi yaptım. Hastamız torununu yatağın kenarına oturttu. Ellerini tutarak "Şimdi değil, iyileşip eve döneceğim, merak etme. Hemen ölmeyeceğim. Ama
>er veya geç hepimiz öleceğiz" dedi. Torun yanıttan pek tatmin olmuş gibi değildi.
- Ama bu haksızlık, anneanne. Ölünce onları bir daha göremiyoruz. Dedemi çok özledim ben.
- Merak etme, insanlar ölünce görünmez olular ama hepten yok olmazlar.
Torun bir süre ananesinin boynundaki kolye ile oynayarak düşündü. Sonra "Peki insanlar ne oluyor, ölünce" diye sordu. Anneanne önce bana sonra kızına baktı. Torununun saçını okşayarak;
- Bir şekilde aramızda oluyorlar, ölenler. Kimi bir renk, kimi tat veya koku kimi de dokunuş olup geri geliyorlar. Mesela rahmetli annemin yaptığı puf böreğini hiç unutmadım. Nerede o kokuyu veya tadı bulsam annemin orada yanımda olduğunu bilirim. Dedeni ise saçlarımdaki dokunuş ile hatırlarım. Nerede bir rüzgar saçlarımı okşasa dedenin yanımda olduğunu düşünür, sevinirim.
- Peki sen ölünce ne olup geleceksin, anneanne?
- Onu sen bileceksin. Beni nasıl hatırlamak istersen o şekilde geleceğim yanına.

Ziyaret kısa sürmüştü. Onlar odadan çıktıktan sonra hastamız torununu çok özlemiş olduğunu belirterek ziyarete engel olmadığımız için teşekkür etti.
- Bu küçük torunumu büyüğünden daha çok seviyorum, doktor bey.
- Torunlarınız arasında ayırım yapmamanız gerekmez mi?
- Haklısınız ama böyle olmasında biraz kızımın da kabahati var. İlk çocuğunu çabuk büyütmeye çabaladı. Kendince başardı da. Ama hepimizden uzak soğuk, ağır biri oldu çıktı, büyük torunum. Şimdi hepimiz yakınıyoruz ama iş işten geçti.
- Neden böyle oldu?
- Ne yazık ki, kızım da diğerleri gibi zamane annelerinden oldu. Çocuğunu en iyi şartlarda, en iyi okullarda en iyi eğitim ile yetiştireceğim diye tutturdu. Çocuğun almadığı ders kalmadı neredeyse. Bale, piyano, tenis, yüzme dersleri yetmedi kolejlerde okuttu. Onunla birlikte ders çalışıp sınavlara birlikte girdi sanki. Şimdi adı sanı duyulmuş kolejlerden birinde okuyor. Ama hepimizden uzaklaştı. Derslerinden başka oyun bilmeyen soğuk ağır biri oldu.

Bir süre sustu, soluklandı. Elimi tutup yatağında doğruldu. Yastıklarını düzelttim.
- Zamane anneleri böyle oluyor, işte. Çocuk yetiştirmeyi yemek yapmak sanıyorlar. Parayı bastırıp en donanımlı mutfakta en iyi malzemeleri kullanırsa yemeğin mükemmel olacağını hayal ediyor, ortaya çıkan yemeğe bakıp neden lezzetli olmadığını soruyor, kabahati mutfakta veya malzemede arıyorlar. Kendilerine hiç kabahat bulmuyorlar. Halbuki elinin emeği, sabrı, özeni olmadıkça lezzeti yakalayamazsın. Hele bir sarma sarsınlar da göreyim ben onları. Bu kez de "o kadar emek verdim, kimseye yedirtmem"
diye tutturur bunlar. Sanki analarından böyle gördüler. Hayat kolaylaşıp hızlandıkça her şeyin aynı kolaylıkla yapılacağını sanıyor bu zamane anneleri. Çocuklarını da çabuk büyütmeye uğraşıyorlar. Onları hızlı yaşlandırdıklarının farkında bile değiller.
- Yani?
- Çocuk bu, yetiştiği ortamdaki insanlara anne babasına benzeyecek elbet. Çocuk onlara benzemeye başladıkça anneler kendi beğenmediği yönlerini çocuklarında görüp kızıyor, nerede hata yaptıklarını bulmaya çabalıyorlar. İkinci çocukta ise o ilk heves kalmıyor da öyle kurtarıyor onlar kendilerini.
Boğazı kurumuştu. Bir yudum su içip eskiden ailelerin ilk çocuklarının ağabey ve abla ağırlığı ile yetiştirildiğini ilk çocukların aileyi iyi yansıtma görevi olduğu için daha değerli olduğunu ama artık devrin değiştiğini ailelerin kendilerini değil de hayallerini çocuklarına yüklediğini ilk çocuktan sonra gelenlerin ise daha özgür olgunlaşıp aileye daha çok benzediğini anlattı.
Birkaç gün sonra hastamızın baş ucunda suluboya bir resim vardı. Mavi gökyüzünde sapsarı güneş ve bir de uçurtma uçuran kız çocuğu vardı, resimde. Hastamız resim ile ilgilendiğimi görünce okumakta olduğu gazetesinden kafasını kaldırıp;
- Torunum benim için yapmış bu resmi, doktor bey. Resimdeki kız kendisiymiş. Karar vermiş, ben ölünce resimdeki gökyüzünün mavisi olacakmışım, onun için. Gökyüzüne her baktığında benim yanında olduğumu bilecekmiş, böylelikle. Bu sımsıcak güneş ise dedesiymiş.
Gözleri dolmuştu. Birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. "Torunumun gözünde gökyüzünün mavisi olacakmışım, dedesi de hepimizi ısıtan güneş. Daha ne olsun?" dedi. Öğle arasında bahçeye çıktım. Yağan yağmurun ardından masmavi gökyüzünde açan güneş, sıcaklığını iyice hissettiriyor, ağaçlar sonbahara hazırlanıyordu.

Mehmet Uhri

444 0 911

TANIDIĞINIZ HERKESE GÖNDERMEYE ÇALIŞIN...
TÜM HASTANELER TEK TELEFON == 444 0 911
Tüm hastaneler Türkiye’nin her yerinden ulaşılabilen tek bir no.da birleştiler. Cep telefonunuzdan ararsanız bulunduğunuz ilin alan kodu ile aramanız gerekiyor. Mesela İstanbul' da 0212 444 0 911 veya 0216 444 0 911 Bu telefonu aradığınızda en yakın Ambulans olay yerine gönderiliyor. Kaydediniz...!!! FORWARD EDEBİLDİĞİNİZ KADAR EDİN HİÇ İHTİYACINIZIN OLMAMASI DİLEĞİYLE…

ÇALIŞANLARDAN YÖNETİCİLERE ANLAMLI MESAJLAR... =)

Sabahları bana asla iş vermeyip mutlaka çıkış saatine kadar bekleyin. Acil
işler benim için her zaman zihin açıcıdır.

İş çok acilse, zırt pırt yanıma gelip nasıl gittiğini sorun. Korkunç
faydalı oluyor. Daha iyisi, arkamda dikilip bana nasıl yapacağımı söyleyip
durun.

Kimselere nereye gittiğinizi söylemeden ortadan kaybolun. Birisi sizi
aradığında yanıt verebilmem için yaratıcılığımı kullanma fırsatı veriyor
bana.

Bana birden fazla iş verdiğinizde hangisinin öncelikli olduğunu
söylemeyin. Ben müneccimim.

İşten çıkmamı geciktirmek için elinizden geleni yapın. Bu ofisi seviyorum
ve gerçekten gidecek başka bir yerim ve yapacak başka bir işim yok.
Yaşamım tabii ki işimden ibaret.

Yaptığım bir iş hoşunuza giderse, lütfen onu bir sır gibi saklayın.
Maazallah bir duyulursa, terfi ya da ödül alırım!

Yaptığım işi beğenmediğinizde, herkeslere anlatın. Beceriksizin biri
olduğumu herkesin bilmesi elbette ki çok doğal.

Bir işin yapılmasıyla ilgili özel bir isteğiniz varsa, son ana kadar
bekleyin. Yararlı bilgilerle yarım aklımı bulandırmadığınız için size
minnettarım.

Birlikte olduğunuz insanlarla beni asla tanıştırmayın. Benim bir şey
bilmeye hakkım yok. Şirket kast sisteminde ben son halkayım zaten. Daha
sonra bu insanlara gönderme yaptığınızda, üstün zekamla kim olduklarını
şıp diye çıkaracağımı biliyorsunuz ya!

Bana tüm küçük sorunlarınızı anlatın. Başka kimsenin sorunu yok ve
başkalarının daha kötü durumda olduğunu bilmek rahatlatıcı bir şey. Kendi
hesabıma, bu kadar iyi bir yönetici olduğunuz için aldığınız ikramiyeden
ne çok vergi ödemek zorunda kaldığınız hakkındaki öyküyü özellikle
seviyorum.

Yıllık değerlendirme ve sicil zamanı gelene kadar bekleyip, nasıl çalışmam
gerektiğini o zaman açıklayın. Ortalama bir sicil ve düşük bir artış bana
yeter de artar bile. Nasılsa burada para için çalışmıyorum.

21 Şubat 2007

AVUKAT KULLANMA REHBERİ

· Sorununuz hukukî olsun veya olmasın bize her yer ve saatte danışabilirsiniz.

· Her birimiz milyonlarca kanun maddesini, hatta yönetmelikleri ezbere biliriz.

· Biz uyumayız, aile düzenimiz yoktur. O nedenle bizi haftanın her gün ve saatinde aramaktan çekinmeyin. Neresi olursa atlar geliriz.

· Her ne kadar Türkiye Barolar Birliği tarafından “danışma ücrete tabidir” denilse de inanmayın. Doktorların muayene ücretini mutlaka ödeyiniz ama bizim, yılların bilgi birikimine dayanarak da olsa, sadece iki cümle kurmak için para almamız, hele ki falanca dostumuzun göndermiş olduğu sizden hiç mümkün değildir.

· Dava masraflarını cebimizden yaparız. Siz bir de bunu dert etmeyin. Allahın Avukatlara özel olarak para gönderdiğini hepiniz biliyorsunuz. Türkiye’de Allah bu yardımı başka hiçbir meslek mensubuna yapmaz.

· Dava harçlarının yüksek olması durumunda, bilirkişi ücretini fahiş bulduğunuzda yine bize kızıp söylenebilirsiniz. Çünkü Yasama organındakiler işi bize bıraktığından bunları biz belirliyoruz.

· Dava aşamasında biz avukatınız olsak bile, mutlaka bildiğiniz tüm avukat, emekli hâkim, zabıt katibi ve hatta başından buna benzer bir dava geçmiş olan tüm dostlarınıza ve bakkala danışıp bize iletin. Onların fikirleri bizim için çok önemli. Nasıl olsa işinizi bedava yaptığımız için hiç olmazsa hukukî bilgileri alalım sizden.

· İşin başlangıcında, size davanızın kazanılmasının çok zor olduğunu, hatta haksız olduğunuzu söylemiş olsak bile, dava kaybedildiğinde bu gene de sadece bizim suçumuzdur.

· Siz adam öldürmüş olabilirsiniz, ama beraat kararı alamayan avukat hatalıdır.

· Boşanma davanıza bakıyorsak eğer, bizi saat başı arayıp konu ile ilgili veya ilgisiz son gelişmeleri lütfen bildirin. Kayınvalidenizin görümcenize dedikleri, sabahı beklemeyecek kadar acildir bizim için.

· Davanızın uzaması konusu, hâkim değişikliği, bilirkişinin raporunu geç vermesi, duruşma tarihinin uzun aralarla verilmesinden kaynaklansa da İktidarı ele geçirip bunları düzeltmediğimiz için yine bizim sucumuzdur.

· Davanıza bakan hâkimi veya savcıyı tanıyan bir yakınınız var ise mutlaka onu devreye sokun, böylece probleminizi avukatsız çözebilirsiniz. Zaten hâkim ve savcılar da sizden bunu beklerler ve bu çok hoşlarına giden bir yoldur.

· Davanızda göstereceğiniz tanıkların ne bildiğinin bir önemi yoktur. Biz onlara ne diyeceklerini öğretiriz, işimiz bu. Eğer duruşmada tanık dilediğiniz gibi ifade vermemiş ise, biz işimizi yapamamışız demektir.

· Bir borcunuz dolayısıyla hakkınızda icra takibi yapılmışsa bunun tek sorumlusu alacaklınızın avukatıdır. Bu avukat evinize veya iş yerinize hacze geldiğinde ona dilediğinizi yapma hakkınız vardır. Küfür edin tehdit edin, dövün hatta öldürün… İşte bu konuda özgürlüklerin en genişine sahipsinizdir.

· Karşı tarafın avukatı, artık meslekdaşımız değil bizim düşmanımızdır, adliye koridorunda onunla sohbet ediyorsak, bu aslında iki yakın arkadaş (belki de sınıf arkadaşı) olmamızın değil, sizi satmış olduğumuzun bir göstergesidir.

· Türkiye'de davalara Amerikan filmlerinde görüldüğü gibi bakılabilir. Avukatınız uzun uzun savunma yapmıyorsa, tanıklara kendisi sorular sorup onların yalanlarını ortaya çıkartamıyorsa bunu onun beceriksizliğine verin. Hatta bu avukat duruşmaya tam olarak saat kaçta girileceğini bile bilmez, sizi duruşma kapısında bekletirse onu azledip tazminat isteyin.

· Yemin ederken filmlerde gördüğünüz gibi sağ elinizi kaldırmayı sakın unutmayın. Biz de bunu Hukuk Fakültesinde öğrenemedik, USA filmlerinden öğrendik zaten.

· Sizin işinizi yaparken tek amacımız adalet, daha doğrusu sizin için adalettir; Bize para teklif etmenize gerek yoktur; Biz başka işlerden kazanırız nasıl olsa… Hatta bizi size tavsiye eden ortak dostumuz, şüphesiz size bizim ücretsiz avukatlık yaptığımızı söylemiştir. Hatta isterseniz öğlene doğru gelin de size yemek ısmarlayalım.

· Bize bir şey sormak isterseniz zahmet edip, yol parası harcayıp gelmenize gerek yok; cep telefonundan bir sinyal verip kapatın, eğer numaranız bizim telefonumuzda görünürse hemen sizi ararız ve yarım saatte tüm sorularınızın yanıtını alırsınız. Böylece bedava iş yaptırdığınız aile dostu avukatın işi savsaklayıp savsaklamadığını da bedavadan öğrenmiş olursunuz.

· Avukata peşin para vermenize gerek yok diye daha önce söylemiştik. Sizinle ücret sözleşmesi yapmak isteyen avukattan hiç çekinmeyin imzalayın. Hiçbir avukat kendi alacağını tahsil edemediği gibi bu işi verebileceği bedava avukat da bulamayacağından paranız cebinizde kalır.

(Av.Ömer YASA tarafından düzenlenip güncelleştirilerek Aralık.2003’de Yargı Çevrelerine göre İSTANBUL REHBERİ’ inde yayınlanmıştır)

08 Şubat 2007

Pes dedirten yasalar

İngiliz savcı David Crombie, dünyanın en "akılalmaz" yasalarını araştırdı. Çalışması, Türkiye'de "Dünyanın En Absürd Yasaları" adıyla Yakamoz Yayınevi tarafından yayınlanan Crombie'nin araştırmasına göre bazı ilginç yasalar şöyle:
- İngiltere'de içki ruhsatı bulunan pub, bar gibi yerlerde sarhoş olmak yasak.
- Kadınların toplu taşıma araçlarında çikolata yemesi, on yaşından küçük çocukların çıplak vitrin mankenlere bakması, milletvekillerinin avam kamarasına kurşun geçirmez yelekle girmesi ve otobüste uyuyakalmak da yasak.
- Danimarka'da hapishaneden kaçmaya çalışmak suç değil.
- Fransa'da rayların üzerinde öpüşmek yasak.
- Sabah sekiz ile akşam sekiz saatleri arasında radyolarda çalan şarkıların yüzde 70'inin Fransız bestecilere ait olması şart. Domuzlara Napolyon adının verilmesi de suç.
- Hollanda'da pazar günleri bira ve şarap satmak, nehir olmamasına rağmen nehrin setlerini aşmak yasak.
- İtalya'da etek giyen erkekler, suç işlemiş sayılıyor. Kamuya açık yerlerde yemin etmek, tokat atmak, Mary adındaki kadınların fahişelik yapması da yasaklar arasında.
- İzlanda'da tabelasında yazması koşuluyla sahte doktora izin veriliyor.
- İskoçya'da bir ineğin yanında sarhoş olmak yasak.
- İsviçre'de pazar günleri çamaşır asılamıyor, araba yıkanamıyor, çim biçilemiyor. Apartmanlarda gece ondan sonra sifon çekilemiyor.
- Avustralya'da çocukların sigara satın almaları yasakken, içmelerine ilişkin yasaklayıcı bir madde bulunmuyor.
- Çin'de bir insanı boğulmaktan kurtarmak, o kişinin kaderini değiştirmek anlamı taşıdığından yasak.
- Tayland'da iç çamaşırı giymeden sokağa çıkma yasağı bulunuyor. Çiğnediği sakızı yere atanlardan ise 600 dolar ceza alınıyor.
- Kanada'da ordu yürüyüşünü yavaşlatanlara ise 300 dolar para cezası kesiliyor.
- ABD'de California eyalet yasalarına göre, kadınların sabahlıkla araba kullanmaları ve otel odalarında portakal soymak yasak.
- Los Angelas'ta ise, erkeklerin karısını deri kemerle dövme hakkı bulunuyor. Ancak kemerin kalındığı en fazla 5 santimetre olmak zorunda.
- Hawai'de ise kulakta para taşımak, Louisiana'da bir insanı ısırmak suç.
- Louisiana'da yeni çıkan bir yasaya göre, anaokulundan liseye kadar tüm öğrenciler öğretmenlerine "bayım" ya da "hanımefendi" demek zorunda.

07 Şubat 2007

GÖZLER:

Son zamanlarda duyduğum en doğru söz bu... Suriye'nin kadın Devlet Bakanı Bouthaina'dan : 'Kadınları türban değil, gözündeki ifade korur.''

Alt tarafı bir çift organla bu kadar çok iş başarıldığı görülmemiştir. Yeryüzündeki bütün canlıların gözleri sadece bakıp görmeye yaradığı halde kadın kısmı neredeyse bir tek ortalığı süpüremez gözleriyle. Sever, sevişir, beğenir.. Döver, küser, barışır... Nefret eder, hesap sorar, azarlar... Kovar, çağırır, alay eder... 'Erkek de bir insanoğlu, o da yapar''demeyin! Erkekler her durumda öyle bön bön bakarlar. Asla ne demek istediklerini anlamazsınız. Gözlerini konuşturan sadece kadınlardır. Çocukluğunuzu düşünün... Annenizin bin türlü bakışı gelecektir aklınıza. ' Misafirler gitsin ben sana gösteririm '' bakışı... '' Hadi artık odana git, yat '' bakışı... ' Ağzını şapırdatma! '' bakışı... '' Kıçım tutulsaydıda seni doğurmasaydım '' bakışı.... '' Aynı babası! " bakışı... - Babanızdan bir bakış var mı aklınızda? Hiç zannetmiyorum olduğunu. Babayla göz göze bile gelinmez öyle zırt pırt. Şimdi de büyüklüğünüzü düşünün... - Kaç kadın bir bakışın peşinden gitmiştir? - Hiiç. - Peki kaç erkek bir bakış uğruna odu ocağı terk etmiştir? - Çoooook.

GERCEK BIR HIKAYE

Bu hikayeyi bize Avustralya'dan Mary Nol gönderdi. Kendisine buhikaye için tesekkür ediyoruz. Bir kiz ve bir delikanli, bir motosikletin üzerinde 180 Km hizla gidiyorlar ve aralarinda söyle bir konusma geçiyor;
Kiz : Lütfen yavasla, ben korkuyorum
Delikanli : Hayir, bak ne kadar eglenceli
Kiz : Lütfen, lütfen, çok korkuyorum
Delikanli : Peki, beni sevdigini söyle
Kiz : Seni çok seviyorum, lütfen yavasla
Delikanli : Simdi de bana sikica saril
Kiz delikanliya sikica sarilir
Delikanli : Sapkami alip, kendine takar misin? Basimi çok sikti..

Ertesi gün gazetelerde söyle bir haber çikti: Motorsiklet Kazasi;Motorsiklet, fren arizasi nedeniyle, bir binaya çarpti. Üzerindeki 2 kisiden sadece biri kurtuldu. Gerçek ise söyleydi; Yolun yarisinda, delikanli frenlerin bozuldugunu anlamis ama bunu kiza belli etmek istememisti. Bunun yerine, kizdan kendisini sevdigini söylemesini istemis ve kendisine son defa sarilmasini istemisti. Sonra da kendi ölümü pahasina, kizin basligi takmasini ve hayatta kalmasini saglamisti.

TANRI'YI ARAMAK......

Adamın biri evine gelir ve posta kutusunda telefon faturasını görür. Bir bakar ki 3 milyar küsur lira fatura. Beyninden vurulmuşa döner. Hemen ayrıntılı fatura ister.
Fatura gelir. Aranan bütün numaralar adamın arkadaşlarına ve dostlarına aittir. Adam "Bu nasıl olur? Ödeyeceğiz mecburen" der.. O sırada gözü papağanına takılır. Bir an tereddüt eder. Gece papağanı gözlemeye karar verir. Papağan kafesinden çıkar ve telefonun basına gidip rehberi açar, adamın arkadaşlarını tek tek arayıp saatlerce konuşmaya baslar. Adam sinirden çıldırmış bir şekilde papağanı yakalar ve kanatlarından duvara çiviler. Papağan çarmıha gerilmiş bir vaziyette duvarda asili kalmıştır. Adam sinirle papağanı azarlar; "Bir hafta burada asili kal da aklin başına gelsin. Çek bakalım cezanı." Adam gider. Papağan bir bakar karşı duvarda çarmıha gerilmiş İsa durmakta. Hemen muhabbet koyulur; "Birader sen ne kadardır buradasın?" "2000 yıldır buradayım" der İsa. Papağan hayretler içinde kalır; "Ohaaaa! Nereyi aradın lan öyle?"
İşe Başlamadan Önce
İNŞAALLAH

İşe Başlarken
BİSMİLLAH

Kendimize Güvenirsek
EVELALLAH

İşten Vazgeçersek
EYVALLAH

Sonuna Kadar Gitmek İstersek
YA ALLAH

Canımızı Sıkarlarsa
FESÜPHANALLAH

İşe Coşku ve Heyecanla Sarılınca
ALLAH,ALLLAH,ALLAH

İşi Başarıyla Bitirince
MAŞALLAH

Eğer İşi Başaramazsak
HAY ALLAH

:)))))))

HAYATTA ÜÇ ŞEY

Hayatta bir kez gittiğinde asla geri dönmeyen üç şey: Zaman, sözcükler ve fırsattır.
Hayatta hiç bir zaman kaybedilmemesi gereken üç şey: Başarı umut ve dürüstlüktür.
Hayatta en değerli üç şey: Sevgi, kendine güven ve arkadaşlardır.
Hayatta hiç emin olunamayacak üç şey: Düşler, başarı ve zenginliktir.
Hayatta insanı geliştiren üç şey: Çok çalışma, samimiyet ve başarıdır.
Hayatta insanı mahveden üç şey: Cesaretsizlik, gurur ve öfkedir.

YAŞAM İÇİN ÖNERİLER

• Kepekli prinçten çok ye.

• İnsanlara beklediklerinden daha çok şey ver ve bunu zevk alarak yap.

• En sevdiğin Şiiiri ezberle.

• Dinlediğin herşeye inanma, sahip olduğun herşeyi harcama ve istediğin kadar uyuma.

• "Seni seviyorum" dediğinde, cidden söyle.

• Üzgünüm dediğinde, o kişinin gözlerinin içine bak.

• Evlenmeden önce en az 6 ay nişanlı kal.

• İlk bakışta aşka inan.

• Başkalarının düşleriyle asla alay etme.

• Tutkuyla ve derinden sev. Sonradan yara alabilirsin belki,ama hayatı komple yaşamanın tek yolu budur.

• Anlaşmazlık durumlarında, dürüst ol.

• Kimseyi kırma, hakaret etme.

• İnsanları akrabalarına göre yargılama.

• Yavaş konuş, ama hızlı düşün.
• Biri sana, yanıt vermek istemediğin bir soru yöneltirse, gülümse ve en büyük aşkın ve en büyük başarıların daha büyük riskleri olduğunu hatırla.

• Anneni ara.

• Biri hapşırdığında "çok yaşa" de.

• Kaybettiğinde, ders al.

• 3 "S"yi unutma: Kendine Saygı; başkalarına Saygı; herşeyde Sorumluluk.

• Küçük bir anlaşmazlığın büyük bir arkadaşlığı bozmasına izin verme.

• Hata yaptığını farkettiğinde, onu hemen düzelt.

• Telefona cevap verirken gülümse. Seni arayan kişi bunu sesinden anlayacaktır.

• Konuşmaktan, sohbetten hoşlanan bir kadın/erkekle evlen. Yaşlandığınızda, konuşma yeteneğiniz herşeyden daha önemli olacak.

• Biraz yalnız kal.

• Değişikliklere kucak aç, ama değerlerini yitirme.

• Suskunluğun, bazen, en iyi yanıt olduğunu unutma.

• Daha çok kitap oku, daha az televizyon seyret.

• İyi ve saygın bir hayat sür. İleride, yaşlandığında ve geçmişi hatırladığında, birkez daha nasıl zevk aldığını göreceksin.

• Allah'a güven ama arabanı kilitle.

• Evde sevgi dolu bir atmosfer önemlidir. Huzurlu ve uyumlu bir ortam yaratmak için elinden geleni yap.

• Sevdiklerinle anlaşmazlığa düştüğünde, o anki duruma önem ver.

• Geçmiste çok yaşama.

• Satırlar arasını oku.

• Bildiklerini paylaş. Ölümsüzlüğü elde etmenin bir yoludur.

• Gezegenimize karşı nazik ol.

• Dua et. Duada, ölçülemeyecek bir güç saklıdır.

• Sana sevgi gösterisinde bulunan birini engelleme.

• Başkalarının işine burnunu sokma.

• Onu öperken gözlerini kapatmayan bir kadın/erkeğe güvenme.

• Yılda birkez hiç gitmediğin bir yere git.

• Çok para kazanıyorsan eğer, hayattayken, başkalarına yardım et. Bu, şansın sana verebileceği en büyük tatmindir.

• Unutma, istediklerini elde edememek, bazen büyük bir şanstır.
• Bütün kuralları öğren, sonra bazılarına uyma.

• İki insan arasındaki aşkın birbirine duydukları gereksinimden daha büyük olduğu ilişkinin en iyi ilişki olduğunu unutma.

• Başarını, onu elde etmek için vazgeçmek zorunda kaldığın şeylere bağlantılı olarak değerlendir.
Ali Poyrazoğlu, 23 ciltlik Anıtkabir Özel Defteri'nden seçtiği bazı bölümleri seyircileriyle paylaştı.
Poyrazoglu, "Bu ülkede Başbakanlık yapmış Tansu Çiller, 5 kez çıkmış Atatürk'ün huzuruna... Beş kez yazı yazmış deftere. Dördü hiç okunmuyor, besincisini de simdi ben okuyacağım sizlere" dedi ve Çiller'in metnini okudu:
"Yüce önder. Ulu ve büyük Atam! Doğru Yol Partisi'nin 14'üncü yılını idrak ediyoruz. (Sonra 14'ün üzerini karalamış, 15 yapmış) Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin ve demokrasinin bekçileri olarak 16'inci yılımızda huzurundayız... Davamız yarım asırlık yani 65 yıllık bir davadır. Milliyetçilik ve çağdaşlık yolunda yarım asırdır yani tam kırk yıldır yürüyoruz. Bu ülkenin çimentosu olmanın sevinci içindeyiz. Biz bu ülkenin çimentosuyuz. Bizimle tuğlaları yapıştıracaklar, duvar örecekler, bina yapacaklar, içimize girecekler. İlkelerinin ışığı altında partimizin 17'nci yılını kutluyor saygılar sunuyorum. Görüşmek üzere..."

TANIK:)

Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir kadını çağırırlar.Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır...

- Bayan Jones... Beni tanıyor musunuz?
Yaşlı kadın cevap verir :
- Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız...

Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur.Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar :

- Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?

Kadın yine cevaplar :

- Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım.. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir.. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor..Yine herkes şokta..

Bütün salonu bir uğultu kaplar..Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafin avukatını da kürsüye çağırır ve ikisine de eğilmelerini söyleyerek,
kulaklarına şunu fısıldar...

- Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de oyarım.:))))

ESKIDEN

Cember cevrilir
Su musluktan icilir
Agaclara tirmanilirdi
Bebekler bezden
Silahlar tahtadan
Resimler kömür karasindan yapilirdi
Kizlara ninelerinin,
Erkeklere dedelerinin
Isimleri konulur
Saatli maarif okunurdu
Komsuda pisen
Bize de piser
Bizde pisen komsuya düserdi
Geceler ayaz
Sokaklar karanlik
Yildizlar parlak olurdu
Tursu, salca, manti
Evde yapilir
Karpuz kuyuda sogutulurdu
Erik agacinin çiçegi
Pencere camimiza yaslanir
Güz yapraklari bahcemize düserdi
Kardan adam yapilir
Evlerde soba yakilir
Kis gecelerinde masal anlatilirdi
Merdiven cikilir
Aidat ödenmez
Yönetici secilmezdi
Evler badanali
Sokaklar lambasiz
Mahalleler bekçili olurdu
Ajans radyodan dinlenir
Çizgili roman okunur
Defterlere kenar süsü yapilirdi
Hayat
Arkasi yarin gibiydi
Kesintisizdi
Her gün yasanacak bir sey vardi
Herkes kendi düsünü kurar
Kendi hayatini oynardi


Şimdi
Hayat tek perdelik bir oyun
Stand-up bir yalnizlik gibi
Simdi
Herkes
Yogun
Yorgun
Ve Tek basina


CAN DÜNDAR

EKMEK KIRINTILARI

Bir dostum anlatmıştı; Bir tanıdıklarının evlerinde televizyon arıza yapmış, tamirci gelip TV nin arkasını açmış ki bir sürü ekmek kırıntısı... Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar. Evin dört yaşındaki yaramaz kızı. Bu hangi ailemizde gerçekleşirse gerçekleşsin ilk göstereceğimiz tepki genellikle öfkeli bir davranıştır. Tamircinin yanında bağırır, çağırırız.
Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Çocuk ekranda Afrika da ki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV nin açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan açlık çeken kardeşlerine ulaşması için içeri atıyormuş...

Eflatun...

Eflatun'a iki soru sormuşlar:
Birincisi; "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?
Eflatun tek tek sıralamış:
"Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.
Ne var ki çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.
Ama sağlıklarını geri almak için para öderler.
Yarından endişe ederken bu günü unuturlar.
Dolayısıyla ne bu günü ne de yarını yaşarlar.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar.
Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler."

Sıra gelmiş ikinci soruya;
"Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış:
"Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın.
Yapılması gereken tek şey sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.

ÖNEMLİ OLAN; HAYATTA EN ÇOK ŞEYE SAHİP
OLMAK DEĞİL, EN AZ ŞEYE İHTİYAÇ DUYMAKTIR."

Beş top...

Rahmetli Üzeyir GARiH yıllar önce Çukurova'ya gelmiş, Adana'da İş
adamları toplantısında bir konuşma yapmış. Bugünlerde yaşanılan ilişkileri görünce...

Şöyle demiş rahmetli GARiH;

"Hayat havaya attığımız 5 topla oynanan bir oyundur.

Bu toplardan sadece bir tanesi lastik ,diğer 4 top ise camdandır. Bu toplar;

İşimizi, Ailemizi, Sağlığımızı, Dostluklarımızı ve Benliğimizi

temsil etmektedir.
Belirttiğim gibi bu 5 top içinde bir tek İŞİMiZ lastik bir toptur. Düşürürsek zıplatabiliriz.

Ancak diğer 4 top camdan yapıldığından düşerse KIRILIR, yerine konulamazlar.
Bunu fark etmeli ve hayatımızı bu dengeye göre kurmalıyız.

Oysa hepimiz o lastik topu tutabilmek uğruna diğerlerini KIRIP dökmez miyiz?

Dostlarınızı çantada keklik sanmayın.

SIKICA asılın onlara, TIPKI hayata asıldığınız gibi...
Çünkü onlarsız hayat da anlamsızdır.

Hayati çok HIZLI KOŞMAYIN, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın...

Hayatin bir YARIŞ değil,her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan ÇIKARMAYIN...

DÜN TARiH OLDU...

YARIN BiR SIR...

BUGÜNÜN KIYMETiNi BiLiN...

BİR EVLENME TEKLİFİ

Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi. Çok kısa boyunun olmasının yanı sıra, çok garip bir de kamburu vardı. Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg da yaşayan bir işadamını ziyarete gitti.
İşadamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı. Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu. Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.
Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu. Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki, bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü.
Fakat kızın, başını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Moses i çok üzdü. Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık, bu güzel kıza bir soru sordu: "Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır mısınız?" dedi.
"Elbette" diyerek yanıtladı güzel kız ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses in yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu: "Peki ya siz?"dedi."Siz inanır mısınız buna?"
Moses bir an bile duraksamadı: "Evet,ben de inanırım" dedi ve ekledi: "Biliyor musunuz? Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı,onun aşık olup evlenmek isteyeceği kızı belirlermiş. Benim doğumumda da, benim aşık olup evlenmek istediğim kız belirlenmiş ve bana Senin karın kambur olacak demiş.O zaman ben bir istekte bulunmuşum Tanrı dan.
Tanrım, kambur bir kadın bir trajedi olur. Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap demişim." Moses in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı ve elini uzatIp, Moses in elini tuttu.Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu.
Bu anlatılanlar bir "peri masalı" değil, ünlü Alman besteci Mendelssohn un büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür.

"DURUSMA AMERIKAN FILMLERINDEKI GIBIYDI. FUTBOLCU SANIK "> SANDALYESINDE OTURUYORDU. KUCAK DOLUSU PARAYLA TUTTUGU AVUKATI YARGICA VE SANIGA SIRTI DONUK, HEYECANLI CUMLELERLE JURIYI IKNA ETMEYE UGRASIYORDU.

-SAYIN JURI, MUVEKKILIMIN SUCSUZ OLDUGUNA YUREKTEN INANIYORUM. BUNA AZ SONRA SIZLERDE INANACAKSINIZ. NEDEN MI? BAKIN, SIMDI 1 DEN 10A KADAR SAYACAGIM VE MUVEKKILIMIN OLDURDUGU IDDIA EDILEN KARISI BU KAPIDAN ICERI GIRECEK.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
BITIRINCE BUTUN JURI KAPIYA DONDU. KIMSE GIRMEDI ICERI.UYELER SORAN GOZLERLE AVUKATA BAKIYORDU. AVUKAT BIR SAVUNMA DEHASIYDI; OLDURUCU HAMLESINI YAPTI.

-BAKIN, SIZ DE KADININ OLDUGUNE INANMIYORSUNUZ, CUNKU HEPINIZ ICERI GIRECEK DIYE KAPIYA BAKTINIZ. ISTE KARARI BUNA GORE VERMENIZI TALEP EDIYORUM....

JURI UNLU FUTBOLCUYU SUCLU BULDUGUNU BILDIRDI VE DAVA BU SEKILDE SONUCLANDI. MAHKEME CIKISINDA AVUKAT, BAYAN JURI BASKANINA YAKLASTI:
-10'A KADAR SAYDIGIMDA SIZ DE DIGER UYELER GIBI KAPIYA BAKMISTINIZ. NEDEN BOYLE BIR KARARA IMZA ATTINIZ?

-DOGRU, DEDI JURI BASKANI, BEN DE KAPIYA BAKTIM, AMA MUVEKKILINIZ KAPIYA BAKMIYORDU....